28 Temmuz 2022 Perşembe

ÇEVİRİ | Maoist Komünist Merkez ve Hindistan Komünist Partisi, Çaru Mazumdar'ın ölümünü nasıl karşıladı? (1972)

SUNUŞ

Çaru Mazumdar yoldaş, sahte "bağımsızlık" sonrası döneminde tutuklandığında, 1953.


Çaru Mazumdar, Hindistan ve dünya komünist hareketinde ölümsüz izler bıraktı. O, emperyalizme, sosyal-emperyalizme, faşizme, sosyal-faşizme, feodalizme, komprador kapitalizme ve her türden gericiliğe karşı mücadelede, Başkan Mao Zedung yoldaş liderliğindeki Uluslararası Komünist Hareket'in saflarında yer aldı. O dönemler bütün dünyada "solcu" olarak tanınan Hint gericileri, yoldaşı tedavisini engelleyerek 28 Temmuz 1972 tarihinde işkenceyle katletti.

Çaru Mazumdar yoldaş, bugün Kanay Çatirci yoldaşla birlikte Hindistan Yeni Demokratik Devrimi'nin önderlerinden sayılıyor. Gerçekten de bu iki yoldaş, her iki taraftaki çeşitli sol ve mekanizm kaynaklı hatalar sebebiyle sağlıklarında çeşitli konularda ayrılsalar da bugün Hindistan halklarına umut olan Hindistan Komünist Partisi (Maoist)'in önceli iki yapıyı yarattılar: Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist) (HKP (M-L) ve Maoist Komünist Merkez (MKM).

Henüz daha nihai kırılmayla bölünmemiş olan HKP (M-L)'nin Merkez Komitesi toplantısı bildirisini daha önceden yayınlamıştık.[1] Burada Maoist Komünist Merkez'in bildirisini ve modern-revizyonist Hindistan Komünist Partisi'nin başkanı Ş. A. Dange'nin yazısını yayınlıyoruz.

"Haydi MKM neyse, HKP ne alaka?" dendiğini duyar gibiyiz. Açıklayalım. Bilindiği gibi sosyal-faşist Hindistan Komünist Partisi (Marksist) (HKP (Marksist)), devrimcilere karşı en ağır tavrı aldı. O, devrimci saymadığı Naksalbari köylülerinin silahlı ayaklanmasını kanla bastırdı. O, devrimciler üzerine iktidarda olduğu eyaletlerin polis kuvvetlerini yığdı. O, en adi işkenceler ve katliamlarla hapiste ve dışarıda devrimcileri katletti. 1967-1972 dönemi yaklaşık 10.000 HKP (M-L) üyesi ve taraftarı devrimci ve köylü katledildi, bunların yarısından mes'ul olanlar, HKP (Marksist) gericileridir. Bununla da kalmadı, 1979'daki kısmi ferahlama döneminde Çaru Mazumdar ve HKP (M-L) şehitlerine bir sürü hakaret etti ve çeşitli iftiralar attı. Nedense ülkemizde çok sevilen, Aydınlık'ın kardeş partisi olan HKP (Marksist) bu yönleriyle bilinmiyor! Devrimci katili alçak bir çete olduğu bilinmiyor!

Normalde "modern-revizyonist" olan HKP'nin, "yeni-revizyonist" olan HKP (Marksist)'e göre daha düşman olması gerekirdi. Lakin evdeki hesap çarşıya uymuyor. Bunu her ne kadar modern-revizyonist, uzlaşmacı bir platformda yapsa da mesela HKP (Marksist)'in berbat zindanlarındaki devrimcilerin haklarını, HKP savundu. Sahte karşılaşmalarda katledilen[2] devrimci ve demokratların haklarını, HKP savundu. Bu açıklamayı koyuyoruz ki, HKP (Marksist)'in nasıl gerici, yoz bir çete olduğu, nasıl HKP'den bile geri kaldığı bilinsin.

Biz kuşkusuz MKM'den yoldaşların getirdiği, bu ölüm üzerine takınılan tavra dair eleştirilere katılıyoruz. Lakin şunu göstermek istiyoruz: HKP (Marksist), bir HKP kadar dahi olamamıştır!

Metinlere getirilen dipnotlar ve köşeli parantezler, bizim eklemelerimizdir. Bundan başka mümkün olduğunca metinlere sadık kalmaya çalıştık, lakin özellikle ikinci metnin çevirisi (bilhassa MKM'deki yoldaşların olumsuz mekanik dilini[3] aktarma konusunda ve terminolojide) kötü olduğu için, bazı değişiklikler yapmak zorunda kaldık. Bazı konularda da okuyucuya bıraktık.

Dileriz bu yayın, bir nebze de olsa dahi okuyucuları Hindistan Komünist Partisi (Maoist) önderliğindeki Hindistan'daki Uzun Süreli Halk Savaşı'na ve Hindistan Yeni Demokratik Devrimi'ne dair biraz da olsa ilgiye ve araştırma hevesine sevk eder. Yine bu yayının, Hindistan'daki Şehitler Haftası'na, Hindistan halkının Türkiye'deki devrimci kardeşlerinin ufak bir katkısı olarak anlaşılmasını isteriz.

"... Önderimiz Başkan Mao oldukça, hiç kuşkusuz zafer bizimdir."Çaru Mazumdar

Çaru Mazumdar yoldaş, İK yoldaş gibi halkın davası için, proletaryanın kurtuluşu için, bağımsızlık, halk demokrasisi, sosyalizm ve yüce komünizm için öldü! Onun anısını Hindistan halkı savaşarak yaşatıyor; biz de İK yoldaşımızın anısını, savaşarak yaşatacağız!

"...

Selam olsun halk için ölenlere,

Silah elde toprağa düşenlere..."

Selam!.. Bin selam!..

İbo'dan Demirdağ'a – Tarihimizden Öğreniyoruz

2022.07.28.


[1] "ÇEVİRİ: Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist) Merkez Komitesi 5-6 Aralık 1972 Toplantısı Bildirisi" (20 Temmuz 2020). İbo'dan Demirdağ'a – Tarihimizden Öğreniyoruz.

[2] Fake encounter'in esprisi şudur: Encounter (karşılaşma) yaşanır, polis teslim ol der, sonra silahlar çekilir ve nedense hep polis, diğer tarafı öldürür. Bu, yine bir yarı-feodal yarı-sömürge olan ülkemizde bizim de tanıdık olduğumuz bir metottur: Yargısız infaz.

[3] Mesela bir tane daha MKM yazısını daha önceden çevirmiştik. Onda da benzer bir mekanisizm, şemacılık vb. olumsuzluklar çarpmaktadır: "ÇEVİRİ: Dakşin Deş - Devrimci silahlı köylü mücadelesine atıl (Haziran 1971, kısmi alıntı)" (26 Temmuz 2020). İbo'dan Demirdağ'a – Tarihimizden Öğreniyoruz.


***

Yoldaş Çaru Mazumdar için taziye*

Çaru Mazumdar yoldaşın ölümü, Hindistan'daki bütün devrimci fikir ve eylem okulları için üzücü bir haberdir.
Orijinalde HKP'nin bir üyesiyken, o ve onun genç takipçileri, liderliğinin Hindistan devrimi için yeni taktikler başlatma iddiasıyla Maoizm bayrağıyla caka satan KPM'yi** kurmak için bizden ayrıldılar. Lakin, o zaman silahlı mücadeleden bahsedip de Batı Bengal hükumetinde elde ettikleri İçişleri ve Gelir Bakanlıkları'nın desteğiyle Naksalbari kabile köylülerinin mücadelelerini bastırması sonrası kıdemli liderlerinden yana hayal kırıklığına uğradı.
Mevcut dönemde birçok yerde olduğu gibi Maoizm, birçoklarını terörist maceracılığa ve kitle hareketlerinden kopmaya sevk etti. Kuşkusuz Naksalitler, Andra Pradeş giricanları*** arasındaki parlak mücadeleleri ve eylemleriyle itibarı hak etmişlerdi. Lakin ko-ordineli kitle eylemlerinin yokluğu ve bazı gereksiz aşırılıklara başvurmalarından [dolayı], oldukça üstün olan burjuva devlet makinesinin polis gücü karşısında bu kahraman romantiklerin çeteleri ezildi.
Sonrasındaki ek iç bölünmeler, Naksalizmi hem bir düşünce hattı, taktiği ve hem de örgütlenmesi olarak zayıflattı. Liderlerin hızla yakalanışı ve yer altı inlerinin patlayışı kaçınılmaz sonuçtu. Ve onları bizden ayrılmaya teşvik edenler, tezlerini parlamentarizme sessizce çevirip şahsi şiddetle eşlik eden teorik polemikler adı altında bu gençleri gem vurulmamış bir reddiyeyle mahkum ettiler.
HKP, Çaru Mazumdar ve yoldaşlarının aldığı teorik ve taktik pozisyonlarla ayrıştı. Lakin biz onları her zaman polis aşırılıklarına karşı koruduk. Onlarla ayrıştık ama biz bu münasebetle ondan**** özverili, korkusuz bir devrimci olduğu itibarını mahrum görmedik. Onun Maoizme olan inancı, onun işçi sınıfı ve kitle devrimci hareketlerinin rolünü inkar etmesine sebebiyet verdi. Ve onun gençlik dolu devrimcilerinin bocaladığı yer budur.
Eski üyemiz Çaru Mazumdar yoldaşın anısına saygımızı sunarız.

Ş. A. Dange
Bombay

Orijinalde: New Age. August 6, 1972.
Kaynak: "S.A. Dange and Twentieth Century India". Dange, S. A.; Chattopadhyay, Panchanan (ed.). Progressive Publishers. 1st Ed., 2002. Kolkata. Sayfalar: 240-241.

* Normalde kullanılan ifade obituary'dir, lakin bu kelimenin anlam olarak çevirisi Türkçe'de olsa da, direkt karşılığı olan bir kelime olmadığı için biz taziye kelimesini kullandık.
** KPM, "Communist Party-Marxist" ("CPM")'in kısaltmasıdır. Hindistan'da HKP (Marksist), daha kısa bir şekilde "CPM" şeklinde de kısaltılır.
*** Girican: Dağ kabilelerine verilen isim.
**** Çaru'dan.

***

Kanay Çatirci yoldaş.

[MKM'nin bildirisi (başlık yok)]

Sevgili yoldaşlar ve arkadaşlar,

Faşist İndira-Siddharta ve Şürekası Çaru Mazumdar yoldaşı soğuk kanlılıkla katletti. Bu cinayetin lekesini temizlemek ve bu vahşi 'öldürmeyi', kamuya doğal bir 'ölüm' gibi gösterebilmek için fabrikasyonlara ve Göbbelsyen tarzda propagandalara sığındılar. Acımaksızın, halk bunu gerçek olarak kabul edene kadar durmadan bir yalana sarıldılar.
Başbakanından kıdemli polis memurlarına kadar herkes Çaru Mazumdar yoldaşın, hem yakalanışından önce, hem de yakalandığı esnada uzun bir süredir ağır hasta olduğunun farkındaydılar. Bu durum, Çaru Mazumdar yoldaşın yakalandığı andan beri düzgün tedavisini sağlamak için tüm olası düzenlemelerin sağlanması konusundaki itiraflarından belli olmakta.
Mesele, yakalanmasından itibaren 12 gün boyunca (16 Temmuz'dan 27 Temmuz akşamına kadar) Lalbazar nezarethanesinde tutulmasının düzgün muamele olarak tasvir edilip edilemeyeceğidir. Deneyimi yahut da Polis Merkezi'ndeki nezarethanelerin, bilhassa da İngiliz emperyalistleri tarafından inşa edilen Lalbazar'dakinin kondisyonundan ve sorgulama adına mahkeme öncesi soruşturma dönemlerinde ne çeşit insanlık dışı işkencelerin ve kötü muamelelerin yapıldığından haberdar olanların [...?]* Neticesinde ona ne olabileceği çok açık şekilde tahmin edilebilirdi.
Gerçekte, bir taraftan sorgulama adına ciddi olarak hasta olmasına rağmen yapılan insanlık dışı işkence, diğer taraftan düzgün tedavi yokluğu, Çaru Mazumdar yoldaşın 'ani' (?) ölümüyle sonuçlandı. Bu eylem, serinkanlı ve hesaplanmış bir cinayetten başka bir şey olarak adlandırılabilir mi? Evet efendimci doktorlarca bir ölüm sertifikası yazıp da bu gayr-i medeni hükumet tarafından atanmış bazı yetkililerce bu cinayeti "sağlık durumunun kötüleşmesinden kaynaklanan doğal bir ölüm["] olarak lanse edip, devlet kontrolündeki radyo ve basılı medya ile ölümün bu versiyonunun borazanlığını yapmak, bu rezil cinayeti olağandışı bir şey değil olarak atlatma komplosunun diğer ayağını oluşturmaktadır. Yine de halk, sonsuza değin aldatılamaz. HKP, HSBM** ve diğer partiler, bu utanmaz komplo ve dehşet verici cinayet karşısında çok uyanıkça sessiz kaldılar. Hatta, sorunu görmezden gelip masum bir çocukmuş gibi (yani sanki Çaru Mazumdar yoldaşın yakalanışı sonrası 12 gündür Lalbazar nezarethanesinde tutulduğundan haberleri yokmuşçasına) davrandılar. Hükumetin çaldığı ıslığa eşlik ettiler, Çaru Mazumdar yoldaşın 'ani' kaybından 'derinden üzüntülerini' ilan ettiler ve bu hareketleri suçlarıyla onu örtmeyi güden propagandanın destekçisi olduğundan doğal olarak Hükumet kontrolündeki gazetelerden geniş şekilde duyurulan açıklamalar yayınladılar.
Devrimci lider Çaru Mazumdar yoldaşın ölümü birden bire gerçekleşmedi. Hindistan çapında ve bilhassa da Batı Bengal'de, Bihar'da, Andra Pradeş'te ve Mao Zedung'un öğretilerini sergileyen merkezlerin geliştiği diğer eyaletlerde süre gelen, (hakim sınıflarca teröristler olarak adlandırılan) devrimcileri ezmek için planlanan soğukkanlı ve iyice planlanmış cinayetlerin aslî bir parçası ve örneğiydi. Bu ritüelistik cinayetler, senelerce komünizm tabelalarını asıp, yüreklerinde silahlı ayaklanmalardan yana korku olsa da bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm kavgasına yapmacık saygı gösteren sözde solcu partilerin zımnî destekleriyle işlendi. Onlar hakim sınıfların çizdiği sınırlar içerisinde hareket etmeye alışmışlardı. Gerici yöneticiler ve onların satın alınmış ajanları, devrimcilere, işçilere ve halka karşı bu kargaşalığı gerçekleştirebilmekten ziyadesiyle memnundu. Bu şekilde devrimcileri kökleriyle birlikte imha edebileceklerini (!!), ayaklanmayı sonlandırabileceklerini (!!) ve birkaç kişinin kalabalık halk kitlelerine karşı sömürü, şiddet ve işkenceyi yapabileceği bu mevcut sosyal sistemi sürdürebileceklerini düşündüler. Oysa ki bu fikir sadece yanlış olmakla değil, saf aptallıktı. Tarih ve toplumların gelişimi diyor ki, "Toplumumuzda, devrim ve devrimci savaşlar kaçınılmazdır". Emperyalizmin bu çöküş çağında, düşmanları kendilerine ve kendilerinin yerel ahbaplarına karşı bu dünyanın tüm ülkelerinde acımasız bir savaş sürdürürken, emperyalizmin, sosyal-emperyalistlerin ve onların Hint uşaklarının teşebbüsleri de çökecektir. Tarih ayrıca çeşitli kereler ispatlamıştır ki, bir grup insanı öldürmekle geçici bir sıkıntı dönemi yaratılabilir lakin nihayetinde herhangi bir ülkedeki ayaklanma ezilemez. Diğer taraftan, tiranlığın kapsamı, yayılımı ve derinliği ona karşı aynı oranda tepkiyle karşılaşır. Düşman elinde bir devrimcinin ölümü, benzeri yüzlercesinin doğmasını sağlıyor. Bunu elde etmek için gerekense, devrimci işçilerin halk adına devrimci davaya bağlılığı ve azmidir. Bu Rusya'da, Çin'de ve diğer ülkelerdeki devrimlerde kanıtlanmıştır ve bugün de gündelik olarak Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri Vietnam, Laos, Kamboçya, Orta Doğu ülkelerinin devrimci ayaklanmalarıyla kanıtlanmaktadır. Hindistan deneyiminde, Naksalbari'deki ardından [gerçekleşen] silahlı köylülerin ayaklanmasının tarihi ile yine kanıtlanmıştır. Naksalbari silahlı ayaklanması zamanından bugüne, binlerce devrimci zindanlara kondu ve birkaç yüzü katledildi. Devrimcilerin merkezi yapısının ve çeşitli 'sağcı' ve 'solcu' oportünizmin çizgileri ile çalışma metotları, özellikle de HKP-ML liderlerinin 'solcu' çizgileri ve çalışma metotları yüzünden büyük kayıplar, şiddetli engellemeler ve birçok felaketlerle yüzleşilinmesi gerekti. Lakin bu, köylülerin ayaklanmasını durduramadı ve durduramayacak. Asi köylülerin Naksalbari'nin cesur yoldaşları ve köylülerince sürekli harlanan yükseklere sıçramış ateşi, kimse tarafından söndürülemedi ve kimse de onu yok edemeyecek. Çaru Mazumdar yoldaşı ve yüzlerce devrimciyi dahi katlederek [yok edemeyecek]. Bu gerici hakim acuze sınıf ve onların destekçileri, Çaru Mazumdar ve diğer devrimcilerle yalnızca dökülen kanların alacağını şişiriyorlar. Şüphesiz ki devrimci işçiler ve asi halk dökülen her damla kanın intikamını alacaktır.

Yoldaşlar ve arkadaşlar,

Mevcut durum kafa karışıklığı ve hayal kırıklığına uğrama, ya da göz yaşı dökme anlamına gelmemelidir. Bu zayıflıklar, devrimci savaşa yakışmaz. Bugün herkes şunu anlamalı ki, herhangi bir ülkedeki devrim için yüksek bedel ödenmesi gerektiğini tarih emreder. Asiler doğru ilkelerle yönlendirildiğinde bedel görece daha az, hata durumlarında ise yükselmeye mahkumdur. Ayrıca herkes, hoşuna gitse de gitmese de şunu da anlamalıdır ki, bir cemiyetteki çeşitli grupların etkisi aynı zamanda sınıflar*** arasındaki bir ayaklanmayı da etkileyebilir. Bir devrimin ayaklanması esnasında küçük-burjuvazinin çeşitli hata ve etkileriyle çeşitli tipte 'sağcı' ve 'solcu' düşünceler sürekli olarak ortaya çıkabilirler. Eğer hatalarına, eğilimlerine ve düşüncelerine karşı çıkılmaz ve bir devrimin üzerinde etkinliğini ifa etmesine izin verilirse, gerici hakim sınıflar ve uşakları kesinkes bu fırsat üzerine çullanırlar. Sonuç olarak devrimci hareket gereksiz kayıplara ve hatta kimi zamanlarda felaketlerle bile yüzleşebilir. Naksalbari silahlı hareketi sonrasındaki dönemin tarihi de bu derse işaret ediyor. Bugün bu bir gerçektir ki Hindistan'da daha da fazla ayaklanma neredeyse aynı durumla karşılaşacaktır.

Bu tarz bir durumda işçilerin ve halkın sorumluluğu nedir? Kimse bu durumda devrimci sahadan kaçabilir mi, ya da düşmana teslim olabilir mi? Hayır, asla. Hatta bu, kimin gerçek devrimci olup kimin olmadığını görmenin zamanıdır.  Mevcut durumda Maoist Komünist Merkez'in tüm devrimci işçilere ve genel olarak halka çağrısı, aklın uygulanması ile, ayaklanma davasına tam bir bağlılıkla odaklanarak mümkün olduğunca öz eleştiri içine girebilmektir. Hata işlemeye meyilli olanlara ve oportünistik yararlanmalar sağlayanlara karşı çıkmaları gerekecektir. Doğru hatta, hem sözde ve ruhta, hem de siyasetler, taktikler ve metotlarda sarılacaklardır. Kırsal bölgelerde mevcut durumda birincil görevleri, köylüler arasında farkındalığı yayıp onları gerilla savaşına örgütlemek ve gerilla hareketi ile halkın kuvvetini inşa etmek yoluyla uzun süreli bir savaşa girişmektir. Sonrasında kırlık bölgede**** daha önceden başlayan [hareketin] devamı olarak çalışma ve mücadeleyi şehirlik bölgelere taşıyacaklardır. Merkezi örgütlenmenin başında olmalı, bütün çalışma sahalarında sınıfın çizgisini ve halkın çizgisini ve öğretmenimiz Başkan Mao'nun yargısını incelemeli; ve her şeyden öte bölücü bir alt gruba dahil olma mentalitesinden sıyrılmalı; doğru hattı kullanarak ve doğru politikalar temelinde olarak tüm komünist devrimcileri birleştirmeliler.

Batı Bengal'deki siyasi durum, oldukça elverişlidir. Gerici hakim grupça yaratılan faşizm ambiyansı, onların zayıflığının bir işaretini gösteriyor. Eğer devrimci işçiler ve halk birazcık dahi kararlılık ve adanmışlıkla bu çalışmaya atılırsa, kısa zamanda parlak sonuçlara tanık oluruz. Mevcut olumsuz durum, avantajımıza dönebilir. Çaru Mazumdar yoldaş ve diğer devrimci[ler]in intikamı da bu yolla alınabilir.

İnkılab, zindabad

Maoist Komünist Merkez (MKM)
Merkezi Örgütlenme Komitesi
1 Ağustos 1972.

Kaynak: "Revolution Unleashed: A History of the Naxalbari Movement in India, 1964-1972". Bhattacharya, Amar. SAMPARK. 1st Ed., 2007. Calcutta. ISBN: 81-7768-053-6. Sayfalar: 187-191.

* Metinde bir bozukluk olduğunu sanıyoruz.
** Hindistan Sosyalist Birlik Merkezi (Socialist Unity Center of India, SUCI)
*** Halk sınıfları demek istiyor.
**** Agrarian belt, biz Türkçe okura daha bir anlam ifade edebilmesi için değiştirdik.

13 Temmuz 2022 Çarşamba

ŞİİR | Hasan Hakkı Erdoğan - Xello'nun Biyografisi

Halil İbrahim Katar yoldaş.


Hasan Hakkı Erdoğan yoldaşımızın "Xello'nun biyografisi" şiiri, Halil İbrahim Katar yoldaşımızın hayatını anlatır. Halil İbrahim Katar yoldaşımız hakkında maalesef çok detaylı bilgilere sahip değiliz.[1] Bu açıdan baktığımızda yoldaşın hayatına dair şiirden çıkardığımız şu oluyor:

1961 doğumlu yoldaş, yurtsever Kürt köylülerince devlete isyanı temsil eden eşkıyalardan küçük yaştan itibaren etkilenmişti. Babasının görece feodal kültüre dair daha ileri bir kişilik olduğu anlaşılıyor. Yine ailesi, kendisi küçük yaştayken kan davası sebebiyle memleketinden ayrılmış, önce Diyarbakır'a, sonra da İzmir'e gitmiştir. İzmir'de Kürt olmasından kaynaklanan milli zulüm etkisini hissettirmiş, kısa sürede yoldaşın İzmir'de tanıştığı devrimciler vasıtasıyla parti saflarına katılmasını sağlamıştır. Yoldaş, Orhan Bakır yoldaşın kaçırılması eylemi sonrası aranır konuma düştüğü için memleketi olan Diyarbakır'a örgütlü olarak geri dönmüş. Diyarbakır'ın çeşitli bölgelerinde parti faaliyeti yürütmüştür, ta ki kendisini bizden ayıran acı kaza yaşanana dek.

Yoldaşın tam ölüm tarihine dair ise kesin bir bilgimiz yok. Ekim 1980 diyenler de olduğu gibi, daha kesin bir ifade olarak "12 Eylül'ün ilk haftasında" diyenler de var. Spesifik bir tarih olarak 16 Eylül 1980 tarihini, fotoğrafı kendisinden edindiğimiz kişi belirtiyor. Biz bu spesifik tarihi temel alma taraflısıyız.

Hasan Hakkı Erdoğan yoldaşın şiirinde yazım hatası olarak geçen yerler tarafımızca değil, metinde geçen hali olduğu için orijinalliğini koruması adına aynen geçilmiştir.


***


Halil İbrahim Katar yoldaşımız hakkında bilgiler maalesef kırıntı şeklinde. Oysa ki biz, her şehidimiz için ciltler dolusu yazı olsun isterdik, isterdik ki böylece sınırlı bir yaşamı sınırsız bir davaya hasreden halk savaşçılarının hem kahramanlıkları hem de deneyimleri ardından gelen kuşaklara deneyim olsun. Oysa ki böyle bir olasılığımız, maalesef ki yok. Bilakis yoldaşın fotoğrafı bile uzun zaman elde yoktu, ölüm tarihi bile uzun süre kesin değildi, hatta soyadı bile değişiklik gösteriyordu. Eksiklik midir? Evet. Peki bu demektir mi ki yoldaş unutuldu? Bu demektir mi ki yoldaş zayi oldu, hiç oldu? Hayır! Yoldaş, onun ismini bilmeyenlerin yüreklerinde, kavgalarında dahi dipdiri şekilde yaşıyor, zira yoldaşımız bütün insanlığın en ileri unsurlarını birleştiren aziz bir kavganın aziz bir savaşçısıydı: Komünizmin. Bizim kavgamıza ölüm olmadığı gibi, dünya döndükçe de kavgamız sürecektir ve kavgamız sürdükçe de yoldaşlarımıza ölüm yoktur. Zira dendiği gibi, Partizanlar ölmez!

Halil İbrahim Katar yoldaşın ölümsüz anısına saygıyla.


İbo'dan Demirdağ'a — Tarihimizden Öğreniyoruz

2022.07.14


[1] Vaktinde şöyle bir geri dönüş almıştık: "Halil İbrahim Kater, İzmir'de Parti saflarında örgütlendi. Hasan Hakkı yoldaş sorumluluğunda üç kişilik bir semt biriminde ve öğrenci gençlik içinde faaliyet yürütürken, planlanan bir eylem için bu komiteden bir arkadaşın görevlendirilmesi gündeme gelince, üçüncü arkadaşın görev alması kararlaştırılıyor. Bu süreçte Halil İbrahim'in devrimci mücadele içinde yer almasına karşı çıkan abileri ona şiddet uygulayınca alınan karar değiştiriliyor ve Halil İbrahim yoldaş evden ayrılarak Orhan Bakır yoldaşın kaçırılması eylemi için bir aydan fazla süren bir eğitim ve hazırlık sürecinden sonra yoldaşlarıyla birlikte eylemi gerçekleştirdikten sonra İzmir'den ayrılıyor ve Diyarbakır'da bu talihsiz kazayla ölümsüzlerimiz arasında yerini alıyor. O, İbrahim Kaypakkaya'nın ruhunu şekillendirdiği Komünist Partisi'nin bilinçlendirdiği, aldığı bu bilinçle hayatı kavrama yolunda attığı adımlarla anılarımızdaki yerini her zaman koruyacaktır, saygıyla anıyorum."

Bir başka anlatı da "Diyarbakır surlarını gezmeyi çok sevdiği" şeklindeydi. Maalesef yoldaşımızı tanıyan bazı örgütlü veya halen daha gelenek içerisinde kendisini sayan kişiler dahi, yoldaş hakkında düzgün bir anlatı yapmadılar, yazılı bir materyal bırakmadılar.


***

Xello'nun Biyografisi


-I-

Menderes'in tahttan düşüp

Gürsel paşanın başa geçtiğinden

Bir yıl sonra gelir dünyaya

Zalımından bir ağası

Bolcana kan davası olan

Bir köyünde Diyarbekir'in

Oğlan oldu diye

Sevinir babası

İlk defa

Herkesin yanında

Öper anasını

Ne aşiret reisine

Nede aile büyüğüne danışmaz

Ben koyacağım oğlumun adını der

Ve Halil İbrahim koyar adını

babası

Ama anası, kardeşleri arkadaşları

Hep Xello diye çağırırlar onu

Sonradan mektebe gittiğinde öğrenir

Birde İbo'sunun olduğunu

Sonunda Xello'sunun


-II-

Her çocuk gibi o da

Ağlayarak gelmiştir dünyaya

Sonra gülmesini öğrenir

Ardından "nan nan" demesini

Sırayla yürümesini

Kuzu gütmesini

Anası tarlada ekin biçerken

Ardından başak toplamasını;

öğrenir

Çift sürmesini öğrenemez

Hayal meyal hatırlar

Babasını 7.65 Browningini uzatıp

beyaz giysiler içerisindeki

hayalet adama

Yedi kurşun sıktığını

Namus uğruna


-III-

Göçederler bu sebep üzre

Diyarbekir kalesinin dibinde

köhne bir eve

Bu kadar insanı bir arada

Kaçağa giderken mayın tarlasında

can veren

Şexmuz'un mezarında görmüştür

İlk defa

Bir de

Diyarbekir babasına lastik almaya

indiğinde babasıyla

Şaşar kalır

Sonradan

Burada her gün Şexmuz mu ölüyor

diye sorar anasına


-IV-

Okula başladığı yıl

Ayakkabı boyacılığına da başlar

İşten vakit buldu mu

Çocuklarla körebe oynamaya

Kendisiyle alay etmelerine aldırmadan


Okumayı yazmayı

Biraz geç söker ya

Söker sonunda

İlk söktüğü fiş

Baba bana bal al olur

Evde tekrarlayıp durur

Herkes güler kendisine

O bir ninni söyler gibi

Devam eder

Baba bana bal al

baba bana bal al


Anası

Bir lokma ekmeğin daha

Girmesi için eve

Fazla kazanmasını ister

O da

Düşünür taşınır

Ve büyük bir karar verip

çareyi

askeriyeye demir çalmaya giden

Çocukların arasına katılmakta

bulur

Ve bu işi yaparken kendisini

Hep Şexmuz'a benzetir

Bir seferinde tam tel örgüyü aşıp

Malı kurtarırken

Yapışır ensesine

Jandarmanın kocaman eli

Basar tokadı jandarma

Basar tokadı gözünün yaşına bakmadan


Xello

Tekmeyi kıçına yiyip

Menzili aştığında

Döner

Ve sadece

Ana avrat küfreder


O gece yatağına girdiğinde

başlar düşünmeye

Benim adım neden Şexmuz değil

diye


-V-

Bir akşam üzeri

Babası dayar kamyonu

Köhne evin önüne

Anlar Xello

Herşeyin farkındadır artık

Çocuk değildir

On üçünde mi

On beşinde mi

İnce

Uzun

Omuzları çökük

Kolları ta dizlerine kadar uzanan

Hafiften kabadayı

üstelik sigarada içen

Bir delikanlıdır

Anlar babasının milyonluk bir

şehirde

Ekmek aramaya karar verdiğini

Ve kendisini

Bilmediği

Yepyeni bir hayatın beklediğini


-VI-

İlk önceleri

Şehir kızlarının kot pantolonlar

içerisindeki

Tombul kıçlarına takılır gözleri

Utanır

Sıkılır

Ve kısa sürede anlar

Onlardan kendisine hayır

gelmeyeceğini

Ayakkabı boyacılığını delikanlılığına

yediremez

İnşaata başlar büyükleri gibi

Çalışır saatlerce


Durup dinlenmeden

Ve kendisine hedef belirler

"Usta" olacağım der


-VII-

Derme çatma iskeleler üzerinde

Sıva yaparken

Lüks banyolarda fayans döşerken

İnci gibi

Yarattığıyla

Sahip olduğu arasındaki

Çelişkiyi düşünür sürekli

Öfkelenir

Bağırır

Çağırır

Ve düşünceleri

İçerisinden çıkılmaz bir hal alır

Taa ki,

Öğleyin kahvede

Yorgunluk çayını yudumlarken

tanıştığı Çerkezle

Dost olana kadar


-VIII-

Düşüncelerinde bir berraklaşma

başlar

Anlatır Çerkez

Anlatır geceler boyu

Dinler Xello

Sorduğu kısacık sorular dışında

sabırla

"Emperyalizm" der Çerkez

"Feodalizm

Sınıflar

Artı değer"

Neymişiz biz meğer

Der Xello

"Devrim" der

Zordur

Bir inşaatı yapmaktan daha zor

Emek ister

Bilinç ister

Kararlı bir birlik

Kızıl bir Ordu

Önder bir Parti ister


Parti der

Bir inşaatın yapımını yöneten

Mekanizmaya benzer

Kimisi temel kazar

Harç karar

Duvar örer

Sıva yapar

Fayans döşer kimisi

Karmaşıktır biraz işler

"Peki nerede bu parti" diye sorar

Xello


"Her yerde

Fakat hiçbir yerde"

Pek bir şey anlamaz bundan

Önceleri


-IX-

Xello partiyi tanır

Ve onun önderliğindeki ordunun

Bir savaşçısı olur

Ve günlerden birgün

Babasının namus uğruna

Hayalet adama doğrulttuğu silahını

bir yoldaşını zindandan kurtarmak

için

Kendisine acımadan tokadı basan

Jandarmaya doğrultur


-X-

Sonra döner

Bir hiç olarak ayrıldığı

Diyarbekir'e

Yürür geceler boyu

Urfa'ya

Siverek'e uzanır

Anlatır durur

Bal akar ağzından konuşurken

"Devrim" der

"Zordur

Çift sürmekten

Güneşin altında Harran Ovası'nda

Orak biçmekten"


-XI-

Ve hain bir gecede

Siverek'te

Uykudayken dağ taş

Uykudayken cümle alem, orak ve

saban

Lanet olasıca kör bir kurşun

Yırtarak gecenin karanlığını

Saplanır umut dolu yüreğine

Xello şaşkın ve biçare

Gözleri dolu dolu

Gider ölüme

Yaşamı da

Daha ondokuzunda

Sitemi

Ölümün serseriliğine


-XII-

Senin ciğerini dağlayan kurşunda

Tetiği çeken eli

Kırmak istiyorum

Ama bu düşman eli değilki

İşte bu varya Xello

Kahrediyor beni


-XIII-

Çok uzaklardan

Uzun fistanlı

Başı sarıklı

Bir Kürt kadının

Feryadı böler geceyi

"Ben öleydim oğul oğul

Ben öleyidim.."


— Hasan Hakkı Erdoğan

Kaynak: "Xello'nun Biyografisi". Erdoğan, H. Hakkı. Partizan Gençlik. Haziran 1995. Yıl: 1. Sayı: 5. Sayfa: 2.

3 Temmuz 2022 Pazar

BELGE-RÖPORTAJ | Enver Gökçe ile üç röportaj (1980-1981)

 SUNUŞ


Enver Gökçe


Enver Gökçe ile ikisi Demokrat'ta, birisi de ölümü sonrası Cumhuriyet'te çıkmış üç röportaj sunuyoruz. Enver Gökçe ile ilgili sunduğumuz bu üç röportajın bir kısmı daha önceden çeşitli yerlerde de çıktı.[1] Yine de biz orijinallerinden sunuyoruz. Gördüğümüz kaynaklar içerisinde Tülay Cörüt ile olanı ise işlenmemiştir. Bizim eksikliğimiz de olabilir ama bir ihtimal de çok da bilinmeyen bir röportaj olabileceğidir.


Enver Gökçe kavga şairiydi ve nerede kavga varsa halen daha orada zararlı görülüyor. Örnek mi istiyorsunuz? Yakın geçmişte Yeni Demokrasi, demokratik halk kültürümüzün bu ustasına dair bir biyografiyi yayınlamıştı.[2] Acar savcılarımız da 24 sayfalık sayının 23 sayfasına da soruşturma açıp, soruşturma açılanlara Enver Gökçe'yi de seçmişti.[3] Enver Gökçe gibi demokratik halk kültürümüzün ustalarının hasretini duydukları dünyayı kurmak için savaşanlar, onun şu dizelerini izliyorlar:[4]


"(...)

Bentleri

Yıkar

Su

Kısrağa

Aşar

Aygır

At

Yaşamak

Değişir

Yaşamak

Ölümden

Üstün

Sadece

Unutma

Sen

Şu

Bitmeyen

Kavgayı"


Büyük ustanın anısına sonsuz saygıyla.


İbo'dan Demirdağ'a — Tarihimizden Öğreniyoruz

2022.07.03


[1] Mesela Cumhuriyet röportajı, Nesin Vakfı 1982 Edebiyat Yıllığı'nda çıkmıştı. Mehmet Bayrak da Enver Gökçe'ye dair anılarında yaptığı röportaja atıf yapar.

[2] ""Dost Dost İlle de Kavga"". "Bir Yeni Demokrasi Okuru". Yeni Demokrasi. 28 Kasım-12 Aralık 2019. Yıl: 2. Sayı: 49. Sayfa: 2.

[3] "Enver Gökçe’nin şiiri gazetemizin toplatılmasına “delil” olarak sunuldu". Yeni Demokrasi. 24 Ocak 2020.

[4] "Kısrağa aştı". Gökçe, Enver. içinde: "Enver Gökçe: Yaşamı - Bütün Şiirleri". Gökçe, Enver. Ayko Yayınları. 1. Baskı, Aralık 1981. Sayfa: 107.


***

ENVER GÖKÇE'YLE BİR KONUŞMA

Mehmet Bayrak

Erzincan'ın Çit köyünde başlayıp, şimdilerde Seyranbağları Huzurevi'nde devam eden çileli, acılı, zor ama 'büyük' bir yaşamı var Enver Gökçe'nin. Çileli, acılı, zor ama 'büyük' bir yaşamdır bu. Zaten kendisinden giderek içinden geldiği sınıfın savaşımını şiirleştiriyor Gökçe:

Bir
Elde
Çatal
Bir
Elde
Dehre
Dalar
Dikenlerin
Kengerlerin
Peşinde
Kaderimmiş
Söğerim
Oy
Meri
Kekliğim
Yeter
Çektiğim.

Dut
Kurusu
Süpürge
Tohumu
Yediğimiz
Ve
Bir
Godik
Arpa
İçin
Sivas
Kapılarından
Geri
Çevrildiğimiz
Günleri
Defledik
Meri
Kekliğim
Yeter
Çektiğim

Yol
Parası
Veremedim
Diye
Şu
Dağları
Bana
Açtırdılar
Şu
Yolları
Bana
Hacizlere
Gitti
Suna
Gibi
Keçim
İneğim
Meri
Kekliğim

Kore
Dağlarında
Tabakam
Kaldı
Mapus
Damlarında
Özgürlüğüm
Hey
Meri
Kekliğim
Yeter
Çektiğin.

Kendi payıma söyleyeyim. Enver Gökçe'nin adını ilkin Asım Bezirci'nin 1969'da yayımlanan Dünden Bugüne Türk Şiiri Antolojisi'nde gördüm. Oysa biliyorum ki ilk şiiri "Köylülerime" 1943'te Yurt ve Dünya'da yayımlandı. Adının asıl duyulmasıyla Yansıma, Yeni Adımlar ve Soyut dergilerinde şiirlerinin yayımlanmasıyla ve özellikle 1973'te "Dost Dost İlle Kavga"nın çıkmasıyla gerçekleşti. Dilerseniz ilk şiiri "Köylülerime"yi birlikte okuyalım:

Anamız birdir, aynı memeden emmişiz dostlar.
Kan kardeşiz, sizlere kanım kaynıyor.
Sizlerle beraber herk ettik toprağı.
Beraber yattık hapiste, beraber teskere aldık.
Ve maniler yaktık hasret için;
Gülemediysek de boş verdik beraber...
Halay mı çekmedik kol kola,
Horon mu tepmedik diz dize,
Cepken mi vermedik rüzgara?
Koyun koyuna yattık toprak duvarlarda.
Sıtmayla, sığırla, davarlarla...
Daha da yatarız dostlarım daha da...
Gün gelirse eğer
Halay çeker türkü söyler gibi yan yana
Mavzer mavzere verip de
Düşmana kurşun atarız.
Sizlere kanım kaynıyor, yabancı değilsiniz bana...

S - 1940'larda boy veren toplumcu-gerçekçi şiir hareketi içinde yer alıyorsunuz. Bu hareket içinde yer alan ozanlardan bazı yönlerle ayrılıyorsunuz. Halk söyleşisinden yararlanma ve folklor öğesi sizin şiirinizde belirgin bir özellik olarak ortaya çıkıyor. Daha ilk şiirlerinizden bu yana değişmeyen bir özellik bu.

Şiirinizin bu belirgin özelliğine kanıt olarak, en yeni terimlerle halk söyleşisinin kaynaştırıldığı şiirlerden bir örnek vermek istiyorum. 

Zalım!
Hemi de kötü dinli gâvur,
Nasıl da bağdaş kurmuş toprağıma
Gülümü harmanımı savurur!
Kara gözlerini
Sevdiğim oğlan,
Bize oldu olan
Topla Antep'i, Çukurova'yı
İzmir'i, Urfa'yı, Konya'yı
Haydi ha!
Ne durursun Munzur!
Engini de deli gönül engini
Kutlayalım şol kurtuluş cengini
Hayını,
Kompradoru, pezevengini,
Vur
Kara yiğenim vur!
(Bir Milli Kurtuluş Türküsü)

Bazıları -sözgelimi Attila İlhan- folklorun sanat ürününü ezdiği görüşünde. Dahası bu doğrultuda ürün veren sanatçaların [sic] folklorun ardına saklandıklarını öne sürüyor aynı kişiler. 

Bu konuda neler söylemek istersiniz? Bu arada, kendi sanat anlayışınızı da aktarmanızı istiyorum.

C - Folklorun sanat eserini ezdiği doğru değildir. Sanat eseri, tam tersine halk kültürü ile zenginleşir, güzelleşir ve güç kazanır. Sonra, gerçek sanatçının folklor öğelerinin ardına saklanması söz konusu olamaz. Sanat, sosyal ve estetik yönden bütünlük içinde bir yaratmadır. Hasılı sanatçı ne körü körüne halk hayranlığına kapılmalı, ne de ona tepeden bakmalıdır. Halkın sınıflardan oluştuğu hiç hatırdan çıkmamalı, halka ışık tutacak bir yaratmanın devrimci sınıfların sömürü çarkından kurtaracak bilimsel öğretinin doğru kullanılmasından ve bu uğurda savaş verilmesinden geçtiği unutulmamalıdır. 

S - "Dost Dost İlle Kavga"daki şiirlerinizle "Panzerler Üstümüze Kalkar"daki şiirleriniz arasında kurgu bakımından belirgin bir fark var. Önceki şiirlerinizin çatısını çok sözcüklü dizeler, sonraki şiirlerinizkiniyse tek sözcüklü dizeler oluşturuyor. Daha önce aktardığım "Meri Kekliğim" şiiri ikinci türe giriyordu.

Bu söyleyiş biçimini seçmenizin nedenini öğrenmek istiyorum. Bu arada şiirinizin izlediği gelişim çizgisini anlatmanız yararlı olacaktır.

C - "Panzerler Üstümüze Kalkar"; Keban yöresinin bir destan denemesidir: Ama bu şiir yönünden hiç dizeye yan[sı]mamaktadır. Ve şiiri daha da basitleştirmek için kaleme alınmıştır. Yalnız şiirin vurgusunu ve seslerini iyi kavrayabilmek için dikkatlice okumak gerekmektedir. Bu yüzden Dost Dost İlle Kavga ile Panzerler Üstümüze Kalkar, yüzeysel yönden farklı görünüyorsa da iki eser temelde bir noktada kesişmektedir.

S - Genelde her sosyalist realist sanatçı gibi, sizin de gerçek yaşamdan kaynaklanan bir şiiriniz var. Kendi yaşamınız da doğal olarak kaynaklık ediyor bu şiire. Çocukluk yılları, okul yılları, mapusluk yılları ve 1960 sonrasını izlemek mümkün şiirlerinizde.

Şimdilerde Seyranbağları Huzurevi'nde nasıl geçiyor günleriniz? Neler yapıyor, neler yazıyorsunuz? Edebiyat çalışması olarak ne var elinizde? Bu dönemde ortaya çıkan bir şiiriniz varsa, bir örnek verebilir misiniz?

C - Halen Seyranbağları Huzurevi'nde kalmaktayım. Günlerim Pablo Neruda çevirileriyle geçiyor. Daha önce parçalar çevirdiğim "Uyansın Oduncu" ve "Kaçak" adlı büyük epopesinin tamamını çevirmek istiyorum. Ayrıca yine Pablo Neruda'dan şimdiye dek Türkçemizde bilinmeyen yeni şiirlerini de Türkçemize kazandırmak istiyorum.

Neruda'nın yeni ve bilinmeyen bir şiirini, Şilili devrimci RECABERREN adına yazdığı bir şiirini vermek istiyorum.

Recabarren, Şili'nin oğlu,
Şili'nin babası, babamız,
Gelecek günlerin gücü
Senin yapıtından doğdu.
Senin acılar
Ve topraklar içindeki çizginden.

Halksın, pampasın, vatansın sen;
Kilsin, kumsun, evsin, okulsun,
Ayaklanmasın, saldırısın, yumruksun.
Geçit törenisin, akınsın,
Dirençsin, büyüklüksün, kavgasın, düzensin, buğdaysın.
Senin bakışın altında,
Vatanın kırıklarını sarmaya,
Andolsun Recaberren!

Ve şerefsiz kumlar üzerinde
Çırılçıplak çiçeğini
Özgürlüğün yücelteceğine
Andolsun!

Andolsun
Zafere kadar
Yolunda yürüyeceğimize.

S - Enver ağabey, son sorum şu olacak: Türkiye'nin geleceği konusunda neler söylemek istersiniz?

C - Gerçi çözümlenmesi gereken birçok sorunlar var, birçok çelişkiler var. Yine sayısız güçlükler, darbogazlar [sic] var. Ama ülkemizin geleceğine ilişkin görüşlerim herşeye [sic] karşın olumludur. Ve tüm toplumlar gibi toplumumuzu da aydınlık ve güzel bir geleceğin beklediğine inanıyorum.

Kaynak: "Enver Gökçe'yle bir konuşma". Bayrak, Mehmet. Demokrat. 6 Ocak 1980. Sayfa: 6.


Orijinali.

***

ENVER GÖKÇE İLE BİR KONUŞMA

Tülay Cörüt

"Dost Dost İlle Kavga" ve "Panzerler Üstümüze Kalkar" adlı kitaplarından tanıdığımız devrimci ozan Enver Gökçe ile iki yıldan beri yaşadığı Seyranbağları Huzurevi'ndeki odasında konuştuk. Enver Gökçe buradaki günlerini Pablo Neruda'dan çeviriler yaparak geçiriyor ve önümüzdeki günlerde Neruda'nın daha önce yayınlanmamış şiirlerinden oluşan bir çeviriyi yayınlayacak.

Yakınlarının, sanatçıların ve okurlarının sık sık ziyaret ettiği ve yalnız bırakmadığı Enver Gökçe'den önce kısaca yaşamını anlatmasını istedik.

[-] "1920'de Erzincan'ın Çit köyünde doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite tahsilimi Ankara'da bitirdim. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü mezunuyum. 1940'larda şiir yazmaya başladım. "Köylülerime" ilk şiirimdir. Şiirlerim o sıralarda çıkan Ant, Meydan, Söz, Gün, Yağmur ve Toprak adlı dergilerde yayınlandı. 1948'de ilk kez bir derneğe mensup olmaktan (Türk Gençler Derneği) tutuklandım. 3 ay tutuklu kaldıktan sonra salıverildim. Asıl tutuklanmam 1950'de gizli bir derneğe üye olduğum gerekçesiyle oldu. Bu tutuklamada 7 yıla hüküm giydim. 1958'de tutukluluğum son bulduktan sonra çeşitli işlerde çalıştım. Gazetecilik ve çevirmenlik yaptım. İkinci tutuklanmam sırasında kötü tutukluluk koşulları beni daha çok zorladı. Bu arada iki yıl hücre cezası gördüm. O sırada cezaevi olmadığından İstanbul'da Sansaryan Han'da kaldım. Akut romatizmaya yakalandığım için bir süre hastanede yattım. Çıktıktan sonra 2 yıl 4 ay da Çorum'da sürgünde kaldım."

[-] İlk tutukluğunuzdan 1973'e kadar kitabınız çıkmadığı gibi gazete ve dergilerde de şiirlerinize pek rastlanılmıyor.

HİÇ YALNIZ KALMIYORUM


- "Hapishanedeyken "Yusuf ile Balaban"ı yazmayı sürdürdüm. Ancak çoğu kayboldu. Bu süre içinde şiirlerimi dergilere göndermedim. Tek tük göndermiştim, onların da yayınlanıp yayınlanmadığını hatırlamıyorum. 1973'de dergilerde kalan ve "Yusuf ile Balaban"da bulunanlarla "Dost Dost İlle Kavga"yı yayınladım. Daha sonra da ikinci kitabım "Panzerler Üstümüze Kalkar" çıktı. 

[-] İki yıldan beri bu huzurevinde yaşıyorsunuz, günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?

- "Buradaki yaşamımdan memnunum. Hiç yalnız kalmıyorum. Pablo Neruda'nın şiirlerini çeviriyorum. Kitap okuyorum. Yeni şairleri okuyorum. Bunlar arasında Yaşar Miraç sevdiğim ve yetenekli bir ozan. Erdal Alova ve Nevzat Şimşek de bunlar arasında sevdiğim genç ozanlar.["]


Kaynak: "Enver Gökçe ile bir konuşma". Cörüt, Tülay. Demokrat. 8 Ağustos 1980. Sayfa: 6.

Orijinali.

***

Enver Gökçe ile yapılan son söyleşi: “Günümüz şiirini başarılı sayamayız”

Faruk BİLDİRİCİ - Havva CAN


ENVER GÖKÇE - Halkının buyruğunda şiirler yazdı


ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) — «Ben şairim / Halkların emrinde, kolunda safında / Satırlarım vardır kahraman / Satırlarım vardır cılız, cesur ve sıtmalı / Ahdım var / Terli atlet fanilalı göğüslerden / Püfür püfür geçeceğim»

Bu dizelerin yazarı Enver Gökçe önceki gün 61 yaşında yaşamını yitirdi. Ölümü bir eksiklik doğurdu yaşamın sergilenişinde. Ne var ki yazdıkları çizdikleri de yeterdi aydınlığın anlatımına.

Dayanmıştı Enver Gökçe dizleri çözülene kadar, yazmıştı kalemi, düşündürene dek. Ve Enver Gökçe devam etmişti Seyranbağları Huzurevinde yaşamaya, anlatmaya...

Enver Gökçe'yle, çileli yaşamın durmaksızın yoğurduğu ozan ile son görüşme Seyranbağları Huzurevinde yapıldı. Bir yatak, masa, lavabo, kitaplık. Ufacık odada olanlardı bunlar. Gökçe, yavaş ama yavaş yavaş doğruldu yatağından. Hastalığının gene arttığını söyledi. «Geçmiş olsun» dedik. Ve Gökçe durgunlaştı birden. Aradık çiçekler sunulan ozanı bulamadık ama duyuyorduk onu. Ancak ne yapabiliriz söyleşiye başlamaktan gayrı? Ne var ki ozan Enver Gökçe, sorularımızın yanıtlarını sonradan vereceğini söyledi. Ve soruları bırakmamızı istedi. Onu pencerenin kenarında Seyran tepelerini seyrederken bırakıp gittik.

Sorularımızın yanıtlarını almaya gittiğimizde Gökçe'yi yatağında yatarken bulduk. Gülerek karşıladı bizi. Baktı bize, buğulu gözlerle «Hoşgeldiniz» dedi. Ve soularımızın yanıtlarını yazılı olarak verdi İşte sorduğumuz sorular ve yanıtları.

«— Şiirimizde gelenek olayı ve günümüz şiirinin vardığı nokta nedir?»
— Geleneksel söyleyiş biçiminden yararlanmaya dek gidilmesine karşın başarısızlığa uğranılmıştır. Bu başarısızlık, halkla göbek bağı kurulamamasından ileri gelmiştir. Türkünün ya da ağıtın halk yaşamı içerisindeki işlevini bilmeyen insan gerçek sentezler ortaya koyamaz. Görüşleri ne kadar olumlu olursa olsun bütün çabalar bir özentiden öteye geçmez. Şiirimizde geleneksel folklor özelliklerine rastlanmaktadır. Günümüz şiirini pek başarılı sayamayız. Bir değerlendirme bu sonuçları ortaya çıkaracaktır.»

«— Güncel olanların tutsağı olmak ya da günceldeki evrenseli yakalamayı nasıl yorumluyorsunuz?»
— Evet güncel olanı verirken onun tutsağı olmamak başka bir deyişle günceldeki evrenseli yakalamak sorununu dünya anlayışına bağlayarak ele almak yanlısıyım Güncel olanı verirken evrensel değerlere açılmak gereklidir. Güncelliğin tutsağı olmak bana göre gericiliğin oluşumunda emperyalizmin birinci derecede işlevi olmasındandır. Güncel olanı vermekle evrensel değerlere açılmak bir çelişki değildir. Geri bıraktırılmış toplumlarda ortaya çıkan temalar, genelgeçerliğe sahiptir, evrenseldir. Ama kendi gerçekleriyle bunları yoğurabilen bir sanatçı evrensele ulaşabilir. Tümüyle yeterliliğe varış, gelgeç dönemlerde ortaya çıkan durumlarla sanatçı evreninin sınırlanamaması halinde sağlanabilir. Neden derseniz gelgeç dönem tükendiğinde, dönemin koşullandırdığı ürünlerin anlattıkları da tükenecektir. Söylediklerimin tümünü güncelliğin hayata bakış sorunu olması gerektiği noktasında toplayabiliriz. Yani günceli vermek ama ondaki evrenseli yakalamak, diyalektik öğretiyi bir metod olarak kabullenmektedir.

«— İki kitabınız arasında bir değişim var. Birinde 'Dayan Dizlerim Dayan' ikincisinde ise 'Meri Kekliğim / Yeter Çektiğim' diyorsunuz.» deyince daha bir üzgünleşerek yanıtlıyor sorumuzu. Sanırsınız gözlerinin doluluğu isyan edecek, isyanı yanıtı oldu. Ne beklenirdi evren kadar geniş hücredeki insandan. Işıklar saçan tünemesi mi? Yoksa çekilen çilelerin, kekliğe bile anlatılması istendiğinden mi?

«Size karşı takınılan sessiz tavıra ilişkin olarak söyleyecekleriniz?» sorusunu iki damla yaş noktaladı. Ne söyleyebilirdik artık. Ve anımsayıverdik büyük ozanın «Vatandaş» isimli şiirinde yer alan dizelerini. Şöyle diyordu ozan:
«— İster öv, ister yer, ister sev beni / Güneşin taşlarda mavileştiği / Nehir boylarında söylenir / Sevinç şarkılarım yoksa da / Şimdi, bütün kederli ezgileri / Ümide kurban ediyorum / Satırlarımla olsa da çok mu bir de ben seni / Bizden olan bütün dünya şairleri gibi / Yadediyorum.»

«Kederli ezgileri ümide kurban» eden Gökçe, sürdürüyordu coşku doluluğu:
«Sen ne hakim, ne evliya, ne kul, köle, ne şovalyesin / Sen yirminci yüzyıl insanı / Dost dediğim, yaren dediğim, kardeş dediğim / Ekmeğim benim gülüm, bağım, bostanım benim: Vatandaş».

Kaynak: "Enver Gökçe ile yapılan son söyleşi: “Günümüz şiirini başarılı sayamayız”". Bildirici, Faruk.; Can, Havva. Cumhuriyet. 24 Kasım 1981. Sayfa: 4.

Orijinali.