20 Kasım 2020 Cuma

Zülfikar Uralçin

Zülfikar Uralçin


“Her insan bir gün ölür, ama her ölümün önemi aynı değildir. Eski bir Çin yazarı olan Zuma Çien, "Bütün insanlar ölümlüdür, ama bazılarının ölümü Tay dağından da yüce, bazılarınınki tüyden de değersiz olabilir" demişti. Halk için ölmek, Tay dağından da yücedir, ama faşistler için çalışmak ve sömürenler ve ezenler için ölmek tüyden de değersizdir. Çang Zu-teh yoldaş halk için öldü, onun ölümü gerçekten de Tay dağından yücedir.” 

Mao Zedung – Halka Hizmet (8 Eylül 1944) 

Bilimimizin 5. büyük ustası Başkan Mao Zedung yoldaş, halk hizmet yolunda ölen kahramanlar için böyle diyordu. Gerçekten de Zülfikar yoldaşımızı en iyi bu alıntı karşılayabilirdi: Dağdan da yüce!..

Kelimeler anlatmaya yetmez yiğit yoldaşımızı. Nazım Hikmet'in “O mükemmel bir kafa / Mükemmel bir yürek” dediği, tam olarak Zülfikar'ı temsil ediyordu; fazla değil, olsa olsa eksik!

Türkiye proletaryasının sadık sınanmış evladı Zülfikar Uralçin yoldaş (fotoğraf: "İYDGD: Faşistler son saldırıları ile iğrenç yüzlerini tekrar gösterdiler." Vatan. 22 Kasım 1976. Sayfa: 2.)

15 Temmuz 1953 yılında Kars'ın Susuz kazası Doyumlu köyünde yoksul bir Kürt ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Onun dünyaya geldiği yarı-feodal yarı-sömürge ülkemiz Türkiye, komprador patron-ağaların faşist diktatörlüğü altında her ayrı gün başka bir baskı ve zulümle karşı karşıyaydı. Kürt ulusunun TC'nin kuruluşundan beri süregelen inkarı en yoğun haliyle katmerlenerek sürüyor, Amerikancı komprador kliğin palazlanmasıyla yurdumuz Amerikan emperyalizminin kardeş Kore halkına kurşun sıkmak için kullanacağı bir maşa olarak NATO'da yerini alıyordu. Yurdumuzu "Küçük Amerika" yapma vaatlerini ortaya atanlar, bunu yoksulluğu arttırarak sağlıyorlardı. Gerçekten de "Küçük Amerika" olma yolunda emin adım ilerleniyordu, 1929'un Küçük Amerika'sı! İşte halkımıza reva görülen bu yoksulluk neticesinde Uralçin ailesi de iş bulmak amacıyla önce İzmit'e, ardından İstanbul'a göçmüştü.

Bu süreçte Zülfikar yoldaş, 1969'da yurdumuzda kabaran devrimci dalganın sonucu onda gelişen devrimci fikirlerin etkisiyle giderek bir komünist olma yolunda ilerliyordu. O, Kadıköy Ticaret Lisesi'ne akşamcı olarak girip hem okurken, hem de yoksulluk pençesinde kıvranan ailesine ekonomik olarak katkıda bulunmak için gündüzleri çalışıyordu. Lakin aynı yıl, geçirdiği hastalık neticesinde okula ve işe ara vermek zorunda kalmıştı. O bu süreçte M-L eserleri ve devrimci teoriyi daha yoğun olarak etüt etme, Marksizm bilimini daha iyi kavrama fırsatı bulmuştu. Artık onun elinde, her türden oportünistin yalazına değse dahi can havlinden kıvranacağı bir ateş topu vardı: Marksizm.

1972 yılında okulunun tekrar akşam bölümüne kaydolan Zülfikar yoldaş, gündüzleri ise bir işyerinde işe girdi. Bu dönem, halkımızın üstüne kara bir bulut gibi çöken 12 Mart Askeri Faşist Diktatörlüğü dönemiydi. Halkımızın en özge evlatlarının Nurhaklar'da, Kızıldereler'de, darağaçlarında, Vartinikler'de alçakça katledildiği bu dönemde O, bu ağır baskı şartları altında ona yol gösteren Marksizm bilimiyle askeri faşist diktatörlüğe karşı gerek okulda, gerekse işyerinde yılmaz bir devrimci mücadele verdi. Bu dönem faşist komandoların ona yaptığı tehditler ise, onun azmini ve kararlılığını bileylemekten öteye gidememişti. Mao Zedung yoldaş "Düşman tarafından saldırıya uğramak kötü değil, aksine iyi bir şeydir" başlıklı eserinde diyor ki: "Eğer biz düşman tarafından saldırıya uğramış isek bu iyi bir şeydir, zira bu gösterir ki biz düşmanla aramızda bariz bir sınır çekmişizdir."

Zülfikar yoldaş

1973 sonrası süreçte O, 24 Nisan 1972 sonrası Türkiye'de komünist olmanın ön koşulu haline gelen önderimiz İbrahim Kaypakkaya yoldaşın 5 Temel Belge ve 11 İlke'sinin hattındaki TKP (M-L)'nin görüşlerini benimsedi. Zira o, ülkemizde faşist diktatörlüğün kırlardan kentlere sürecek bir Uzun Süreli Halk Savaşı ile Kızıl Siyasi İktidarlar'ın kuvvetlerimizin en yoğun olduğu bölgelerden başlayarak zamanla diğer kırlık bölgelerde kurulacağı, bu KSİ'lerin birleşip düşmanı kuşatacağı ve ülkemizin yarı-feodal yarı-sömürge yapısı gereğince faşist diktatörlüğün ancak böyle yıkılabileceğini biliyordu. O, bir komünist devrimcisi olarak ömrünün geri kalanını işte bu yüzden bu yola hasretme kararını almıştı. O biliyordu ki, belki ondan önce göçenler gibi kendisi de bir yerden sonra bu kavgada olamayacaktı ama bu çelik aldığı suyu unutmamıştı ve unutmayacaktı. İşte bütün bu gerçeklerin ışığında, TKP (M-L) ve o zamanlar yeni yeni inşa edilen TMLGB saflarında faaliyet yürüttü.

O, çevresindeki herkese özü toprak devrimi olan Demokratik Halk Devrimi mücadelesinin programatik görüşlerinin propagandasını yapıyor, onlara tek kurtuluşun Demokratik Halk Devrimi ile olacağını, halkımızın ancak Demokratik Halk İktidarı'nda gün yüzünü görebileceğini söylüyordu. Lakin yine o, sadece bununla kalmıyordu. O, Lenin yoldaşın "Sadece sınıf mücadelesini kabul edenler, henüz Marksist değildirler. (...) Ancak sınıf mücadelesini kabul etmeyi proletarya diktatörlüğünü kabul etmeye vardıran bir kimse Marksisttir." doğru saptamalarının ışığında, bu mücadelenin aynı zamanda kesintisiz olarak proletarya diktatörlüğüne geçilmesi ve sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz dünyanın kurulması mücadelesinin sadece en basit ilk ayağı olduğunu çok iyi biliyordu.

Yine o, aynı zamanda bir proleter de olarak, çalıştığı devlet fabrikasında sınıf mücadelesinin kızışmasında yer almış, her zaman işçi sınıfının çıkarları için mücadele edip, bütün haksızlıklara ve en basit demokrasi ilkelerini bile ayaklar altına alan anti-demokratik uygulamalara karşı çıkmış, aynı zamanda mücadele de yürütmüştür. O, çalıştığı fabrikaya piyasa değerinin çok üstünde tomruklar satan Yahya Demirel isimli bir vurguncunun fabrikaya geldiği bir günde, hem bu soyguncuyu hem de bir işçi arkadaşın müdür tarafından tokatlanmasını protesto ve teşhir etmek amaçlı işçileri toplayarak bu soyguncuların halkı nasıl sömürdüklerini onlara anlatıp, onların teşhir edilmesini sağladı.

Tarihi belge niteliğinde bir fotoğraf: Zülfikar yoldaş (ortada), faşistlerle girdiği bir kavga sonrası başı pansumanlı iken (kaynak: Özgür Gelecek)

Aynı zamanda o, İbrahim yoldaşın "en geri sendikalarda bile faaliyet yürütmeliyiz" şiarı ışığında 1974 yılında Tes-İş sendika seçimlerinde AP'li işverenlerin kuklalarının kazanmaması ve demokrat nitelikli kişilerin sendika yönetimine gelmeleri için yoğun mücadeleler vermiş, bunda da başarılı olmuştur.

Onun gerek okulda, gerekse fabrikada kızıl bir yıldız gibi parıldayan mücadelesi, komprador patron-ağa devletinin korkusunun her geçen gün büyüyüp ilerlemesine neden olmuş, patron-ağaları geceleri uykusundan etmeye başlamıştır. İşte halkımızın yükselen mücadelesi karşısında doğasından gelen feodal cebri ve faşist zulmü tek kurtuluş sayan komprador patron-ağa devleti, iğrenç bir komplo kurarak Zülfikar Uralçin yoldaşı katletmeyi böylece tek çıkar yol bulur.

Göztepe Akşam Ticaret Lisesi 7/C sınıfından dersten evine dönerken 19 Kasım 1976 Cuma saat 23.30 sıralarında faşist Ülkü Ocaklı katiller, Zülfikar yoldaşımıza pusu kurup onu arkasından sardıktan sonra Zülfikar yoldaşımızı alnından vururlar. Zülfikar yoldaşımız oracıkta yere yığılır, komaya girer. Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne kaldırılan Zülfikar yoldaşımız, ameliyata alınsa da fayda etmez ve 20 Kasım 1976 Cumartesi günü saat sabah 4 civarlarında komprador patron-ağa devletinin sivil uzantısı faşist katillerinin namlularından çıkan kalleş kurşunların sonucu olarak şehit düşer.

Bu cinayet ardından faşist katiller kaçarken arkalarında bazı belgeleri düşürürler. Okullardaki öğrenci ve öğretmenlerin siyasi tercihleri ve okullardaki durum hakkında tuttukları notlarda, devrimci öğrenciler bölümünde 9 numaralı isim olarak yazılan Zülfikar yoldaşın isminin yanına "(aşırı militan)" yazılıdır. Faşist katiller, Zülfikar yoldaşımızı çok doğru tespit etmişlerdi: Aşırı militan!

Faşistlerin kaçarken düşürdükleri liste (kaynak: "Okullardaki faşist cinayet şebekelerini açıklıyoruz". Halkın Yolu. 20 Aralık 1976. Sayı: 1. Sayfa: 4.)

Zülfikar yoldaşımızın ölümü ardından Ömer Gülşirin, Mustafa Erdoğan Çavuşoğlu, Haydar Ece ve Hüseyin Bayrak isimli faşistler tutuklanır.

1000 kişilik büyük bir kortej eşliğinde yapılan cenazesi, Selimiye Cami'den ikindi civarı kaldırılan cenazenin Karacaahmet mezarlığında defnedilip mezarı başında yapılan konuşma ve proleter devrimci selamı verilmesi ardından militan bir şekilde sonlanır.

Zülfikar Uralçin yoldaşın cenaze törenindeki kortej. Cenazede "Selam olsun halk için ölenlere" "Zülfikarlar ölmez" "Yaşasın Halk Savaşı" gibi pankartlar ve el dövizleri kullanılmıştı (kaynak: "Erzincan'da bıçaklanan öğrenci dün öldü". Tercüman. 23 Kasım 1976. Sayfa: 4.).

Kortejden (kaynak: "Ser verip sır vermeyen bir yiğit - İbrahim KAYPAKKAYA'nın hayatı ve mücadelesi #22". Behram, Nihat. Vatan. 9 Şubat 1977. Sayfa: 4.)

Kortejden (kaynak: Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit [12 Eylül sonrası baskılarından])

Mezar başında liseli arkadaşlarının son selamlaması (kaynak: Hürriyet. 23 Kasım 1976. Sayfa: 3.)

Bu süreçte birçok devrimci ve demokrat kurum bu faşist cinayeti lanetleyip teşhir etmiştir.

İTÜ Öğrenci Aileleri Derneği Başkanı Av. İhsan Çandar, "Üniversitelerde can güvenliğinin faşist saldırganlarca ortadan kaldırıldığını" belirtip devamla "güvenlik kuvvetlerinin olaylarda tarafsız davranmadığını" ekliyordu.

İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği (İYÖD) Başkanı Paşa Güven, bu ve diğer faşist saldırılar karşısında "Ülkü Ocakları'nın sahte barış çağrılarına rağmen saldırılarını sürdürdüklerini" belirtip "Hüseyin Akdemir ile kardeşi Rıza Akdemir'in cenazelerinde bile saldırıların yapıldığını" söylüyordu.

Yine yurtsever anti-faşist anti-sosyal-faşist gençliğin eylemde birlik örgütü olan İstanbul Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği (İYDGD) yaptığı açıklamada şöyle diyordu:

"19 Kasım 1976 Cuma akşamı Göztepe Ticaret Lisesinde okuyan gece bölümü öğrencisi Zülfikar Uralçin faşistlerin silahlı saldırıları sonucu önce komaya girmiş, ertesi gün ise ölmüştür. Faşistler aynı gün ise Karaköy ve Kadıköy'de sol gazete okudukları iddiasıyle bazı vapur yolcularına gene saldırıda bulunmuş iki kişiyi yaralamışlardır. Bütün bu olaylar, daha dün "SİLAHLARI BIRAKALIM" çağrısı yapan faşistlerin iğrenç ve saldırgan yüzlerini bir kere daha açığa çıkarmıştır."

Evet, gerçekten de daha bir iki gün öncesinde faşistler basına masum pozları vermek için devrimcilere "silahları bırakma" çağrısı yapıyorlardı. Alçak katiller! Devrimci gençlik ve çilekeş halkımız sizin ne olduğunuzu, nasıl eli kanlı birer canavar olduğunuzu çok iyi bilmektedir! Siz bu yalan ve hilelerinizle ancak Amerikan emperyalizminin uşağı faşist efendilerinizin kurumlarını kandırabilirsiniz, halkımızı asla!

Dahası bu faşist katiller bulunla da yetinmemiştir. Babasının evladını sahiplenmesinden bile rahatsız olan faşist katiller, Zülfikar yoldaşımızın babası Haydar Uralçin'i de ölümle tehdit etmiştir. Gerek oğlunun öldürülmesi mevzusunda ifade vermek, gerekse davaya müdahil olmak için gittiği Kadıköy Adliyesi'nde 17 Aralık 1976 ve 30 Aralık 1976'da etrafı faşist komandolarca sarılmış, kendisi ve ailesi tehdit edilmiştir. Bunun üzerine Haydar Uralçin, Kadıköy Kaymakamlığı'na can güvenliği için 31 Aralık 1976 tarihli bir dilekçe vererek başvuruda bulunmuştur. Dilekçesinde şöyle diyordu:

"17.12.1976 günü oğlumun öldürülme olayı için Kadıköy Sorgu Hakimliği kapısında müdahil olarak beklemekteydim. Komando olarak bilinen bazı kişiler çevremi aldı ve tehditkâr sözlerle davayı izlemekten vazgeçmemi istediler. Ben durumu derhal C.Savcı yardımcısına bildirdim. Kendisinden can güvenliğimin sağlanması talebinde bulundum. Savcı yardımcısı emniyetim için 473 ve 23529 yaka numaralı polis görevlilerini yanıma vererek adliyeden çıkmamı ve Altıyol'a kadar gitmemi sağladı. 

Keza 30.12.1976 günü ifademin alınması için saat 10.30'da Sorgu Hakimliği salonuna giderken yanımda ailem ve oğlum olduğu halde bir grup komando bana omuz vurarak hakaretamiz sözler söylediler. İfadeden sonra aynı kişiler yolumuzu keserek etrafımızı aldılar. Bu arada oğlumu ve ailemi orada bırakarak Başsavcının odasına girdim, olayı kendisine anlattım. Gözleri ile görmesi için de pencereden söz konusu saldırgan grubu gösterdim. Başsavcı Müracaat Savcısına emir verdi, can güvenliğimizin sağlanması için polis verilmesini ve derhal uzaklaştırılmamızı söyledi. 4601 yaka numaralı polisle birlikte Kadıköy Merkez Karakolu'na kadar gittik." 

Sonuç olarak tüm bunları sıraladıktan sonra şu talepte bulunuyordu: "Netice; Yukarda arz ettiğim maruzatlara göre ben ve aileyi efradımın can güvenliği tehlikede olduğunu bu yönden Kanunen önleyici tedbirin alınmasını Emir ve müsaadelerinizi arz ederim."

Haydar Uralçin (sağ altta, Vatan gazetesi muhabiriyle) ve dilekçesi (üstte) (kaynak: "Zülfikâr Uralçin'in babası ölümle korkutulmak istendi". Vatan. 8 Ocak 1977. Sayfa: 1.).

Lakin bu dilekçeye verilen cevap ibret vericidir. Kadıköy Kaymakamlığı'na yazılan dilekçe, gereği yapılmak üzere önce Kadıköy Emniyet Amirliği'ne havale edilmiş, Kadıköy Amirliği'nden Erenköy Başkomiserliği'ne gönderilmiş, Erenköy Başkomiserliği'nden "kendilerinin bölgesinden değildir" diye Kozyatağı Karakolu'na sevkedilmiş, Kozyatağı Karakolu'ndan Haydar Uralçin dilekçe ile yeniden Erenköy Başkomiserliği'ne gönderilmiş, Erenköy Başkomiserliği'nden tekrar Kozyatağı Karakolu'na sevkedilmiş, Kozyatağı Karakolu ise "yapılacak bir şey olmadığını" bildirip "senin için polis ayıramayız" diyerek dilekçeyi Haydar Uralçin'e geri vermiştir. Silah taşıma ruhsatı için yaptığı başvurular da geri çevrilmiştir. Böylece devlet, sivil faşist uzantılarıyla el ele vererek aileyi yıldırmak, bu faşist cinayeti de küllendirmek istemiştir. Hoş, Haydar Uralçin davayı takip etse kaç yazardı ki? Yiğit devrimci kardeşimiz Kerim Yaman'ın babası her duruşmaya Manisa Akhisar'dan kalkıp İstanbul'a gelirken, faşist katiller duruşmaya katılmaya bile tenezzül etmiyorlardı, zira onları koruyan emperyalizmin satılmış uşağı komprador patron-ağa düzenin hakimlerinin, savcılarının olduğunu biliyorlardı. Zülfikar'ı farklı kılan bir şey mi vardı?

Faşist katiller Zülfikar Uralçin yoldaşımızı kalleşçe katlettiler ama kavgasını bitiremediler. Onun boşalan yerini onlar, yüzler, binler doldurdu. Halkımızın faşist diktatörlüğe isyanı bir çığ gibi büyüdü. "İbo Haydar, Zülfikar; KATİL İKTİDAR!" sloganı mitinglerde halkımızın öfkesi olmuştu. Yine halkımız, bu öfkesini nasıl somut bir güce dönüştüreceğini de şu sloganla ne kadar iyi kavradığını gösteriyordu: "İbo Haydar, Zülfikar; NAMLUDADIR İKTİDAR!"

Zülfikar Uralçin, mütevazi, yılmaz bir inançla militanca ve can bedeli bir mücadele yürütmüştür. Ona bu mücadele şevkini veren, yüce komünizm idealinden başka bir şey değildir. Halkımız bu evladını kaybederek büyük bir kayıp yaşamıştır. Ama onulmaz, yeri doldurulamaz bir yara değildir bu. Halkımız, darağaçlarında, çarmıhlarda kavgasından dönmeyen Börklüce Mustafalar'dan bugünlere gelen bir isyan ateşiyle yanıp kavrulmaktadır. Halkımız her yitirdiği yiğit evladının yerine, nicelerini yerleştirmiştir. Halkımız, tükenmez bir pınardır zira kitleler tarihi yaratan en biricik öznedir ve tarihin motorudur! Eskiyi yıkacak ve yeniyi kuracak olan onlardır ve bu uğurda onlar, nice yiğit evlatlar doğurur! İbrahim Kaypakkayalar, Ali Haydar Yıldızlar, Ahmet Muharrem Çiçekler, Meral Yakarlar, Atilla Özkanlar, Mehmet Kocadağlar, Zülfikar Uralçinler, Cemil Okalar, Mehmet Zeki Şeritler, İsmail Hanoğlular, Ali Yılmazlar yaratan bu kahraman halk, daha nice yiğitler yaratmıştır, yaratacaktır.

İşte biz bu gerçekliğe sarsılmaz bir inançla inanıyoruz ve biz bu yolda, Zülfikar yoldaşın alnındaki yarayı paylaşmak pahasına da olsa, kanımızın son damlası, canımızın son anına kadar emperyalizme, feodalizme, komprador kapitalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaşacağımıza; bağımsızlık, halk demokrasisi, sosyalizm ve yüce komünizm davası uğruna süre gelen özü toprak devrimi olan Demokratik Halk Devrimi mücadelesinin inanmış ve fedakar neferleri olacağımıza; komprador patronların ve toprak ağalarının faşist diktatörlüğünü tıpkı dünya halklarının mücadeleleri sonucu tarihin çöplüğüne atılan evvelleri Hitler'in, Mussolini'nin, Şah'ın, Somoza'nın, Lon Nol'un ve diğer faşist köpeklerin kanlı saltanatları gibi tarihin çöplüğüne atacağımıza; şanlı kızıl bayrağımızı ülkemizin doruklarına mutlaka çekeceğimize ANT İÇERİZ!

ZÜLFİKARLAR ÖLMEZ!

---

KAYNAKÇA

- Kitaplar:
* "Devlet ve Devrim" (1917). Lenin, Vladimir.
* "Düşman tarafından saldırıya uğramak kötü değil, aksine iyi bir şeydir" (26 Mayıs 1939). Mao, Zedung. Seçme Eserler Cilt: 6. Kranti Publications.
* "Halka hizmet" (8 Eylül 1944). Mao, Zedung. Seçme Eserler Cilt: 3. Kaynak Yayınları.
* TKP/ML Hareketi Şehitler Albümü
* "Umut 30 Yaşında - Parti ve Devrim Şehitleri Albümü 1972-2002 - Partizan". Göksu, Yıldız. / Deniz, Tuncay (derleyen). Umut Yayımcılık. 1. Baskı, Aralık 2002. ISBN: 975-7919-23-3

- Dergiler:
* "İşçi-Köylü Hareketleri ve Proleter Devrimci Politika". Kaypakkaya, İbrahim. Proleter Devrimci Aydınlık. Mayıs 1970. Sayı: 5-19.
* "Okullardaki faşist cinayet şebekelerini açıklıyoruz". Halkın Yolu. 20 Aralık 1976. Sayı: 1. Sayfa: 4.
* "Zülfikâr Uralçin – Yiğit Yoldaşı Anıyoruz". Halkın Birliği. 22 Kasım 1977. Sayı: 22. Sayfa: 14.

- Gazeteler:
* "Göztepe'de bir genç öldürüldü". Milliyet. 21 Kasım 1976. Sayfa: 1, 10.
* "İYDGD: Faşistler son saldırıları ile iğrenç yüzlerini tekrar gösterdiler." Vatan. 22 Kasım 1976. Sayfa: 2.
* "Erzincan'da bıçaklanan öğrenci dün öldü". Tercüman. 23 Kasım 1976. Sayfa: 4.
* "4 Ülkücü, bir genci öldürmekten tutuklandı". Milliyet. 27 Kasım 1976. Sayfa: 7.
* "Zülfikâr Uralçin'in babası ölümle korkutulmak istendi". Vatan. 8 Ocak 1977. Sayfa: 1, 7.
* "Kerim'in babası 4 senedir ta Akhisar'dan gelirken – Kerim Yaman'ın katilleri duruşmalara gelmiyor". Aydınlık. 2 Temmuz 1978. Sayfa: 5.