TKP (M-L) Şehitleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TKP (M-L) Şehitleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mart 2020 Çarşamba

"Halk Savaşı'nda solmaz bir ÇİÇEK": Ahmet Muharrem Çiçek


"Halk Savaşı'nda solmaz bir Çiçek"
Ahmet Muharrem Çiçek

"Onun otomatik tüfeği yoktu, çelik yeleği yoktu ama hakim sınıflar karşısında boyun eğmeyecek çelikten bir yüreği vardı."

 Kravatından aşağıya daha geniş bir görüntü veren versiyonu, Tercüman.

 Sağ (bakana göre sol) omzundan daha geniş görüntü veren daha kaliteli bir baskısı, Milliyet.

 Sol (bakana göre sağ) omzundan daha geniş bir görüntü veren kalitesiz bir baskı, Hürriyet (1. versiyon baskı)
 Farklı bir versiyon, Yeni İstanbul

 Farklı bir versiyon, Cumhuriyet

Farklı bir versiyon, Hürriyet (2. versiyon baskı)

1950 (nüfusta 1952) yılında Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde doğdu Ahmet Muharrem yoldaş. Şafii İslamcı bir ailenin çocuğuydu. Ailesi Çiçek Otel’in sahibiydi. Elazığ Lisesi’nde okurken devrimci düşüncelerle tanıştı. Başarılı ve çalışkan bir öğrenci olan Ahmet Muharrem yoldaş, 1970 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı.

İstanbul’da dönemin atmosferinden etkilenip öğrencilerin akademik demokratik mücadelesinde yer aldı. Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimiyle donandıkça ve Marksist Eserleri okudukça yıllar yılı kendisini saran gerici duvar kırıldı ve “kitlelerin afyonu” olan dini ardında bırakıp Yeni Özgür İnsan olma yolunda adım attı. Kızıl Güneş’in doğumundan önceki en ileri mevzi olan TİİKP'nin gençlik örgütü İhtilalci Gençlik Birliği içerisinde örgütlendi. Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın önderlik ettiği M-L muhalefetin safında yer aldı. Nihayetinde, revizyonist oportünist önderlikle mücadele yolları tıkanıp yapacak hiçbir şey kalmayınca 24 Nisan 1972’de doğan Kızıl Güneş TKP (M-L) saflarında tereddüt etmeden yer aldı. O artık yeni bir isimle doğmuştu: "Abdullah".

Önceleri gençlik içerisinde faaliyetlerde yer alan Ahmet Muharrem, daha sonra ise işçi sınıfı içerisindeki faaliyetlerde yer aldı ve bu dönemlerde yürüttüğü faaliyetler sırasında çalışkanlığı, ağırbaşlılığı, alçakgönüllülüğü ve kitlelere onların kavrayacağı türden yaptığı propaganda-ajitasyon ile işçiler arasında olumlu izler bıraktı. Daha sonraları ise okul arkadaşları Meral Yakar, Kutsiye Bozoklar, Ali Şenci ile birlikte o zamanlar İstanbul İl Komitesi’ne bağlı olan Türkiye Marksist-Leninist Gençlik Birliği’nin inşacılarından oldu. Aynı zamanda Mehmet Zeki Şerit, Feryal Sarıoğulları gibi dönemin kadroları da TMLGB’nin inşası faaliyetlerinde yer aldı. Aynı zamanda İstanbul Bölge Komitesi üyesi olan Ahmet Muharrem yoldaş, bölgedeki TİKKO komutanlarından en yetkinlerindendi ve bölge komitesi adına gerilla eylemlerini yönetmek ve denetlemekle görevli olan kendisiydi. Katledilmeseydi, İbrahim yoldaşın el yazısından Parti İstanbul İl Komitesi şemasına göre ileride kurulacak olan Parti Askeri Bürosu'nun ve ona bağlı olan Halk Kurtuluş Silahlı Kuvvetleri İstanbul İl Komutanlığı'nın başı olacaktı.

1972'de temeli atılan bu yapı, yokluklar, fedakarlıklar üzerine inşa edilmişti. Yiyecek yemek, hatta barınacak evi tutmaya para bile yoktu. En temel ihtiyaçların başında hep parti ihtiyaçları oldu, en önce maddi olanaklar bir tabanca edinmeye, bir bomba yapacak malzemeye gitti. Türkiye komünistlerinin ilk önderi Mustafa Suphi'nin "Proletarya için hayat ve şeref azm ile birliktedir, ölüm ve mezellet [alçalma, alçaklaşma] miskinlik ve perişanlıktır." sözünü bu azim, bu kararlılık ve bu inanç kanıtlamıyor muydu?

Ama kolektif temeller üzerinde yükselmişti bu yapı. En fedakar, her alanda her işi yüklenebilme isteğiyle dolu kadrolardı bu temeli atan. Ahmet Muharrem de, komünist ideolojiden beslenen Yeni Demokratik Kültür'le kendisini aşarak kolektif yaşama dahil olmuştu. Mesela o, arkadaşlarının ihtiyaçlarını bile (onca imkansızlık içerisinde) karşılamakla yükümlü hissetmişti kendisini. Kendisini değil, yoldaşlarını ve kolektif yaşamı düşünmek… Ahmet Muharrem'in bugün her komünist için örnek olan erdemlerinden sadece birisiydi bu. Nitekim, hep birlikte sımsıcak yoldaşlık atmosferinde yenen yemekler sonrası tabakları yıkayan, yıkamak için gönüllü olan kişi Ahmet Muharrem'di. O, feodal kültüre karşı olan Yeni Demokratik Kültür'den gıdasını alan öfkesini, toplumsal cinsiyet rollerini de aşağılayarak aslında yine örnek bir davranış sergiliyordu. Ahmet Muharrem'in eski ve çürümüş olan feodal kültürü kendi koşullarınca deviren bu hareketiyle, Çin'de bütün eski ve yozlaşmış olanı Marksizmin devrimci balyozuyla kırıp parçalayan Kızıl Muhafız'ın ortak ideolojik özü, evrensel gerçek olan Marksizm değil miydi?

Kasım 1972 sıralarında Parti’ye yapılmaya başlayan operasyonlar 24 Ocak 1973 tarihinde ağır bir kayıp verdirdi. TKP (M-L)’nin kurucusu ve kuramcısı Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya ile birlikte Koordinasyon Komitesi üyesi Muzaffer Oruçoğlu, Parti üyeleri Hüseyin Bozkurt-Süleyman Yeşil ve halkımızın kızıl gülü TİKKO Komutanı Ali Haydar Yıldız; faşist teğmen Fehmi Altınbilek komutasındaki cinayet şebekesi tarafından Vartinik-Mirik mezrasındaki bir kömde basıldı. TİKKO’nun ilk komutanlarından Ali Haydar Yıldız yoldaş, işte burada milyon milyon doğmak üzere düştü toprağa, önder İbrahim Kaypakkaya ise yaralı kaçıp dağlarda 5 gün saklandıktan sonra bir ihbar sonucu tutsak düştü. Yine önemli bir kayıp ise Meral Yakar yoldaşın kazaen vurulması ve onu hastaneye getiren KK üyesi Arslan Kılıç’ın yakalanmasıyla oldu.

Meral Yakar (Kinem), kaynak: Demokrat. 22 Ocak 1980. Sayfa: 7.

Arslan Kılıç yakalandıktan sonra, kaynak: Beyaz Kitap.

Bu ve diğer operasyonlar sonucu geride kalanlar, daha fazla sorumluluk yüklenmek zorunda kaldı. İşte onlardan biri de Ahmet Muharrem’di.

Görevler artıp olanaklar azalınca kimileri gibi kavgadan kaçmadı, görevlerin çokluğundan dert yanmadı. Aksine, görevlerine sıkı sıkıya sarıldı ve TKP (M-L)’nin faşist diktatörlüğe, emperyalizme, feodalizme ve komprador kapitalizme karşı kırdan kente gerçekleşecek bir Uzun Süreli Halk Savaşı sürecinde, başta devrimci hareketin en yoğunlaştığı bölgelerde Kızıl Siyasi İktidarlar'ın yaratılması ve KSİ'lerin yaygınlaştırılarak iktidarın parça parça zaptı yoluyla bizimki gibi ülkelerde tek geçer yol olan özü toprak devrimi olan Demokratik Halk Devrimi'ni gerçekleştirme davasına olan sarsılmaz inancıyla çevresindekiler için örnek bir kadro oldu. Çünkü o, komünizm davasına yürekten inanmış bir Marksist-Leninist-Maoist’ti.

Parti'ye yönelik darbelerin yoğunlaştığı bu sıralarda Diyarbakır’daki mevcut durumu incelemesi için Adnan Köle isimli birisi bölgeye gönderilir. Köle hiçbir ilişki sağlayamayıp kayda değer bir inceleme yapamadığı gibi, şüpheli tavırları yüzünden ihbar edilir ve yakalanır. Orhan Turan, Hikmet Anık, Turan Çetiner ve Yılmaz Karakoç isimli 4 TKP (M-L) sempatizanın kaldığı Mukaddes isimli bir öğretmenden kiralanan İstanbul, Şehremini, Denizabdal Mahallesi, Kızılelma Caddesi, Kaşgarlı Mahmut Sokak’taki 16 No’lu Tek Kaplan Apartmanı bodrum katındaki kapısında "Garibanlar Yurdu" yazılı evi sorguda çözülerek ele verir. Uçakla İstanbul’a getirilen Köle polislere evi gösterir, 4 öğrenci gözaltına alınır, polis ise eve karakol kurar.

Tüm bunlardan habersiz ertesi gün Ahmet Muharrem, Ali Şenci, Feryal Sarıoğulları ve Kutsiye Bozoklar; dağınıklığı engellemek ve yeni görev paylaşımı yapmak için yapılacak olan bir toplantıyı düzenlemek amacıyla Tek Kaplan Apartmanı’na gitmektedirler.

Kutsiye Bozoklar

Feryal Sarıoğulları

Ali Şenci

Tarih 19 Mart 1973’tür.

Çetin bir kış sonrası İstanbul’da karlar yeni yeni erimektedir. Dolmuş durağında 4 öğrenci beklemektedir. Ahmet Muharrem Tıp Fakültesi 3. Sınıf, Kutsiye Eczacılık Fakültesi 4. Sınıf, Ali Hukuk Fakültesi 3. Sınıf ve Feryal Kimya Fakültesi 3. Sınıf’tır. Özgür bir dünya için kavgaya atılmış 4 öğrenci, onları hafızalardan silinmeyecek o ana götürecek dolmuşu beklemektedir. Birden bire, hiçbir sebebi yokken Ahmet Muharrem, Kutsiye’ye “Biliyor musun be kız, daha bi’ 30 yıl yaşamak isterim.” der. Kutsiye, Muharrem’in bu bir anlık parlamalarına alışkındır, “Neden?” diye sorar. İnanç dolu gözleriyle gülümser ve cevap verir arkadaşlarının güler yüzlü “Apo”’su: “Eh, devrimin tamamlanışını görmeden ölmek istemem de ondan.”

Söz verirler birbirlerine, daha bir 30 yıl yaşayacaklardır.

Yıllar sonra Kutsiye o mücadele, geçim sıkıntısı ve açlık dolu günleri şöyle anımsayacaktı: "’Mutluluk’ gibi anımsıyorum o günleri.”

Tarih, 19 Mart 1973’tür.

Yapılacak toplantı için Tek Kaplan Apartmanı’na varırlar. Toplantının yapılacağı daire apartmanın bodrum katındadır. Kutsiye cama vurur ama cevap veren olmaz. Bir gerginlik oluşur. “Girelim, bu toplantıyı yapmalıyız” der Apo. Kutsiye’nin tabiriyle “güneşi yukarıda bırakıp aşağıya inerler”. Kapıya vurduklarında otomatik tüfekli iki cellat karşılar onları. Cellatların isimleri Muammer Kırdiş ve Sezai Öner’dir. Silahları göğüslerine dayayıp “Buyurun” derler. Buyururlar. Kutsiye ve Feryal ayrı duvara dayanıp ellerinden kravatla birbirlerine bağlanır; Ahmet Muharrem ve Ali’yi birbirine kelepçeleyip farklı duvarlara dayarlar. Ortam çok gergindir. Bu gerginlikten olsa gerek, üzerlerini ararlarken Ahmet Muharrem’in belindeki iki tabancadan sadece birini bulabilirler. Herhalde “iki silah taşımaz” diye düşünmüşlerdir. Cellatlardan biri diğer cellatları aramak için dışarı çıkar. Dörde karşı bir kişi içeride kalmıştır. Bunu fırsat bilen savaşçılar yalnız kalan celladı oyalamaya başlar; amaçları Muharrem’e fırsat yaratmaktır. Önce Muharrem “Öff beklemekten çok sıkıldık, verin şunları da bari biraz vakit geçirelim” diyerek sehpanın üstündeki kartları işaret eder, Kutsiye de “Sıkılıyoruz, çözün şu ellerimi hem çok sıktı. Bakın, morardı, ne çıkar, biraz oyun oynayalım” diye ekler. Konuşmalar sürdükçe ortam daha da gerginleşir, faşist cellat bir an önce diğer ekipler gelse de gitsek havasına girer. Her konuşma daha çok gerginlik yaratır. En son cellat Kutsiye’ye “ne bu ayaklarınızdaki çamur hanımefendi, uzaklardan mı geldiniz” der, Kutsiye ise “sana ne” gibi ters cevaplar verir. Bunun üzerine cellat doğrulup “sana neyi göstereceğim” diyerek Kutsiye’nin üzerine yürür.

Tam sırasıdır.
Boşluktan fırsat bulan Apo, serbest olan eliyle direkt belindeki silahına davranır ve silahı çektiği gibi ateş açar.

Can korkusuna düşen cellat kendini zor dışarı atar. Kaçarken ise elindeki tomsonla yoldaşları tarar, yoldaşlar kendilerini divana atarak kurtulurlar. Faşist köpekler, iyi belleyin bunu: Bizim tek bir Ahmet Muharrem'imiz, sizin değil bir, binlerce tomsonlu, makineli tüfekli celladınızın yüreklerine korku saçar!

Polis dışarı kaçınca Ahmet Muharrem, kendisini ve yoldaşlarını kelepçelerine ateş açarak özgürleştirir. Bu sırada seken kurşun Ali Şenci’nin sol bileğine çarpar.
Hemen üzerilerindeki belgelerin bir kısmını yakarlar. Kalanlarını Ali Şenci yanına alır.

Bodrum katında olan dairenin Hacı Zihni Efendi Sokağı’na bakan arka penceresinden bir kat yukarı tırmanılırsa üst balkonun bitişiğindeki ağaçtan arka sokağa geçilebilecek şekildedir. Buradan tırmanıp kaçılacaktır. Ahmet Muharrem ise, yoldaşlarını korumak için sokağı gören pencereye siper almış bekliyordu.

Kaşgarlı Mahmut Sokak

Kaşgarlı Mahmut Sokak

Tek Kaplan Apartmanı, fotoğraf üzerinde işaretli olan yoldaşların o dönem karakol üzerine düştükleri daire.

Tek Kaplan Apartmanı'nın girişi.

Tek Kaplan Apartmanı'nın girişi.

Ali kaçar, Feryal kaçar ama Kutsiye kaçamaz, onu çekemezler. İşte tam bu esnada içeriye ateş açılır, Kutsiye vurulup yere düşer.

Ahmet Muharrem orada kaçıp gidebilirdi ama biliyordu ki 12 Mart’ın faşist cellatları Kutsiye’ye en iyi ihtimalle o yaralı haliyle en insanlık dışı işkenceleri yapacaklardı. Belki de Kutsiye bu işkencelerde ölecekti, yada onarılması imkansız zararlar görecekti (ki, gördü de).

İşte Ahmet Muharrem, burada, bir Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu fedaisine yakışanı yapar ve yaralı yoldaşını geride bırakmaz.

Bu hareket, aslında proletaryanın çelik disiplinin de sonucuydu. TKP (M-L) iddianamesine de geçen TİKKO'nun Ceza Yasaları isimli belgede şöyle deniyordu:

" 4. Aşağıdaki ceza yasaları TİKKO'nun bütün mensuplarına uygulanır. 
Ceza yasaları: 
Madde 1 — a) Teşkilat içinde düşman hesabına gizli ajanlık yapanlar. 
b) Düşmanla çarpışma halinde (genel bozgun halleri hariç) silah arkadaşını bırakarak kaçanlar, [abç] 
c) Halkının ve arkadaşının namusuna tecavüz edenler, 
d) Özel meselelerinden dolayı silah arkadaşını vuranlar. 
ÖLÜMLE CEZALANDIRILIRLAR:"

Evet! Yoldaş olmak, kavgada omuzdaş olmak böyle değerli ve kıymetlidir onların kitabında. Mertlik, yiğitlik, gövdede, cinsiyette değil; yoldaşına karşı görevini yerine getirmektedir. Ahmet Muharrem, yoldaşını ardında bırakmayarak onu faşist işkencecilere teslim etmemiştir.

Faşist cellatlar Ahmet Muharrem’e “teslim ol” derler, "teslim ol". İyi ve güzel olan her şeyin mirasçısı proletaryanın yiğit savaşçıları, tarihin en geri, en alçak, en lanetle anılan faşist köpeklerine teslim olur mu? Bilimsel olan, bilim ve insanlık dışı olana teslim olur mu? Toprak kara faşist postallara boyun eğer de, en narin ama dimdik duruşlarıyla ÇİÇEKler artık açmaz mı? Nitekim Ahmet Muharrem, sadece kurşunlarıyla değil, sloganlarıyla da gereken cevabı verir faşist canilere ve haykırır: “Teslim olmayacağım, kahrolsun faşizm!” “Yaşasın TKP (M-L)!”

“Apo”, belki de sayısı yüzü bulan otomatik tüfekli faşist cellatlara karşı sadece bir tabancayla direnmektedir. Çatışma bir süre devam eder, silahların durulduğu kısa bir anda Ahmet Muharrem Kutsiye’nin yanına koşar. Yoldaşına “nasılsın” diye sorar. Arkadaşı ağır yaralıdır ama buna rağmen yoldaşına moral olsun diye “İyiyim” der. Apo, “İlhan yoldaş, galiba ben burada öleceğim, işkencecilerin karşısında sıkı dur” der ve devamla “Hakkını helal et.” diye ekler. Helalleşirler. Bu dini bir ritüel midir? Ahmet Muharrem “ahiret” inancıyla gidip helallik mi istemiştir? Hayır, bu bir vedadır. Geçirilen kavga dolu sımsıcak günlerin bir vefasıdır. Yoldaşına o anda söyleyebileceği son sözdür. Nitekim Kutsiye’nin de dediği gibi “öyle konuşmasını da sevmezdi” Ahmet Muharrem; en samimiyetle ve o an içinden geldiği şekliyle vedalaşır arkadaşıyla.

Bu sırada kaçabilen Ali ve Feryal, Ali’nin yarasını pansuman etmek için bir eve sığınırlar. Kadriye Gül isimli 20 yaşında bir kadın kapıyı açar. Feryal “Yaralımız var, bileğini saracak bir şey ver” der. Kadın başındaki kırmızı tülbenti Feryal’a verir ve Ali’nin yarasını sararlar. Evde ateş yakarlar, Ali’nin üzerindeki belgeler ateşe atılır. Bu sırada ev çoktan sarılmıştır. Bir fırsatını bulan kadın evden kaçar ve komşusuna sığınır. İhbar edilme korkusuyla kapıdan tek tek çıkmaya çalışırlar ve böylece Ali’yle Feryal yakalanır. Üstüne üstlük ev sahibi belgeleri ateşten çıkarıp cellatlara verir.

Ali ve Feryal’ı alıp Tek Kaplan Apartmanı’na döner cellatlar. Ali’yi kendilerine kalkan yaparlar. Ali ve Ahmet Muharrem eski arkadaştırlar. Ali, “Ahmet ateş etme beni vuracaksın” diye bağırınca haykırarak karşılık verir Apo: “Aliiii, devrimci onuruna uygun davran.”

Bir direniş destanı yazıyordu Ahmet Muharrem yoldaş. Yaralıydı, çok kan kaybetmişti ama teslim olmak bir an bile aklının ucundan geçmedi. En sonunda mermisi bitmişti. Düşündü bir an, çağıracaklardı satılmış kalemşörleri. çekeceklerdi boy boy fotoğraflarını. Yanlarında “kahraman”, “vazife için hayatını hiçe sayan” cellatlar dizilecekti. Röportajlar yapılacaktı cellatlarla bu “harekâttaki” kahramanca uğraşları hakkında. Cellatlar, kan damlayan silahlarıyla poz verip “bakın, bununla öldürdüm anarşistleri, böyle vurdum” diyecekti. 25 kurşun yarasıyla alçakça katledilen Hüseyin Cevahir arkadaşımızın katilleri ardından böyle gururla demeçler vermemiş miydi Sıkıyönetim Basın ve Halkla İlişkiler Bürosu'nun maşalarına!

Tüm bunları düşündü bir an ve o yaralı haliyle, son eylemini, son mirasını bıraktı bizlere “Apo”.

O yaralı haliyle düşmana Parti’nin malı, daha da önemlisi Parti’nin değerleri geçmesin diye silahını kırdı.

Sonra bayıldı. Faşist cellatlar ancak o zaman içeri girebildi. Kutsiye duvarın dibinde, Apo ise bir başka bir duvarın dibinde. Ancak öyle “yakalarlar” onları.

Feryal arabaya götürülürken. O dönem basında bu katiller yüzleri sansürlü çıksa da, sonradan Feryal'ın ismi İzmir TKP (M-L) operasyonları (1976) ile geçmeye başlayınca basında bu yüzleri sansürsüz hali de çıkmıştır. 

Ali götürülürken.

Kutsiye sürüklenerek taşınırken.

Kutsiye arabaya konurken.

Ahmet Muharrem yoldaş sürüklenirken.

Ahmet Muharrem yoldaş sürüklenirken, üst cepheden çekilmiş hali. 

Aynı fotoğraf daha kalitesiz bir baskı ama daha geniş bir görüntü.

Ahmet Muharrem Çiçek'in cansız sedyede çekilen bir fotoğrafı, kimi kurşun izleri seçilebilmekte.

Emrah Cilasun’un “Kırmızı Gül Buz İçinde” belgeselinde de (tamamını) kullandığı Reuters tarafından çekilmiş görüntülerde barbarca muamele çok iyi görülebilir. Feryal’ın dövüle dövüle arabaya bindirilişi, Apo’nun sanki çuval taşınırmışçasına bir kolundan bir ceketinden tutulması ve Kutsiye’nin Apo gibi çuval taşınırmışçasına arabanın içinde konuşu... 12 Mart’çı faşist barbarları ciltlerce kitaplarla anlatmaya gerek yok. Bu yaşanan olay bütün o 2 yıllık sürecin çok iyi bir özetidir.

Reuters tarafından çekilen bahsi geçen görüntüler. Belgeselde sadece başlangıçta olsa da üstünde yazı yazan bu görüntülerin yazısız orijinal dijital versiyonunu (biraz düşükçe bir çözünürlükle olsa da) sunuyoruz.

Evet, her şeye rağmen Apo sağ ele geçmiş, ölmemiştir. Ve faşist cellatlar da çok iyi bilmektedir ki, böylesi bir komünist yaşamamalıdır.

Yaşatmayacaklardır da.

İşte böylece Ahmet Muharrem Çiçek yoldaşı, Parti'nin Abdullah'ını, yoldaşlarının sevgili Apo’sunu kafasına iki kurşun sıkarak katleder faşist katiller.

Her şey bittiğinde delik deşik olmuş dairede bir büyük boy Yılmaz Güney posteri, birkaç Mao hakkında kitap ve parti eşyaları kalmıştır geriye.

Çatışma sonrası evin içi.

Ele geçenler masası.

Aynı fotoğrafın kenarlardan daha çok görüntü veren daha kalitesiz bir baskısı.

İşte proletaryanın azmi! İşte TKP (M-L) Partizanlarının savaşçı çizgisinin örneği: Polisin bile "öyle kırılması imkansız" diyerek şaşırdığı sıkılan kurşunlarla parçalanan kelepçe.

Ahmet Muharrem'i katleden faşist köpekler, tüm bunların nihayetinde "Babayiğit bir çocukmuş, aslan gibiymiş, güçlü kuvvetli çocukmuş" diyorlardı onun için. Hey faşist katiller, siz proletaryanın savaşçılarını ne sandınız? Komünistler sizler gibi en çürümüş ve yozlaşmış emperyalizmin gönüllü fedaileri değil; bugünü kuran, yarını da en güzel şekilde yaratacak olanların savaşçılarıdır. Nice zulümlere göğüs gerip, nice acılarda dövülerek çelikleşen halkımız, göğü fethetme inancında kahraman işçi sınıfımız daha yüz binlerce Ahmet Muharrem Çiçek'ler var edecektir; işte o zaman karşınızda "babayiğit" "aslan gibi" "güçlü kuvvetli" binlerce erden müteşekkil bir Halk Kurtuluş Ordusu bulduğunuzda acaba hangi deliğe girmenin peşinde olacaksınız!

Bu alçak cinayet, Ahmet Muharrem yoldaşın cansız bedeni üstünde 20 Mart’ta yapılan otopsi sonucu hazırlanan Morg Müdürü Dr. Mehmet Aytaç ve Dr. Cahide Müdüroğlu’nun imzaladıkları 21 Mart 1973 tarihli ve 236/2683 sayılı Adli Tıp Raporu’nun ikinci sayfasında açıkça ortaya konmuştur. Vücudunun 14 ayrı yerinde mermi giriş ve çıkış deliği saptayan adli tıp raporu, devamında şöyle diyordu:

“(...) Bu durumda kafatasına aynı nahiyeden, yani sağ parti-etaldeki bitişik atış yerinden birbiri peşi iki merminin girmesi mümkündür. 
(...) ... beyin harabiyeti ve kanaması ... iç kanama tesirinde ölmüş olduğunu, kafatası sağ kısmında bulunan mermi giriş deliği hususiyetlerinin bitişik atış vasfını gösterdiğini, aynı yerden iki merminin kafatasına girdiği ve çıktığı... (...)”

Faşist sıkıyönetim bu cinayetin ardından 100 no.'lu şu açıklamayı yayınlar:

“1. Aranan şahıslardan ikisi kadın ikisi erkek dört anarşist, bugün 11:30 sıralarında Şehremini semtinde bir sokakta güvenlik kuvvetlerinin ikazına ve ihtarına riayet etmeyerek aniden ateş açmışlardır. Yapılan çatışmada bu anarşistlerden birisi ölü, ikisi hafif yaralı ve birisi de sağ olarak ele geçirilmiştir. İsim ve kimlikleri şimdilik saklı tutulması gereken bu şahısların üzerinde iki tabanca, çokça mermi ve mermi kovanı ile tahrip araçları ele geçirilmiştir. 
2. Daha önce yayınlanan bildiri ve açıklamalarla aranan şahıslara güvenlik kuvvetlerinin bu gibi arama ve ihtarlarına kati olarak riayet etmeleri tarafsız Türk adaletine teslim olmaları bildirilmişti. Buna rağmen ikazlara riayet etmeyenlerin kendilerine kötü sonuçlar hazırladıkları bu vesile ile bir defa daha görülmüş bulunmaktadır. Bu durumda olanlara kanun ve nizamlara riayet ile Türk adaletine sığınmaları bir defa daha duyurulur.”
Yine Nisan 1973 tarihli bir sıkıyönetim açıklamasında bu olay hakkında şöyle denmiştir:

“(…) 
Şehrimizdeki operasyonda ölü ele geçirilen Muharrem Çiçek ve Fikirtepe'de barındıkları evi yakan Zeki Şerit, Yalçın Büyükdağlı, Nezihe Bahar'ın, partilerinin kararnamesi adını taktıkları yasalarının 3. maddesindeki "TİKKO'nun savaşçıları, düşman kuvvetleri tarafından sarıldığı zaman, çemberi yarmak veya düşmanla çatışmak disiplinine bağlı, silahını ve canını düşmana ucuza teslim etmeyen savaşçılar olmalıdır." esasına uyarak hareket ettikleri, bu nedenle güvenlik kuvvetlerine ateş açtıkları anlaşılmıştır. 
(…)”

Elbette ki faşist sıkıyönetimin açıklamalarına karşılık en doğru bilgiyi 5 Nisan 1973’de Halk Ordusu TİKKO’nun yayınladığı şu bildiri veriyor:

“Halkımıza bildiririz! 
Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu bir savaşçısını daha kaybetti. 19 Mart günü faşizmin polis gücü savaşçılarımızın kaldığı yeri kuşattılar. Çelik yelekli, otomatik tüfekli yüzlerce faşist, evi kurşun yağmuruna tuttu. Silah arkadaşlarımız bir buçuk saat kahramanca direndi ve aziz yoldaşımız Ahmet Muharrem Çiçek şehit öldü, yakın omuzdaşı ise ağır yaralandı, faşistler zafer havası içinde içeri girdiler. 
Muharrem, kan revan içerisinde yerde yatıyordu. Otomatik tüfeği yoktu, çelik yeleği yoktu ama çelik gibi bir yüreği vardı. Onun yüreği sefalet içinde sömürülen halkın davası için çarpıyordu. 
O, canını halkının kurtuluş davasına fedakârca bağışladı. 
O, devrim içinde çarpışarak şehit olanların çizdiği kanlı yolda canını verdi. 
Bu çarpışmadan sonra faşist Sıkıyönetim'in paşası sanki büyük bir zafer kazanmış gibi savaşçıları tehdit ederek teslim ol çağrısında bulundu.  
Biz, Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu'nun bütün fedaileri adına şunu tekrar beyan ederiz ki, kanımızın son damlasına kadar çarpışacağız ve hiçbir zaman faşizme teslim olmayacağız. 
Bizim savaşımız halkın kurtuluşunun savaşıdır. 
Şunu iyi bilin ki: 
Silahlarımız emperyalistlerin ve faşistlerin zalim saltanatını yıkıncaya kadar susmayacaktır. 
Bütün devrimcileri birliğe ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu'nu aktifçe desteklemeye çağırıyoruz. 
Yaşasın devrim!”
—Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu İstanbul Bölge Komutanlığı

TKP (M-L) Davası sanıkları ağır koşullar altında partinin ve devrimin sesini duyurmak için mahkemeleri bir araç olarak kullanmaya özen göstermişlerdi. Birçok faşist cinayet gibi bu alçak cinayet de mutlaka mahkeme tutanaklarına geçirilmeli ve bu cinayet tarih nezdinde mahkum edilmeliydi. Bu amaçla çatışmada yakalanan Feryal Sarıoğulları işkence altındaki sorgusunu reddedip mahkemede verdiği yeni sorgusunda Ahmet Muharrem yoldaşın katline de değinmiş ve bu cinayeti resmi evraklara kaydettirerek 12 Martçılar’ın cinayetleri hakkında tarihe bir vesika bırakmıştır. Mahkemedeki sorgusunda ilgili kısım şöyleydi:

"(...) Ahmet kendisinin bir devrimci olduğunu ve son kurşununa kadar çarpışacağını ve asla teslim olmayacağını söylüyordu. Daha sonraki çağrılara da devrimci marşlar ve sloganlarla cevap verdi. Polisler uzun süre içeri girmeğe cesaret edemediler. Ancak 2. Şube'den gelen çelik yelekli, otomatik silahlı polisler içeri girebildiler. Çatışma kısa sürdü. Çatışma sırasında Ahmet'in yine devrimci sloganları tekrarladığı duyuluyordu. Daha sonra Kutsiye ile Ahmet'i orada toplanan halka ve bize gözdağı vermek için yerlerde sürükleyerek dışarı çıkardılar. Orada toplananlara da 'işte görün bize karşı gelenlerin sonu budur' diyorlardı. Eve ilk giren ve muhtemelen Ahmet'i öldüren polis diğer polisler tarafından omuzlar üstünde taşındı. Ahmet Muharrem Çiçek sizlerin de çok iyi bildiği gibi çatışma sırasında değil yakalandıktan sonra başına kurşun sıkılarak alçakça katledilmiştir. Dosyanızdaki otopsi raporlarında da Ahmet'in başındaki yaraların bitişik atış sonucu olduğu açıkça ifade edilmiştir. (...)"

Durum buydu, Ahmet Muharrem yoldaşın canlı ele geçirildikten sonra katledilmesi gerek Adli Tıp Raporu’nda, gerek tanıklıklarla kanıtlanınca davanın sanıkları savcılık makamını işgal eden Sıkıyönetim Savcısı Hakim Kıdemli Yüzbaşı Yaşar Değerli’ye Ahmet Muharrem Çiçek’in ölümü hakkında niçin soruşturma yürütmediğini sorunca Yaşar Değerli “mevcut evraklara üstün körü baktığını” söyleyip devamla şunu eklemiştir:

“Ahmet Muharrem Çiçek polise teslim olmamakla, direnmekle bu sonucu göze almıştır; durumdan kendisi sorumludur.”

Elbette Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katillerinden Yaşar Değerli gibi faşist bir alçağın yaptığı bu açıklama şaşırtıcı değildir. Aksine, tam da kendine yakışanı yapmıştır.

Peki Yaşar Değerli hiç pişman olmuş mudur bu tavrından?

Hayır.

Ömrünü başta komünistler olmak üzere devrimcilere karşı mücadeleye adamış bu halk düşmanı işkenceci köpek 21 Aralık 1975 tarihli “T.K.P.M.L. Esas Hakkında Mütalaa”sını yazarken bile bu faşist cinayetleri savunmuştur.

12 Mart’ın üzerinden 2 yıl geçip 12 Martçılar’ın faşist işkence ve cinayetleri artık adları gibi iyi bilinirken bile Yaşar Değerli bu cinayeti şu şekilde savunmuştur (orijinalde yazan hali [yazım hatalarıyla birlikte] aynen geçirilmiştir):

“(…) 
TKPML’nin özellikle onun taktik kuruluşu olan TİKKO’nun faaliyet merkezi haline getirilen Şehremini Deniz Abdal Mahalle Kaşkarlı Mahmut Sokak No. 16 daki dairede güvenlik kuvvetleri ile sanıklar Ahmet Muharrem ÇİÇEK, Ali ŞENCİ, Kutsiye BOZOKLAR ve Feryal SARIOĞULLARI arasında geçen silahlı karşı koymak hareketini yansıtan olayla ilgili gelişmeyi 13 No.lu klâsörün 26-71 arasındaki belgeler ortaya koymaktadır. Buna ilaveten operasyona katılan ve silahlı tecavüze maruz kalan polis görevlileri Muammer KIRDİŞ (D. Tut. 417) ve Sezai ÖNER (D. Tut. 516) olayın ayrıntılarını huzurda anlatmışlardır. Bu olayda otopsi raporundaki bir tespit dayanarak Ahmet Muharrem ÇİÇEK’in kasten öldürüldüğü öne sürülmek suretiyle yersiz bir taarruz girişilmiştir. Duruşmada da ifade ettiğimiz gibi otopsi raporundaki Ahmet Muharrem ÇİÇEK’in başına rastlayan kurşun yaralarından bir tanesinin bitişik atış özelliğinde olması ve böyle ifade edilmesi mutlaka atışın bitişik yapılmadığı anlamını taşıdığı gibi bu atışın diğer yaraların muvacehesindeki anı ve ölümü intaçtaki etkisini tesbit imkânsızlığı ortadadır. Bitişik atış ile bitişike yakın, yakın mesafe atışları çoğu kez ayni nitelikte bir görünüm yarattıkları görülmüştür. Böyle bir iddia ayrı bir prosüdür olarak şayet buna inanılıyorsa her zaman sürülebilir. Bunun görülmekte olan dava ile yer irtibatı yoktur. Ahmet Muharrem ÇİÇEK ve arkadaşlarının görevli polislerce enterne edilip kelepçelendikten sonra yaylım ateşini kimin açtığı ve ondan sonraki gelişmelerin aşama ve ayrıntısı ile Ahmet Muharrem ÇİÇEK’in vurulmasına kadar olan safhanın değerlendirilmesinde yalnız otopsi raporundaki tesbite göre birtakım iddialar öne sürmek nakıstır. Özellikle yapılan olay yeri tesbiti ve gelişmeleri yansıtan anlatımlar ile diğer delil ve beyanlar bütünlüğü içerisinde gerçek olay oluşum kazanır. Biz huzurda dinlenilen tanık beyanları ile görevli polislerin uğradığı tecavüz ve gelinen durum hakkında gerekli aydınlığın doğduğuna kani bulunuyoruz. 
(…)”

Ve TKP (M-L) savaşçıları bu faşist köpeğe karşı proletaryanın intikamını yerine getirmeye çalıştıklarında, kıl payı kurtulduğu bombalı eylem ardından karşı-devrimin maşası Aydınlık karşı-devrimcileri "suikastteki karanlık meseleleri" aklınca sıralıyordu. Bu "karanlık" eylemi yapan "karanlık" adam Ali Yılmaz yoldaş ise, işkencehanede önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaştan devraldığı sancağı yükselterek ser verip sır vermeyerek şehit düşmüştür. Devrim ve karşı-devrim cepheleri bu kadar netti aslında.

Proletaryanın ihtilalci çelikten eri Ali Yılmaz (Üçgen) yoldaş.

Bugün Ahmet Muharrem Çiçek yoldaştan alınması gereken dersler çoktur. Onun kolektif yaşama muazzam uyumu, komünist direnme geleneği, Parti değerlerine sahip çıkması ve yoldaşını geride bırakmaması hepimizce kavranması ve uygulanması gereken ilkelerdir. Onun, sayısı yüzleri bulan faşist çetelere karşı proletaryanın hayatını ve şerefini temsil ettiğini asla unutmamalı ve bir gün sıra bize gelirse onun ihtilâlci çizgisini sürdürebilme azminde olmalıyız.

Ahmet Muharrem zayi ölmemiştir, o bugün halkımızın yolunu aydınlatan TKP (M-L)'nin temellerini gerek sağlığında, gerekse ölümüyle döşeyenlerden olmuştur. O gerçek bir proleter savaşçısı olarak kendisine yaraşan şekilde savaşmış, bu Halk Savaşı uzmanı yiğit komünist maalesef çok erken, en ihtiyaç duyulan dönemlerden birinde aramızdan koparılmıştır. Lakin bu kaybımız asla yıkıntı değildir zira Ahmet Muharrem'in attığı tohumu, toprakta filizlenmiştir. Lenin şöyle diyor:

"Biliniz ki proletarya devrimi, mücadelede gözlerini kırpmadan hayatlarını feda edenlerin yerini dolduracak yeni insanlar yaratır. Bu insanlar başlangıçta daha az bilgili ve daha az eğitilmiş olabilirler, ama kitlelerle sıkı bağları vardır ve aramızdan ayrılmış bulunan dâhilerin yerini alacak, onların davasını sürdürecek, onların yolunu izleyecek ve onların başladığı işleri tamamlayacak yeni insan gruplarını yaratabilirler."

İşte tüm bu gerçekler ışığında bizler şunu çok iyi bilmekteyiz ki; Ahmet Muharrem Çiçek’ten bize miras kalan direniş geleneği Muharrem Horoz’la, Muharrem Yiğitsoy ve daha niceleri ile birlikte birçok kez daha pekiştirilmiştir ve pekiştirilmektedir. Bu engellenemez bir gerçekliktir, çünkü Ahmet Muharrem proletaryanın savaşçısıydı. Burjuvazinin mezar kazıcısı proletarya var oldukça, yani sınıflar var oldukça sınıf savaşı da sürecektir ve Ahmet Muharrem'in bıraktığı proletaryaya ait bütün değerler, onun ardıllarında daha da katlanarak yükselecek, emperyalizmin, feodalizmin, komprador kapitalizmin ve faşizmin üstüne kahredici bir dalga olarak çökecektir.

Bu yüzden biz, O’nun ardından şu gerçeği haykırarak söylemekteyiz:

AHMET MUHARREM, Halk Savaşı’nda solmaz bir ÇİÇEK’tir!

------

Kaynaklar:

- Belgeler:
* T.K.P.M.L. Esas Hakkında Mütalaa

- Kitaplar:
* "28-29 Ocak 1921'i Unutma! – Mustafa Suphi ve Yoldaşları". Info-Türk Ajansı / Tarihsel Belgeler Dizisi: 2. 1. Baskı, Ocak 1975. Sayfa: 49.
* TKP/ML Hareketi Şehitler Albümü
* “Aylardan Mart'tı ve Havada İsyan Kokusu Vardı” Bozoklar, Kutsiye. “Hep Aynı İnatla”. Mayıs 2000. 1. Baskı. Ceylan Yayınları. ISBN: 975-8426-19-2.
* "Umut 30 Yaşında - Parti ve Devrim Şehitleri Albümü 1972-2002 - Partizan". Göksu, Yıldız. / Deniz, Tuncay (derleyen). Umut Yayımcılık. 1. Baskı, Aralık 2002. ISBN: 975-7919-23-3.
* "Bizim Çakır - Bir Devrim Hamalı". Erdoğdu Çelik, Mukaddes. Ceylan Yayınları. Birleştirilmiş 2. Baskı, Temmuz 2006.
* "Duvarın İki Yakası - Anı 3". Taşyapan, Ali. El Yayınları. 2. Baskı [El Yay.'da 1.], Nisan 2009. ISBN: 978-975-8674-28-2. (kitaptan kişiler bölümü alıntısı için bkz: Ali Taşyapan – TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ (MARKSİST LENİNİST)’İN BİREY ÇEŞİDİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME (Anılarla Geçmişe Yolculuk-2 DUVARIN İKİ YAKASI eserinden alıntı). Bizdenbize.)
* “İbo – İhtilalin Fidanı”. Feyizoğlu, Turhan. Alfa Basım Dağıtım. 1. Baskı (Alfa'da), Ekim 2011. ISBN: 978-605-106-394-2.
* "Kutsiye Bozoklar – Kelepçeye İnat Hayat". Erdoğdu-Çelik, Mukaddes. Ceylan Yayınları.1. Baskı, Kasım 2014.
* “Muzaffer Oruçoğlu Anlatıyor – Zavot'tan Vartinik'e”. Ekinci, İbrahim (Söyleşi: Oruçoğlu, Muzaffer). Ayrıntı Yayınları. 1. Baskı, Ekim 2016. ISBN: 978-605-314-132-7.

- Broşürler:
* “Partizan Yayınları No: 10 – Marksizm-Leninizmin Amansız Düşmanı Troçkizm / Kemalist Hareket ve Kurtuluş Savaşı'nın Değerlendirilmesi (4)”. Partizan Yayınları. 1979/80 (?).

- Dergiler:
* “FAŞİST ZULME SÜNGER ÇEKİLEMEZ - Adli Tıp Raporu Açıkça Belirtiyor: Ahmet Muharrem Çiçek polis tarafından yakalandıktan sonra öldürüldü”. Aydınlık. 17 Şubat 1975. Sayı: 54. Sayfa: 5.
* “Ahmet Muharrem Çiçek Yoldaşı Anıyoruz – SİYASİ CİNAYETLER CEZASIZ KALMAYACAK”. Halkın Birliği. 15 Mart 1977. Sayı: 4. Sayfa: 14.
* “Tasfiyeciliğin Mirası: Başıbozuk Çete İdeolojisi”. Aydınlık. Temmuz 1977. Sayı: 77. Sayfa: 33-34.
* “AHMET MUHARREM ÇİÇEK YOLDAŞI ANIYORUZ – Onun hakim sınıflar önünde boyun eğmeyen çelikten bir yüreği vardı”. Halkın Birliği. 14 Mart 1978. Sayı: 30. Sayfa: 14.
* “Yöntemde Yeni PDA'cılığını Sistemleştiren Parti Bayrağı, İBRAHİM KAYPAKKAYA'nın Marksist-Leninist Görüşlerine Saldırarak Kendi Aşırı Sağcı Özünü Sergiliyor!”. Partizan. Aralık 1978. Sayı: 4. Sayfa: 23.
* “Kutsiye Bozoklar ile Röportaj”. Kadınların Kurtuluşu. Eylül-Ekim 1988. Sayı: 1. Sayfalar: 15, 16, 17, 18, 19, 20.
* “Kutsiye Bozoklar İle Söyleşi”. Yeni Demokrasi. Haziran 1989. Sayı: 22. Sayfalar: 35, 36, 37, 38.
* “Ahmet Muharrem Çiçek”. Yeni Demokrasi. Mart 1992. Sayı: 4. Sayfa: 65.
* “A.Muharrem Çiçek”. Partizan Gençlik. Mart 1996. Sayı: 14. Sayfa: 18.
* “Ahmet Muharrem solmaz bir ÇİÇEK'tir”. Özgür Gelecek. 16-31 Mart 1994. Sayı: 24. Sayfa: 20.
* “Ahmet Muharrem Çiçek”. Devrimci Demokrasi. 16-31 Mart 2001. Sayı: 3. Sayfa: 15.
* “Solmayan bir Çiçek”. (Bağımsızlık Yolunda) Devrimci Demokrasi. 16-31 Mart 2002. Sayı: 27. Sayfa: 14.
* “Muharremce büyütüyoruz umudumuzu”. (Özgür Gelecek Yolunda) İşçi-Köylü. 9-22 Mart 2007. Sayı: 69. Sayfa: 26.

- Gazeteler:
* “Şehremini’nde polisle çatışma oldu bir kişi öldü”. Milliyet. 20 Mart 1973. Sayfalar: 1, 9
* “Çatışma: Bir anarşist öldürüldü”. Tercüman. 20 Mart 1973. Sayfalar: 1, 7.
* “İkisi kız dört anarşist Çapada polisle çarpıştı”. Yeni İstanbul. 20 Mart 1973. Sayfa: 1.
* “Güvenlik Kuvvetleri ile çatışan 4 öğrencinin kimlikleri açıklandı”. Cumhuriyet. 21 Mart 1973. Sayfa: 1.
* “Yakalanan dört anarşistin « T G K P » mensubu oldukları açıklandı”. Dünya. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 7.
* “Ele geçen dört anarşist Gizli Komünist Partisi üyesi”. Hürriyet [1. versiyon]. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 11.
* “Şehremini baskınından sonra 11 kişi daha gözaltında”. Hürriyet [2. versiyon]. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 7-8.
* “Şehremini Operasyonuyla ilgili 11 kişi gözaltına alındı” Milliyet. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 9.
* “Biri ölü, üçü sağ ele geçirilen Üniversiteli anarşistler gizli bir komünist teşkilâtına mensup”. Tercüman. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 7.
* “Anarşistlerin adı açıklandı”. Yeni İstanbul. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 7.
* “İstanbul’da Gizli Örgüt Mensubu 61 Kişi Yakalandı”. Milliyet. 30 Nisan 1973. Sayfalar: 1, 11.
* “TİKKO Davasında Muharrem Çiçek'in Şehremini baskınında yakalandıktan sonra başına kurşun sıkılarak öldürüldüğü ileri sürüldü”. Cumhuriyet. 20 Haziran 1974. Sayfa: 7

- Özel:
* Kendisini tanıyan eski bir şehit yakının anlatımları.

16 Temmuz 2019 Salı

"Düşman yenilmez diye düşünme, yenilir" -Mehmet Zeki Şerit

"Düşman yenilmez diye düşünme, yenilir."
Mehmet Zeki Şerit

ÖN AÇIKLAMA: Burada genişletilmiş halini sunduğumuz bu yazı, ilk defa internette yayınlanmak üzere hazırlanmış, daha sonradan Tarihimizden Öğreniyoruz sayfasında şimdiki haline yakın esas metinle paylaşılmış, burada ise güncellenmiş ve genişletilmiş olarak tekrar paylaşılmıştır.

Mehmet Zeki Şerit yoldaş Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde, 1976(?), Kaynak: Partizan. Aralık 1978. Özel Sayı: 5.

Aynı fotoğrafın farklı kalitede ve farklı düzeyde görüntü veren bir kopyası. Kaynak: Mehmet Zeki Şerit

Aynı fotoğrafın farklı kalitede ve farklı düzeyde görüntü veren bir kopyası. Kaynak: "Gerçek bir Marksist-Leninist, Yılmaz Bir Halk Savaşçısı M. Zeki Şerit'i Ölümünün 1. Yılında Anıyoruz". Partizan. Aralık 1978. Sayı: 4. Sayfa: 32.

Aynı fotoğrafın farklı kalitede ve farklı düzeyde görüntü veren bir kopyası. Kaynak: "Mehmet Zeki Şerit'i Ölümünün 12. Yılında Saygıyla Anıyoruz!". Yeni Demokrasi. Kasım 1989. Sayı: 27. Sayfa: 67

Aynı fotoğrafın farklı kalitede ve farklı düzeyde görüntü veren bir kopyası. Kaynak: Halkın Birliği. T?. N?. S? (tekrar tespit edilince eklenecek)

Kayserili Çerkes bir işçinin çocuğu olarak dünyaya geldi Zeki yoldaş. Lisedeyken gençliğin akademik-demokratik devrimci mücadelesinden etkilendi. 1969'da üniversiteye girdiğinde aktif devrimci faaliyetlere katıldı. Bir süre sonra PDA (TİİKP) saflarında örgütlendi. M-L muhalefetin TİİKP revizyonistleriyle yollarını ayırmasının ardından Zeki, komünist öncünün görüşlerini benimseyip (mahkeme sorgusunda belirttiği üzere) 1972 yazı gibi M-L safta yer alarak komünist öncünün bir üyesi ve Halk Ordusu'nun bir gerillası olmuştu.

Mehmet Zeki Şerit yoldaş 12 Mart faşist rejimi esnasında İstanbul'da illegal faaliyet yürüttü. O, daha sonradan başka bir alana atanana kadar o dönemler İstanbul İl Komitesi'ne bağlı olan Türkiye Marksist-Leninist Gençlik Birliği'nin ilk İstanbul İl Komitesi başkanıydı. O, İstanbul İl Komitesi'ne bağlı olarak faaliyet yürüten TİKKO İstanbul İl Komutanlığı'nın kararlı bir fedaisiydi. O, yarı-feodal yarı-sömürge ülkemizde devrimin yolunun Halk Savaşı olduğunu, Halk Savaşı'ndan başka gerçek bir kurtuluş yolunun bizimki gibi ülkelerde bilimsel olarak imkansız olduğunu, devrimimizin üç silahı olan Parti-Ordu-Cephe'den Parti'nin silahlı mücadelede içerisinde çelikleşip yetkinleşeceğini, Halk Ordusu'nun basitten karmaşığa, azınlıktan çoğunluğa doğru ancak silahlı mücadele içerisinde inşa olunacağını, bütün halk saflarını faşist diktatörlüğe karşı savaşıma sokacağı Halkın Birleşik Cephesi'nin ancak mücadele içerisinde kurulabileceğini çok iyi kavramıştı. O, silahlı mücadelenin hayati önemini kavramış ve 14 Mart 1973 tarihinde yine bu eylemlerden biri hazırlanmıştı. Kızıl Ordu'yu geliştirip güçlendirmek ve kitlelere devrimci coşkuyu aşılamak için Altunizade Polis Karakolu basılacaktı. Lakin uygun şartların olmadığı yapılan keşifte ortaya çıkınca eylemi daha uygun koşullar için ertelemeye karar verildi. Bu sırada 2 bekçi Zeki ve Sami Sarı'dan şüphelenip onları durdurmak istedi. Zeki sadece korkutmak amaçlı silahını çekti. Lakin bekçilerden Halil Havvakara'da silahını çekince kısa mesafeden bir çatışma yaşandı. Yaşanan çatışmada bekçi Halil Havvakara öldü, diğer bekçi Fikret Karaçay ise yaralandı.

Bu çatışmanın ardından Halk Ordusu şu bildiriyi yayınladı:

"Halkımıza 3 No'lu Açıklama! 
14 Nisan saat 03.00 sularında yeni bir çatışma çıkmıştır. Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu'nun iki gerillası sokakta devriye gezen bekçilerin saldırısına uğramıştır. Fedaileri bir müddet takip eden bekçiler, daha sonra aniden önlerine çıkarak pervasızca ateş etmeye başlamışlardır. Bunun üzerine kısa mesafede karşılıklı çatışma başlamıştır. Çok kısa süren bu çatışma, bir bekçinin ölümü ve diğerinin de ağır yaralanmasıyla sonuçlanmıştır. 
Emekçi Halkımıza şunu açıklarız ki, gerilla mücadelesini sürdüren halkın savaşçıları hiçbir zaman halka zulmetmeyen ve teşkilâtımıza saldırmayan sıradan bekçiye, askere ve polise saldırmayacaktır. 
Bizim düşmanımız halkın düşmanıdır. 
Bizim düşmanımız halka zulmeden patron, ağa, tefeci hükümetidir. 
Bizim düşmanımız bu hükümetin arkasındaki Amerikan sömürgecileridir. 
Biz, emperyalizmi ve faşizmi yıkmak için kanımızın son damlası, silâhımızın son kurşununa kadar çarpışacağız. 
Çünkü biz, halkın ordusuyuz ve halkımıza ancak böyle layık olabiliriz. 
Bir ekmek için faşizme hizmet edenlere şunu bildiririz ki; 
Amerikan köpeği üç-beş bilirlerin saltanatına hizmet etmeyin! 
Emirleri uygulamayın! 
Bize silah çekmeyin! 
Kararımız açık ve kesindir. 
Bundan sonra kurşuna kurşun, kana kanla cevap vereceğiz. 
Şimdiye kadar döktüğümüz şehit kanları elimize kızıl bayrağı vermiştir. Yüreğimize ihtilal kinini ekmiştir. Bunu kafanıza iyice sokun. 
Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu'nun bütün mensupları: 
Faşizme karşı her zamankinden daha uyanık ve amansız olun. 
İşçi ve köylü düşmanlarının kara listelerini çıkarmaya devam edin. 
Halkımızın desteğini en geniş ölçüde sağlamak için azami gayret sarf edin. 
Devrim meşalesini canlı ve yüksekte tutalım. 
Yaşasın Devrim!

-Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu - 6. Bölge Komutanlığı"


(Kaynak: Feyizoğlu, Turhan (2011). İBO İhtilalin Fidanı. Alfa Yayınları. sayfalar: 287, 288. ISBN 978-605-106-394-2)

Bu çatışma ardından Kızıl Ordu'ya yapılan operasyonlar arttırıldı. 15 Nisan 1973'te Sami Sarı bir randevuya giderken bir ihbar sonucu yakalandı ve çözüldü. Sami Sarı polisleri Fikirtepe'deki Kızıl Ordu hücresine götürdü, parolayı söyletip kapıyı açtırdı. Polisler kapıyı açanı enterne ettiler, bunu gören Zeki olayı anladı ve çatışma çıktı. Uzun süre süren çatışmada cellatlar Zeki'nin dışarı attığı boş konserve kutularını defalarca kez bomba sanarak komik bir duruma düştüler. Zeki, böylece yaratıcı bir kadro, düşünen-savaşmayı bilen bir gerilla olduğunu kanıtladı. Bu sırada düşmana belge vermemek için evdeki belgelerin bir kısmı yakıldı, lakin bu sırada ev alev aldı. Bu yangında o dönem Parti'nin bir savaşçısı olan Nezihe Bahar'ın kolu yandı.

Çatışmanın ardından yanan ev. Kaynak: "İstanbul'da 8 anarşist yakalandı". Milliyet. 17 Nisan 1973. Sayfa: 1.
Mehmet Zeki yoldaş çatışmanın ardından yakalandıktan sonra. Hürriyet. 30 Nisan 1973. Sayfa: 21.

Çatışmanın ardından elleri ve kolları yanan Nezihe Bahar. Kaynak: agy.

Çatışmanın ardından yakalanan Yalçın Büyükdağlı. Kaynak: agy.

Zeki yoldaş tutsak düşünce komünist bir tavır takınamadı ve bir çözülme yaşadı, hatta bu çözülmesi bir yoldaşının yakalanmasına da sebep oldu. Lakin bu pratik ona "pes etmesi gerektiği" "artık bu mücadelede yer alamayacağı" gibi fikirleri aşılamadı. Aksine, yoldaşlarının destek olması ve Marksizm-Leninizm'e olan inancıyla kısa sürede toparlandı. Üzerine asla bir yılgınlık çökmedi, Parti mahkemesine dürüstçe hesap verdi, hiçbir şeyi gizlemeye çalışmadı ve samimice öz eleştirisini verdi. O da "artık çözülmek yok" diyenlerden oldu. Zindanlarda yaşadığı yenilgiyi mahkemedeki ihtilalci tavrıyla onardı; TKP (M-L) Davası'nda Parti'nin görüşlerini savunup kitlelere ulaştırmaya çalışan komünistlerin arasındaydı. Artık "düşmana boyun eğmiş Zeki" yoktu, düşmanı en güçlü sandığı kalelerinde acze düşüren, mahkemelerde "taşkınlık" yaptığı için ek cezalar alan bir Zeki vardı!

Mehmet Zeki Şerit yoldaş TKP (M-L) Davası duruşmalarından birinde. Ön sıra (soldan sağa): Hüseyin Tekin, Süleyman Yeşil, Davut Kurun, Arslan Kılıç; Arka sıra (soldan sağa): Mehmet Zeki Şerit, Muzaffer Oruçoğlu. Kaynak: "Ölüme mahkum edilen 6 TİKKO sanığının cezası 24 yıla çevrildi". Milliyet. 7 Şubat 1976. Sayfa: 1.

Mesela 36 imzalı İbrahim Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişi üzerine verilen 6 Kasım 1974 tarihli dilekçede bir mütevazi imza da onundu. Bu dilekçede şöyle deniyordu:

"(…)  
İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş nazi işkence odalarının tavanına kanıyla «unutma ki sen bir komünistsin» diye yazarak falakaya her yatırılışında o yazıyı okuyup faşist cellatlara karşı direnen Dimitrov'ların, Naziler tarafından kurşuna dizilirken, Alman askerlerine «Ben sizin kurtuluşunuz için mücadele ettim, siz kurtuluşunuzu öldürüyorsunuz» diye bağıran Fransız Komünisti George POLIT[Z]ER'lerin, Nazi kurşunlarına karşı korkusuzca göğüs geren Ernest THELLMANN'ların ve ölümü "Yaşasın Ho Şi MİNH" diyerek göğüsleyen Vietnam kahramanlarının her türlü şart altında son nefeslerine dek sürdürdükleri mücadelelerinin izleyicisidir. 
Canını proletaryanın ve halkların kurtuluşuna adamış komünistler, faşist zulüm ve baskılardan korkarak intihar etmezler. İntihar tercihini seçecek olanlar, bizzat halkın devrimci mücadelesinden korktukları için zulmeden faşist köpeklerdir! 
İşte bütün bu somut gerçeklerden ötürüdür ki, önderimiz İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş intihar etmez ve etmemiştir. ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR! (…)"

Mehmet Zeki Şerit yoldaşın poliste çekilen fotoğrafı. Kaynak: "Gaziantep'te bir öğrenci öldürüldü". Tercüman (Ankara versiyonu). 17 Mart 1977. Sayfa: 1.

Mesela O, TKP (M-L) Davası'nda verdiği sorgusunda faşist diktatörlüğün hakimlerinin ve savcılarının yüzlerine şunları söylemişti:

"Ben, TKP (M-L) saflarında Türkiye halklarının emperyalizme, faşizme, feodalizme ve her türlü gericiliğe karşı vermiş olduğu haklı mücadelede yer alarak elimden geldiği kadar savaşmış bir komünistim. Sizler, Türkiye'deki hakim gerici sınıfların çıkarlarına bu haklı mücadeleye katılanları ezmek, yok etmek isteyen faşist devlet mekanizmasının bir parçasısınız. 
(…) 
1969 senesinde bilim adamı olmak, halkıma ve aileme yararlı olmak gibi parlak hayallerle üniversiteye girdim. Giderek halka değil onu sömüren asalaklara hizmet edeceğimi, halkı sömürenlere yardımcı olmak üzere eğitildiğimi anladım. Üniversiteye girer girmez kaynaştığım, zaten hepsi halk çocuğu olan devrimci çevre kafamdaki bütün bu sorulara cevap bulan evrensel gerçek Marksizm-Leninizmi kavramamda çok etkili oldu. Halkımızın ve ülkemizin sorunları ile daha yakından ve daha doğru olarak ilgilenme imkanı buldum. 
(…) 
Şu anda yakalanmış, bir sürü işkenceden ve baskıdan geçtikten sonra yargılanmak üzere karşınıza getirilmiş bulunuyoruz. Yaptıklarımdan asla pişman değilim. Biz komünistler, daha büyük zaferler kazanmak için yaptığımız her hatadan ve düştüğümüz her yenilgiden dersler çıkarırız. Bu yenilgiden büyük dersler çıkarttık. Biz komünistler devrimin yolunun dikenli olduğunu, tüm dünyanın ezilen halklarının kurtuluşunun silahın namlusunda olduğunu biliriz. Asla yılmadım, bundan sonra da yılmayacağım. Kanımın son damlasına kadar faşizme, emperyalizme ve tüm dünya gericiliğine karşı mücadele edeceğim."

("Faşist diktatörlük yiğit devrimci Zeki Şerit'i katletti". Halkın Birliği. 6 Aralık 1977. Sayı: 23. Sayfa: 2.)

Mehmet Zeki Şerit yoldaş (üst sıra [bakana göre] soldan sağa 4.) Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde, 1976. Aynı fotoğrafta Ozan Garip Şahin (oturan sıra soldan 1.) ve Ozan Emekçi (oturan sıra soldan 2.) de yer almakta.

O'nun gibi gerçek bir komünisti bir sınav daha bekliyordu. 1976'da Parti'ye sağcı bir darbe yapılmak, partinin komünist görüşleri tasfiye edilmek istenmişti. Mayıs 1976'da kendi kafalarına göre yaptıkları bir toplantıda aldıkları 3 sayfalık darbeci görüşleri, nihayetinde Kasım 1976'da "Hatalardan Dersler Çıkartarak İrade ve Eylem Birliğini Güçlendirelim" başlıklı bir genelge ile resmileştirdiler. Neydi bu görüşler, ne oldular?

- Ülkemizin yarı-feodal yarı-sömürge olduğu gerçekliğini reddettiler, "ülkemizde komprador nitelikte geri-kapitalizm egemendir" şeklindeki gerici anti-Marksist tezini yaydılar.
- Türk-Yunan Savaşı'nı "Dünya devriminin geçici müttefiki" ilan edip, "onun olumlu yönlerini daha fazla belirtmeliyiz" dediler.
- Bizimki gibi yarı-feodal yarı-sömürge ülkelerde tek kurtuluş yolu olan iktidarın kırdan kente parça parça Kızıl Siyasi İktidarlar kurularak Uzun Süreli Halk Savaşı ile zaptı doğru MLM tezini reddedip, kendi kafalarından uydurdukları bir farazi "şehirleri yadsıyan görüşlerimiz hatalıydı" kararını aldılar. Hatalı olan neydi? KIRLIK BÖLGELERDE SİLAHLI MÜCADELE ESAS, DİĞER MÜCADELE BİÇİMLERİ TALİDİR doğru MLM görüşlerini savunmak mı? Esas mücadele alanı ile tali mücadele alanlarını belirlemek mi?
- Şefik Hüsnü'nün sağ oportünizmini belirtip, Mustafa Suphi'nin Kızıl Sancağı'nı göndere çektiğimiz için görüşlerimiz bu oportünistleri üzmüş, ve şunu eklemişlerdi: "TKP'nin Troçkizme karşı mücadelesi ve Komintern'e kabulü gibi olumlu yanları belirtilmeliydi." Bu "eleştiri", sadece oportünizmi adım adım aklamanın yoluydu!
- Ve nihayetinde İbrahim Kaypakkaya yoldaşın kanıyla çizdiği ihtilalin kızıl yoluna şu hakarette bulundular: “BİZ M-L BİR PARTİ DEĞİLİZ, M-L OLMA YOLUNDA SİYASİ BİR HAREKETİZ", yani değil bir Parti, M-L bir hareket bile değil, M-L olma yolunda ilerleyen siyasi bir harekettik! Yani İK yoldaş bir komünist değildi, küçük-burjuva devrimcisiydi. Yani onun 5 Temel Belge ve 11 İlke'si M-L görüşler değil, küçük-burjuva görüşlerdi. Yani onun kurduğu Türkiye Proletaryası'nın öncüsü olan TKP (M-L), bir parti değil, M-L hiç değil, sadece siyasi bir hareketti!

İşte 1976'daki bölünmede Parti'nin başına çöreklenen tasfiyeci Koordinasyon Komitesi'ne karşı Marksizm-Leninizmi savunan her gerçek komünist gibi, Mehmet Zeki Şerit yoldaş da TKP (M-L) saflarında, Parti'yi savunan komünistlerden yana saf tutarak İbrahim Kaypakkaya yoldaşın çizdiği ihtilal yolunu savunmaya devam etti.

1977 yılına gelindiğinde Zeki'ye dar geliyordu dört duvar, sınıf mücadelesinde aktifçe yer almak, faşizme karşı aktifçe savaşmak istiyordu. Ankara Parti organına firar için haber iletti. Lakin '76 ayrılığı yüzünden "güç toplamak" isteyen Parti organı eylemi erteleme kararı aldı. Zeki ise buna uymadı ve 13 Mart 1977'de Dev-Genç yazı işleri müdürü Taner Akçam, Sadi Güven, THKO'lu Rıza Selman, yankesicilikten tutuklu Muzaffer Erbaş ve gasp suçlusu Zeki Özer ile birlikte zindanları parçaladı ve özgürlük eylemini gerçekleştirdi. Gitmeden önce ise düşmanı delirtmek, çılgına çevirmek için Nazım Hikmet'ten şu sözleri kazıdı koğuşun duvarına:

"O DUVAR, DUVARINIZ, VIZ GELİR BİZE VIZ"

Firar edilen koğuş. Kaynak: "4'ü siyasi suçtan hükümlü 5 kişi cezaevinden kaçtı". Milliyet. 14 Mart 1977. Sayfa: 1.

Firardan sonra Ankara'daki Parti Organı ile Zeki yoldaşın zamanla ilişkileri kopar. Ankara ile sorunlu olduğu için İstanbul'la temas kurmaya çalışır. Toptaşı Zindanı'na (firari olduğu halde) gelip Hasan Aksu'yla görüşür. Bu dönemlerde Zeki kimseyle bağı olmadığı için Üsküdar Mezarlığı gibi yerlerde yatıp kalkmaktadır. Tekrar ilişki kurar ve tekrar illegal faaliyetlere katılır.

Lakin Zeki'nin özgürlüğü çok uzun sürmez. 1977 23 Ekim'ini 24 Ekim'e bağlayan gece Altıyol'da kaldığı ev Uğur Gür ve Mete Altan isimli azılı faşistlerin de olduğu bir operasyonla basılır. Teslim olmayı aklının ucundan bile geçirmeden çatışa çatışa direnir ve ancak öyle yakalanır. Yakalandığında bile "Halk Savaşçıları Ölmez!" "Gerillalar ölmez!" "Yaşasın Devrim!" sloganlarını bağırarak devrime inancını gösteriyordu.

Hastaneye kaldırılan Zeki yoldaş yatağa kelepçelenir. Bu dönemde Hasan Aksu kendisiyle bir görüşme yapabilir, sağlığı giderek iyileşmektedir. Durumu tamamen iyi olmaya yakınlaşınca faşistler onu işkenceye alır.

Mehmet Zeki yoldaş tutsak düştükten sonra hastanede yatağa kelepçeliyken. Kaynak: "Ankara'da, odalarına patlayıcı madde atılan profesörlerden biri ağır yaralandı". Tercüman (Ankara versiyonu). 26 Ekim 1977. Sayfa: 1

Mehmet Zeki yoldaş tutsak düştükten sonra hastanede yatağa kelepçeliyken. Kaynak: "TİKKO'cunun evinde eylem planları ele geçirildi". Hürriyet (İstanbul versiyonu). 26 Ekim 1977. Sayfa: 1.

Mehmet Zeki yoldaş tutsak düştükten sonra hastanede yatağa kelepçeliyken. Kaynak: "TİKKO'cu genç toprağa verilirken belirsiz kişilerce havaya ateş açıldı". Milliyet. 26 Kasım 1977. Sayfa: 6.

Aslında daha önceden başlayan sorgulamalarda Mehmet Zeki Şerit yoldaş 12 Mart sürecinden tanındığı için "eski Zeki'nin" karşılarında olduğunu sanıyorlardı, ama çok yanılıyordu. Çünkü artık KENDİNİ AŞIP YENİDEN YARATMIŞ bir Zeki Şerit vardı karşılarında. Faşistler ne yaparsa yapsın o üstündeki sahte Selim Yalçın kimliğini savunur. Bu gerçeklik en iyi Zeki Şerit yoldaşın örnek ifadesinden ve sorgusundan anlaşılabilir.

"T.C. ÜSKÜDAR SAVCILIĞI 
TALİMAT 
İFADE ZABIT VARAKASI 
C. SAVCI YARD.: Şakir Ünal Ensari 
Z.K.: NECLA AKOL 
Kadıköy C. Savcılığının 27.10.1977 tarih ve hazırlık: 1977/6997 fetten sanık olup; halen halen Haydarpaşa Numune Hastanesinde tedavi gören Arif oğlu, 1952 doğumlu Mehmet Zeki Şerit'in müsnet suçlardan ifadesinin alınması istenmiş olmakla, hasta sanığın ifadesinin alınması için Numune Hastanesi'ne gelindi; hastanın halen hastanenin rehabilitasyon servisinde 415 numaralı odada yattığı görüldü. 
Doktor Oğuz Güzelcan'dan hastanın tıbbi yönden ifadesinin alınmasında bir mahzur olup olmadığı soruldu: 
Mahzur olmadığının anlaşılması üzerine, hastaya ifade verip veremeyeceği soruldu: 
İfadesini vereceğini bildirmekle, sorgusuna geçildi: 
Sanık: SELİM YALÇIN: Süleyman oğlu, Fatma'dan olma, 1949 doğumlu Sarız nüf. kay. olup; ikametgahını vermeyeceğini, işçi olduğunu bildirdi. 
Kadıköy C. Savcılığının 27.10.1977 tarih ve hazırlık 1977/6997 sayılı talimatı okundu: 
Sanıktan savunması soruldu: 
'Benim adım talimatta yazıldığı üzere, Mehmet Zeki Şerit değildir. Adım yukarıda hüviyetimi bildirirken söylediğim gibi Selim Yalçın'dır. Nüfus cüzdanım yaralandığım evdedir. Aranırsa benim adım Mehmet Zeki Şerit değil, SELİM YALÇIN'dır. Olay günü kapı çalındı. Benimle birlikte Kadıköy Altıyol'da, sarih adresini bilmediğim oturduğum evde bacım diye hitap ettiğim bir kız kapıyı açtı. Ve içeri polisler girdi, polislerden ismini bilmediğim ve karanlıkta olduğu için görsem de tanıyamayacağım biri Mehmet Zeki Şerit budur diyerek, üzerime ateş açtı. Kendimi kaybetmişim, hastanede ayıldım. Olay böyle cereyan etti,' dedi. 
Soruldu: 'Ben polise ateş etmedim, polis bana ateş etti. Vurulduğum evde bir adet ruhsatsız tabancam vardır, ancak kullanmadım,' dedi. 
Yanındaki kızın adı ve ne sebeple yanında bulunduğu soruldu, 'yanımdaki kızın adını bilmiyorum. Örgütsel faaliyetlerden dolayı tanıdım. Kendisine bacım diye hitap ederim', dedi. 
Hangi örgüte mensup olduğu soruldu: 'Bunu açıklayamam, açıklamaya yetkim yoktur,' dedi. 
Sanıktan devamlı oturduğu adres soruldu: 'Bunu da açıklamaya mecbur değilim' dedi. 
Tabancasının evsafı soruldu: 'Tabancam 9 mm. lik Brownik markadır', dedi. 
Sanık başka söyleyecek bir şey olmadığını bildirmekle keşfe son verilip; alınan ifadesi okundu. Ve sanığın imzası alındı. 
27.10.1977 
C. Savcı Yard. 
Şakil Ünal Ensari - 16 915 
İmza 
Z.K. 
İmza 
Sanık 
Selim Yalçın 
İmza"

Yine sorgusu ise şöyledir:


"Sorgu No. 1977/113 
ÜSKÜDAR NÖBETÇİ SULH CEZA MAHKEMESİNİN SORGU ZABITNAMESİ 
Hakim: Bülent Gürel 10839 
Katip: Gürsel Furan 
C. Savcılığı'nın 977/267 G.T. sayı ve 28.10.1977 günlü yazısı üzerine Kadıköy Sulh Ceza Hakimliğinin 977/77 sayılı gıyabi tevkif müzekkeresi ile tutuklu bulunan Mehmet Zeki Şerit'in hakkındaki gıyabi Tevkif kararının Vicahiye çevrilmesi istenmiş olmakla Evrak Defterine kaydedildikten sonra piyasadan pazarlıkla temin edilen şoför Halil Can'a ait 34 DT 454 Plakalı Taksi ile Haydarpaşa Numune Hastanesine gelindi. 
2. Hariciye Servisinde bulunan sanığın yanına varıldı. 
Hüviyetin tespitine geçildi: 
SANIK: SELİM YALÇIN: Süleyman oğlu, Fatma'dan doğma, 1949 D.lu, Kayseri Sarız İlçesi Merkez mah. Nüf. Kay. olup, belirli ikametgahı olmayıp, Bekar, Cahil, Sabıkasız olduğunu söyledi. 
C. Savcılığına bağlı evrakı okundu, soruldu: 
'Daha evvel benim zabıtaca resmim çekilmiş değildir. Kabul etmiyorum,' dedi. 'Daha evvel alınmış parmak izim yoktur. Bu sebeple burada alınan parmak iziyle evvel yapılan parmak izi mukayesesinin aynı olduğuna dair zabıt ta doğru değildir' dedi. 
'Birisi beni ziyarete geldi ama ben o zaman baygındım. Babam mıydı bilmiyorum' dedi. 
Evrak tetkik edildi. 
G.D.: C. Savcılığınca yeniden toplanan delillerden ve ezcümle fotoğraf teşhisine dair zabıt varakası, parmak izi bulunduğuna dair zabıt varakası, gibi sanığın babasına ait ifade muvacehesinde, sanığın Kadıköy 1 nci sulh ceza hakimliğinin 977/72 sayılı 27.10.1977 günlü gıyabı tevkif müzekkeresinde adı yazılı şahıs olduğu hususunda kanaat getirildiğinden, Gıyabi tevkifin VİCAHİYE ÇEVRİLMESİNE, ve sanığın yattığı odanın başında halen beklemekte olan 1 nci Şb. Memurlarından 3046 yaka sayılı Vehbi Uzundağ ile 1 nci Şb. Pol. Mem. 5346 sayılı G. İbrahim Kaya isminde polis memurlarının teslimine karar verildi. Bu zabıt birlikte tanzim ve imza edildi. 28.10.1977 
Hakim 10839 
İmza 
Katip 
İmza 
Müşabir 
İmza 
Pol. Mem. 
Vehbi Uzundereli 
İst. 1. Şb. görevli 
İmza 
Pol. Mem. 
G. İbrahim Kaya 
Aynı yerde görevli 
İmza"

Görüldüğü üzere Zeki Şerit yoldaşımız ne pahasına olursa olsun örgüt hakkında bir bilgi vermemiş, inatla üzerinden çıkan kimliği savunmuş, hatta ve hatta kendisiyle yüzleştirilen babası için "tanımadığını" söylemiş ve "YAŞASIN DEVRİM!" "GERİLLALAR ÖLMEZ!" sloganlarını haykırmıştır.

İşte karşılarındaki bu yeni Zeki'yi konuşturmak için 24 Kasım 1977'de son kez ağır işkenceye çekerler O'nu. Lakin Zeki, faşist itler ne yaparlarsa yapsınlar onları Kızıl Direnme Ruhu'yla yenilgiye uğratır. Karşısında acze düşen düşman ise tek bir çıkar yol bulur: "Böylesi bir komünist yaşamamalıdır."

Ve böylece Mehmet Zeki Şerit yoldaşımız 24 Kasım 1977'de alçak işkencecilerin işkencehanelerini MLM biliminin ışığıyla parçalayarak şehit düşer.

Mehmet Zeki yoldaş. Kaynak: "Jandarmayı vuran TİKKO'cu yakalandı". Hürriyet (İstanbul versiyonu). 25 Ekim 1977. Sayfa: 1.

Devrimci sanatçı Yılmaz Güney, Zeki'nin ardından şöyle diyecektir:

"(...) siyasi görüşlerini Aydınlık'ın sağ reformist çizgisini, oportünizmini, sınıf-uzlaşmacı yapısını eleştiri temelinde oluşturan Zeki Şerit, ömür boyu tutsaklık cezasıyla yattığı cezaevinden kaçtıktan bir süre sonra pusuya düşürüldü ve vurularak ele geçirildi. 30 gün yaralı yatağında sorgulandı. Ve o yataktan kalkamadı. Ölümü, gömüldükten sonra açıklandı. İşkenceleri belgeleyecek otopsi olanağı da ortadan kaldırıldı. Ve bütün bunlar çok yakın geçmişte yaşandı. Zeki Şerit devrimi lekeleyecek tek sözcük konuşmadı. Ve sonuna dek teslim olmadı. O Aydınlık sağcılığına, sosyal-faşizme, sosyal-emperyalizme, faşizme, emperyalizme ve her türlü gericiliğe karşı savaşarak İbrahim Kaypakkaya'nın yanından geldi. (...)"

Evet! O emperyalizme, sosyal-emperyalizme, faşizme, sosyal-faşizme, çeşitli türden sağ ve sol oportünizme ve her türden gericiliğe karşı savaşımında asla yılmayarak bir TKP (M-L) savaşçısı ve TİKKO partizanı olarak İbrahim Kaypakkaya yoldaşımızın çizdiği kızıl yoldan geldi.

O, faşist diktatörlüğün mahkemelerinde halkına verdiği "Asla yılmadım, bundan sonra da yılmayacağım. Kanımın son damlasına kadar faşizme, emperyalizme ve tüm dünya gericiliğine karşı mücadele edeceğim." sözünün her daim eri oldu, o sözünü tuttu ve bunu Türkiye proletaryasının bağrından kanla sulanmış bir Kızıl Bayrak olup yükselerek ödedi! Ne şanlı bir bedel!

O, her türden oportünizme karşı şanlı Kızıl Sancağı'nı yükselttiği Mustafa Suphi yoldaşın "Proletarya için hayat ve şeref, azm ile birliktedir; ölüm ve mezellet [alçalma, alçaklık], miskinlik ve perişanlıktır!" şiarını çok iyi benimsemiş ve işkencehanelerde azmiyle proletaryanın hayatını ve şerefini temsil etmişti! O, bu temsiliyet görevini layıkıyla yerine getirip, faşist cellatları en güçlü kalelerinde azmiyle yenmişti! Hayat ve şeref Zeki'nindi, ölüm ve mezellet ise onu katleden faşist katillerin; bu hep böyle oldu ve hep böyle olacaktır!

Mehmet Zeki Şerit yoldaş kendini aşıp yeniden yaratmanın, faşistlerin esaretine boyun eğmemenin onuruyla şehit düşer ve komünistlere büyük bir miras bırakır.

Onun mirası yakan bir ateş topudur, bu mirası herkes tutamaz, bu mirası ancak komünizm sancağını daha da yükseklere çekenler tutabilir!

O, elindeki proletaryanın şanlı kızıl bayrağını sonraki neferlere bırakmıştır. Bu koşu devam etmektedir, zafere ve tüm insanlığın kurtuluşuna kadar da durmaksızın sürecektir. Başkan Mao Zedung'un da belirttiği gibi "Komünizm gerçekleştiğinde bile iki çizgi arasında bir mücadele, ileri olanla geri olan arasında mücadele olacaktır.", yani bu koşu Altınçağ'da da durmayacak, ilerleyecektir!

Zeki, zamanında bir yoldaşına "Düşman yenilmez diye düşünme, yenilir." demişti ve O, 42 yıl önce düşmanı yendi!

MEHMET ZEKİ ŞERİT ÖLÜMSÜZDÜR!
HALK SAVAŞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR!
YAŞASIN MARKSİZM-LENİNİZM-MAOİZM!
YAŞASIN HALK SAVAŞI!

Marksizm-Leninizm-Maoizmin ihtilâlci savaşçısı Mehmet Zeki Şerit yoldaş bir İşçi-Köylü Kurtuluşu sayısının kapağında (kapaktaki fotoğraf üstte kullanılmıştır).

Mehmet Zeki yoldaşın mezarı, Zeytinburnu Yenikozlu Mezarlığı, Ada 9, Mezar No 89.

Bir gülün yattığı yer nice çiçeğe can oluyor...

Mehmet Zeki yoldaşın mezar taşı ön yüz yakından (fotoğrafının olduğu bölüm kırılmış).

Mehmet Zeki yoldaşın mezar taşının arka yüzü.

Kaynaklar:

- Belgeler:
* "Hatalardan Dersler Çıkartarak İrade ve Eylem Birliğini Güçlendirelim". Kasım 1976.

- Kitaplar:
* "28-29 Ocak 1921'i Unutma! – Mustafa Suphi ve Yoldaşları". Info-Türk Ajansı / Tarihsel Belgeler Dizisi: 2. 1. Baskı, Ocak 1975. Sayfa: 49.
* "İşkencehanelerde Kızıl Direnme Ruhunu Yaşatmaya Hazırol! Kontr-Gerillanın Uyguladığı Sorgulama Usülleri (12 Mart tecrübeleri)". Oruçoğlu, Muzaffer. Ocak Yayınları. 1. Baskı, 1980.
* "Umut 30 Yaşında - Parti ve Devrim Şehitleri Albümü 1972-2002 - Partizan". Göksu, Yıldız. / Deniz, Tuncay (derleyen). Umut Yayımcılık. 1. Baskı, Aralık 2002. ISBN: 975-7919-23-3
* "İBO İhtilalin Fidanı." Feyizoğlu, Turhan (2011). Alfa Yayınları. ISBN: 978-605-106-394-2
* "Şafak Alazında Harpagos'a Kafa Tuttuk". Aksu, Ersin Hasan. Nisan Yayımcılık. 1. Baskı, Mayıs 2016. ISBN: 9786056516290
* "Muzaffer Oruçoğlu Anlatıyor – Zavot'tan Vartinik'e". Ekinci, İbrahim (Söyleşi: Oruçoğlu, Muzaffer). Ayrıntı Yayınları. 1. Baskı, Ekim 2016. ISBN: 978-605-314-132-7.

- Dergiler:
* "Ölen Ama Yenilmeyen-2 - İbrahim Kaypakkaya Olayı". Emekçi. Şubat 1975. Sayı: 4. Sayfa: 61., bu dilekçenin çeşitli kaynaklardan çaprazlanmış daha geniş bir versiyonu için bkz: "18 MAYIS | 1974 yılı dava tutsaklarından dilekçe: “Arkadaşımız İbrahim Kaypakkaya’nın ölümü ile ilgili açıklamadır!”"
* "Faşist diktatörlük yiğit devrimci Zeki Şerit'i katletti". Halkın Birliği. 6 Aralık 1977. Sayı: 23. Sayfa: 2.
* "Olabildiğince Eylemde Birlik İlkesine Sarılarak Devrimciler Arasında Düşmanlık Körükleyen Grupçuluğu Yıkalım PROLETER DEVRİMCİ KÜLTÜR CEPHESİ'Nİ GÜÇLÜ BİR DEVRİM MEVZİSİ KILALIM". Güney, Yılmaz / Behram, Nihat. Proleter Devrimci Kültür Mücadelesinde GÜNEY. Ekim 1978. Sayı: 10. Sayfa: 16
* "Gerçek bir Marksist-Leninist, Yılmaz Bir Halk Savaşçısı M. Zeki Şerit'i Ölümünün 1. Yılında Anıyoruz". Partizan. Aralık 1978. Sayı: 4. Sayfalar: 32-38.
* "Mehmet Zeki Şerit'i Ölümünün 12. Yılında Saygıyla Anıyoruz!". Yeni Demokrasi. Kasım 1989. Sayı: 27. Sayfa: 67
* "Mehmet Zeki Şerit". Partizan Gençlik. Kasım 1995. Sayı: 10. Sayfa: 18.
* "O Duvar, Duvarlarınız, Vız Gelir Bize Vız". Devrimci Demokrasi. 16-30 Kasım 2000. Sayı: 20. Sayfa 15.
* "Proletarya Partisi tarihinde ilk özgürlük eylemi". (Bağımsızlık Yolunda) Devrimci Demokrasi. 16-30 Kasım 2001. Sayı: 19. Sayfa: 14.
* "Devrime adanmış bir yaşam - Mehmet Zeki Şerit". (Halk İçin) Devrimci Demokrasi. 16-30 Kasım 2002. Sayı: 5. Sayfa: 14.