23 Eylül 2022 Cuma

ANI | Kamer Unutkan - 20 Temmuz 1992'de katledilen Emre Bilgin'in anısına saygıyla... (19 Temmuz 2021)

SUNUŞ


Emre Bilgin yoldaş, Metris zindanında.

Halk için seve seve şehit düşen yoldaşlarımız, aynı zamanda insan yönü tam birer insandılar. Bu sıcak anıyı, yazım hataları vb. konularda ufak düzeltme ve değişikliklerle burada yayınlıyoruz.

İbo'dan Demirdağ'a – Tarihimizden Öğreniyoruz
2022.09.24.


***

20 Temmuz 1992'de katledilen Emre Bilgin'in anısına saygıyla...


12 Eylül faşizminin olabildiğince terör estirdiği ve korku histerisi yarattığı bir süreçte yaşamımın en güzel ve mutlu anlarını yaşadığım Metris'te devrimcileri tanıdım. O koşullarda devrimci dayanışmayı ve olması gereken insani özelliklerin çoğunu orda yaşadım. Şimdi esamesini bulamadığımız bu yaşanmışlıklara karşı, kavgada yitirdiğimiz dostların anılarına saygı gereği yaşanmış güzellikleri ve onurlu duruşları da anlatmak, vicdanını ve değerlerini yitirmemiş insanlara düşmektedir. Ben de Endercan Yıldız ve Emre Bilgin ile yaşadığım bir sürü güzel anılardan kısa bir anımızı paylaşmak istedim. Yitirdiklerimizin anısına saygı ile...

Koğuşun yatakhane kısmından yemek yediğimiz, sohbet ettiğimiz ve kısa voltalar atabildiğimiz gazino bölümü dediğimiz kısma geçtiğim an, "Yirmi üç! Biraz daha gür bir sesle yirmi üç!" bağırtısına Endercan Yıldız kiwram bana dönerek "kewra bu bizim Allahsız Emre'nin sesidir bak hele ne diyor" demesiyle ve yatakhaneye dönmemle MLSPB davasından Kenan Büyük'ü, pencere önündeki ranzanın üst katında yazışarak mesajlaşırken gördüm. Aniden bana dönerek "Sarı[1] seni istiyor" dedi. Hızla pencerenin önündeki yattığım yatağa çıkarak, "Hayırdır?!" dememle parmakla yazmaya başladı.[2] İkinci kelimenin ortasında yazılanı karıştırınca Emre'ye "Karıştırdım, yeniden yaz" dememle "Yuh!" dercesine elini bana doğru sallayıp, yeniden yazmaya başladı. Peş peşe iki sefer daha karıştırdım dememle, "git Endercan kiwramı çağır" demesiyle, kendisine bağırarak "dinine yandığımın daha acemisiyim, sen de acayip hızlı yazıyorsun, bir de kızıyorsun" diyerek gazino bölümünün kapısından "Kewra, Sarı seni çağırıyor" dememle heyecanla seyrettiği ve oynamak için sıra beklediği satranç oyununu bırakarak, hızla gelip yazışmaya başladı. Bu yazışma şeklini daha yeni öğrenmeye çalıştığımdan, ranzanın ikinci katına çıkarak yazışmanın sonucunu beklemeye başladım. Yaklaşık 5 dakikaya yakın bir yazışmanın sonucunda Endercan, hışımla yataktan aşağı atlayarak "Allahsız oğlu Allahsız, halen akıllanmamış." dedi. "Ne oldu? Ne var?" dememle bana doğru dönen Endercan'ın, hiddetli ve nevri dönmüş yüzünü görünce, çok kötü şeylerin olduğunu hissettim. "Şenel efendi parti organına yazdığı raporu gönderirken, notu yakalatmış. Operasyonda yakalanan arkadaşların şube tavırları, düşmana verdikleri ve vermedikleri ile ilgili hatta örgütsel durumları ifade eden geniş bir şekilde yazdığı raporu arkadaşlara gönderirken yakalatmış." "Haber kesin mi? Kimden öğrenmiş?" dememle hiddetle "Dinine yandığımın kimden öğrenecek o Allahsız Şenel, Sarı'nın arka koğuşunda ya, morsla o haber vermiş."[3] demesi ile ürperdim ve korku ile ne yaptığımın farkında olmadan gazino bölümüne geçtim. Dursun Yeşilbaş'ın "Ne oldu, bir şey mi var?" sorusuna, "Bir şey yok" deyip, gerisin geri şuursuzca yatakhaneye dönerken kapıda Endercan ile karşılaştım. Bana kısık sesle "Kewra, bu olay aramızda kalsın. Böyle bir manyaklığımızı bunlar duymasın! Bizi maskara ederler." dedi. Zaten öyle bir dünyam yıkılmıştı ki kimseyle konuşacak halim yoktu. Birlikte gazino bölümüne geçerek 4 adımlık volta atmaya başladık. İkimizin de konuşacak mecali yoktu. Yarın çıkacağımız ilk mahkemeye odaklandım. İlk mahkemede tahliye olma olasılığım herkesçe çok yüksek demeleri ile ben karamsar bir şekilde "Şenel benimle ilgili ne biliyor? Ne yazmış olabilir? Gerçi benim gönül bağının dışında, örgütsel bir ilişkim yok, ne yazabilir ki?" soruları içerisinde dolanıp durdum. Uzun süre volta atmanın sonucunda yorulduğumdan Endercan'a dönerek "geç oldu, ben yatacağım" dedim, kafasını tamam anlamında sallamasıyla omzuna dokunarak, yatağıma gittim. Volta atarken kafamda dolaşan soru işaretleri beynimi zonklatarak dolanıp duruyordu. Bir türlü uykum gelmiyordu. İki veya üç saatlik bir uyku sonucunda kahvaltı için uyandığımda, tabiri caiz ise gözlerinden uyku akan, yorgun ve gergin yüzünü gördüğüm Endercan'ı görünce üzüldüm. Kafamı iki eliyle, sevecen bir şekilde tutarak kulağıma "Kiwram, dik dur, bunları da aşacağız!" diyerek elini omuzuma atıp koruyucu bir abi ve yoldaş edası ile kahvaltıya geçtik. Kahvaltının hemen bitiminde koğuş mazgalını açan asker "Kamer Unutkan, Endercan Yıldız, mahkeme, hazırlanın" demesiyle yine küçük voltamıza başladık. Endercan, akşamdan beri yaşadığımız endişe ve kaygının verdiği stresle, bana fısıldayarak "Kewra, arkadaşlar seninle konuştu, değil mi?" dedi. "Hangi konuda?" dememle, "Mahkemede alacağımız tutumla ilgili, kimlik bildiriminden önce mahkeme heyetine şube ve cezaevindeki işkencelerle ve Hasan Ataç'ın infaz edilip kimsesizler mezarlığına gömülmesi ile ilgili suç duyurusunu tutanaklara geçireceklerine dair söz verirlerse kimlik bildiriminde bulunacağız. Aksi durumda kimlik bildiriminde bulunmayacağız. Arkadaşlar, tahliye olma olasılığının yüksek olmasından kaynaklı, bu tavra uyma zorunluluğunun olmadığını söylediler. Eğer tavra uyarsan, tahliye olmaz ve ceza alma olasılığın da olur." "Kiwra, arkadaşlara da söyledim, bu insani bir sorun. Zaten şubeden başım dik gelmedim, ömür boyu boynuma bir yük daha takmak istemiyorum. Ömür boyu vicdan hesabı ile yaşayacağıma, sonucuna katlanırım daha iyi." dememle boynuma sarılarak sevinçle "Yoldaşıma da bu yakışır." dedi. Bir kaç dakikalık voltamızdan sonra koğuş kapısı açıldı. "Kamer Unutkan, Endercan Yıldız, çıkın, mahkeme... "

15-20 kişilik asker grubu, koridorda ikimizi bir kaç metre ayırarak, yarısı benim etrafımı, yarısı Endercan'ın etrafını sarmıştı. Önümdeki asker bana sert bir şekilde "Soyun!" deyince, "Soyunmayacağım, bu bir insanlık dı-..." derken kelimem bitmeden sağımda ve solumda duran ikişer asker, kollarımdan ve ayaklarımdan tutup havaya kaldırarak yere bıraktı ve üstümdekileri çıkarıp çırıl çıplak bıraktılar. Nasıl yaptıklarını anlayamadan bir kaç saniyede bunlar oldu. Aynı şeyi Endercan da yaşıyordu. O sırada ikimizin gür seslerimizle "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek, kahrolsun faşizm" vb. sloganlarımıza, koğuşlardaki arkadaşlar da sloganları ile destek vermekteydiler. Ellerimi önüme ve arkama koyarak ayağımla elbiselerimi bir araya toplayıp üstümü giyindim. Askerler ikimizi aralarına alarak Metris'teki mahkeme salonuna getirdiler. Geldiğimizde Emre Bilgin ve Selman yoldaşı görünce, hemen sarmaş dolaş olup arkadaşlık ve dostluğun sıcaklığını yaşadık. Emre, Selman'ın kulağına bir şeyler fısıldamaya başlamasıyla Endercan'ın "O Allahsız Şenel'in yakalattığı not ile ilgili ne biliyorsunuz" sorusuna Emre, "Fazla bilgim yok, şimdi gelir. Ona hep birlikte sorarız"  deyip, Selman'ı bizden bir iki adım daha uzaklaştırarak fısıltı ile konuşmaya başlayınca, biz de illegal bir şeyler konuşuyorlardır diye sırtımızı onlara dönerek arkadaşların getireleceği koridora doğru bakmaya başladık. Bir iki dakika sonra Şenel ve Nesimi'nin kelepçelerini sökmeleri ile birlikte, bizi görmenin sevinci ile bize doğru yaklaştıklarında Endercan, hışımla Şenel'in iki yakasını sert bir şekilde tutarak "Dinine yandığımın adamı, halen akıllanmadın mı? Bizimle ilgili not yakalatmışsın." dedi. Şaşkın bir yüzle "Ne notu?.. Ne yakalatması?.." demesi ile Emre'nin kendine has, hin gülmesi ile Endercan hışımla Emre'ye dönerek "Ulan Allahsız oğlu Allahsız, bizi tezgaha getirdin" deyince Emre ve Selman'ın kahkahaları ile benim de jetonum düştü. Hep birlikte gülme krizine girdik.


[1] Emre Bilgin'e beyaz tenli ve sapsarı saçlarından dolayı herkes Sarı diye hitap ederdi.

[2] Metris'te askerlerin duymaması için parmakla normal yazı yazıyormuş gibi yapar, karşıdaki de yazıyı tersten okuyarak haberleşirlerdi.

[3] Metris'te bir diğer haberleşme metodu da, tıraş fırçasının arkasıyla, rakamlarla kodlanan 29 harfin, duvara tıklayarak haberleşilmesiydi.


Kaynak

2 Eylül 2022 Cuma

BELGE-RÖPORTAJ | Hüseyin Aslan hakkında babası Zülfü Aslan ile röportaj (1978?)

 SUNUŞ


Hüseyin Aslan yoldaş.

Sunduğumuz bu röportaj, 2 Eylül Direnişi'nde şehit düşen Hüseyin Aslan yoldaş hakkında oportünist Halkın Yolu (HY)'nun iddialarını çürütmek amacıyla ilk defa 1978 yılında Partizan'ın özel sayısında yayınlanmıştır. Bir önceki yayınımızda Hüseyin Çaparoğlu yoldaşımız hakkında kendi yaptığımız özgün bir röportajı koyarken, diğer şehidimiz olan Hüseyin Aslan yoldaşı boş bırakmanın doğru olmayacağını düşündük. Tekrar yayınlarken herhangi bir düzeltme yapmadık.

Hüseyin Aslan yoldaşımızı ve 5'i partimiz üye ve taraftarı olan 12 devrim şehidini saygıyla anıyoruz. Ölümsüz anıları sönmeyen birer meşaledir.

İbo'dan Demirdağ'a – Tarihimizden Öğreniyoruz
2022.09.02.

***

HÜSEYİN ASLAN'ın babası: "oğlum halk menfaatları [sic] için şehit düştü"

Adınız, soyadınız: Zülfü Aslan.
Babanızın adı: Düzali.
Hiç okula gittiniz mi: Hayır okula gitmedim. Okuma yazmam yok.
Peki askere gitmeden eveli [sic] ne iş yapıyordun: 1931 yılında İstanbul'a gittim.
Niçin gittin: Çalışmak için.
Ne işte çalıştın: Hamallık yapıyordum.
Ne zaman asker oldun: 1935 yılında askere gittim. 1937 yılında terhis oldum.
Peki askerden döndükten sonra ne işle uğraşıyorsun [sic]: Evlendim, artık aile sorumluluğunu üzerime aldım. 1937-1939 yıllarında postacılık yapıyordum.
Postacılığı nasıl yapıyordunuz: Biz, Tunceli, Nazimiye, Mazgirt postalarını taşıyorduk. Araba felan [sic] yoktu, çoğu zaman hayvan bulamıyorduk sırtımızla taşıyorduk. Bazen 2-3 haftada ancak eve uğruyorduk.
Niçin postacılık yaptın da başka bir işle uğraşmadın: O zamanlar para yoktu, herkez [sic] bir ekmeğe muhtaçdı [sic]. Bende [sic] evi geçindirmek için mecburdum. Buralarda daha değişik iş bulamadığım için gidip çalışalım da 5 kuruş alıp, ev ihtiyaçlarını temin edelim [dedim]. 2 yıl hizmetim oldu.
1939'lardan sonra ne yaptınız?: Alman harbinde tekrar itihatlığa [sic] alındım, 2 yılda [sic] orada kaldım ve 1941'lerde döndüm.
İhtiyatlıktan döndükten sonra köyde mi kaldın: Hayır, evi çoluğu çocuğu geçindirmek için İstanbul'a çalışmaya gittim.
Kaç yıl ve ne çalıştın: 3 yıl Çeltik Fabrikasında işçilik yaptım.
Peki 3 yıl çalıştıktan sonra köye mi döndün orada mı kaldın: Hayır, köye döndüm. Artık tekrar rençberlikle uğraştım.
Kaç dönüm araziniz var: 15 dönüm yani 15 teneke tohum ekiyoruz.
Bununla geçim yapıyor muydun: Hayır, bir su değirmeni vardı 98'de biri [1/98] bana düşüyordu. Yani 80 teneke buğdaydan 10 teneke bana düşüyordu. O zamanda zahire almaktan az çok kurtuluyordum. Bir de köylerde inşaat yapıldığı sıralarda 5-6 bilmedin 10 gün öyle çalışıyordum. İyi kötü çoluk çocuğu geçindiriyordum.
Ne kadar davarınız var: Küçük baş hayvan 15 tane, büyük baş hayvan 5 tane, kümes hayvanlarımız yok.
Arazin yine 15 dönümlük mü?: Evet yine aynısıdır Ne sattım ne de satın aldım.
Kaç çocuk babasısınız: Sekiz çocuk babasıyım.
Çocuklarından ölen var mı?: Evet, 3 kız 1 erkek oğlum.
Kız çocukların ne zaman vefaat [sic] etti: Bir kaç [sic] sene bundan eveli [sic] biri yanarak diğer ikisi de hastalanarak öldüler.
Ya Oğlunuz?: Oğlum 5.9.1977 yılında halk menfaatlarını önde tutarak savaştı ve şehit düştü. 
Oğlunuzun doğum tarihi: Nazımiye-1950.
Kaç çocuk babası: Üç çocuk babasıdır. 
Kaç yaşında okula başladı: 7 yaşında başladı, 12 yaşında ilkokulu bitirdi.
İlkokuldan sonra okula devam etti mi?: Hayır.
Neden?: Fakir olduğumuzdan okutmaya gücümüz yetmiyordu. Ben artık yaşladım [sic] evin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak kimsemiz olmadığından 12 yaşından sonra sorumluluk altına girdi. 
Daha sonra ne yaptı?: İlkokulu bitirdikten sonra çalışmak için İstanbul'a amcasının yanına yolladım. Amcasıylan [sic] birlikte lastik fabrikasında işçi olarak çalıştı. 
Kaç yıl?: 4 yıl çalıştıktan sonra 8 aylık daktilo kursuna gitti, bonservis aldı.
Askere ne zaman gitti: 1969-1970'lerde, askere gitti, 1971-1972'lerde askerden köye döndü.
Ne zaman evlendi: Köye döndükten birkaç gün sonra evlendi. Evliliğin 2. ayında tekrar İstanbul'a gitti. Amcasının vasıtasıyla AKBANK Osmanbey Şubesinde müstahdem olarak çalışıyordu.
Size yardımı oluyor muydu?: Evet ev ihtiyaçlarımızı o karşılıyordu. 5-6 yıl orada çalıştıktan sonra 1977'de altıncı ayında izinli olarak buraya geldi. Burda [sic] bazı nedenlerden dolayı izninin bitiminden bir kaç [sic] gün gecikmişti. Oraya gittiğinde iş veren geciktiğini bahane ederek işten atılmıştı. (Aslında sarı sendikaya bağlı oldukları, bu sendika vasıtasıyla burdan [sic] atmak ve devrimci bir sendikaya bağlamak amacıyla işten atılmıştır.) Atıldıktan sonra Ümraniye'de bir konut yapmak buradan kurtulmaya çalışıyordu, ama orda [sic] çıkan olaydan düşmanların karşısında dağ gibi dikildi ve şehit düştü.
Şimdilik kaç nüfussunuz: 9 kişiyiz. 
Peki aile geçimini nasıl yapıyorsunuz?: Aile geçimimizi şehit düşen oğlum Hüseyin ve iki küçüğü var. Şimdi de onlar geçimimizi yapıyorlar.
Nasıl sağlıyorlar?: Hem rençberlikten hem de sağda solda gurbette işçilik yaparak, sağlıyorlar.
Devrim için şehit düşen oğlunuz için ne diyorsunuz?: Evet oğlum halk menfaati için şehit düştü. Katillerini bilsem ben cezalandıracağım.
Peki oğlunuzun ölen diğer devrimcilerden ayrıldığı bir taraf var mı?: Hayır, onlar oğlumdan daha fazla mücadele ettiler. Mesela İBRAHİM, ALİ HAYDAR ve daha niceleri. Söyliyeceklerim [sic] bu kadar.

Oğlum mücadelenizde başarılar dilerim. 

"HÜSEYİN ASLAN'ın babası: "oğlum halk menfaatları için şehit düştü". Partizan. 2 Eylül 1978. Özel Sayı: 2. Sayfalar: 1, 4.

***

"YİĞİT, MÜCADELECİ, FEDAKAR ARKADAŞIMIZ
HÜSEYİN ARSLAN
1 MAYIS Mahallesinin onuru için verilen kavgada vuruldu..
ÖLDÜ
Anısı hep yaşayacak.

AKBANK'LI EMEKÇİ ARKADAŞLARI"

"(VATAN-564) | HÜSEYİN ARSLAN [...]". Akbank'lı emekçi arkadaşları. Vatan. 8 Eylül 1977. Sayfa: 7.




BELGE-RÖPORTAJ | Hüseyin Çaparoğlu hakkında Kemal Kaçar ile yazılı e-röportaj (1 Ocak 2017)

SUNUŞ


"Beş değil, on iki kişi..."

Hüseyin Çaparoğlu yoldaş (kaynak: "1 Mayıs Mahallesi şehitleri ölümsüzdür!". Halkın Kurtuluşu Yolunda Gençlik. 19 Eylül 1977. Sayı: 13. Sayfa: 1.)

2 Eylül Direnişi şehitlerinin anısına, direniş şehitlerinden Hüseyin Çaparoğlu yoldaşın hayatı ve mücadelesi üzerine 2017 tarihinde yaptığımız bir yazılı burada yayınlıyoruz. Röportajın belirtildiği gibi, tarihi eskidir, 5 seneden bugüne bazı şeyler değişti. Mesela röportajda bahsi geçen Ethem Çaparoğlu, hayatını kaybetti.

Yine röportajda Hüseyin Çaparoğlu için, hatırladığı kadarıyla Halkın Birliği taraftarı denmiştir. Halkın Birliği de kendisini cidden savunmuştur.[1] Oysa ki Partizan da Hüseyin Çaparoğlu'nu savunmuş, HB ve Halkın Kurtuluşu (HK)'nin kendisini sahiplenme, Halkın Yolu (HY)'nin ise diğer şehit Hüseyin Aslan'ı basit bir CHP'li olarak gösterme çabasını girişimini sahtekarlık olarak nitelendirmiş, hatta bu konuda babası Zülfü Aslan'la röportaj da basmıştır.[2] Vaktinde Ali Türker Ertuncay'a sorduğumuz soruya da, şöyle cevap vermişti:[3]

"(...) 40 yıl sonrası anımsamaya çalışıyorum. Hüseyin Çaparoğlu anımsadığım kadarıyla bir örgüt içinde örgütlü militan olarak yer almıyordu. Ancak mahallenin o yıllarında halkta herkes bir siyasal çevre üzerinden çok kolaylıkla kategorize edilebiliyordu. Bizim çevremizden bir arkadaştı diye anımsıyorum. Ama sadece o kadar."

Biz, Partizan ile Proletarya Partisi'nin sahiplenişini kabul edip, bunu temel alıyor ve yoldaşı şehidimiz olarak kabul ediyoruz. O dönemden İstanbul İl Komitesi veya Devrimci Ses (DS) adına çıkan bildiri/bildiriler varsa, buna sahip olanların yayınlaması halinde daha doğru bir bilgiye ulaşılabileceğini düşünüyoruz.

Hüseyin Çaparoğlu yoldaş halk için öldü. Halk için ölmek, Tay dağından yücedir; emperyalistler ve sömürücüler için ölmekse, tüyden de hafiftir. Ümraniye'nin kanla sulanmış tepeleri, gecekonduları kentsel dönüşüm adına rantla zenginlerin gökdelenleri, köşkleri için satmaya çalışanların planlarından da yücedir.

İbo'dan Demirdağ'a – Tarihimizden Öğreniyoruz
2022.09.02.

[1] "Faşist polis yoksul gecekondu halkını katletti — Yaşasın 1 Mayıs Mahallesi halkının yiğit direnişi! | Hüseyin arkadaşın kanı mücadele bayrağımızı kızıllaştırıyor". Halkın Birliği. 13 Eylül 1977. Sayı: 17. Sayfa: 9.
[2] "1 Mayıs mahallesi halkının haklı mücadelesi ve Oportünist basının marifetleri". Partizan. 2 Eylül 1978. Özel Sayı: 2. Sayfa: 3.; "HÜSEYİN ASLAN'ın babası: "oğlum halk menfaatları için şehit düştü". Partizan. 2 Eylül 1978. Özel Sayı: 2. Sayfalar: 1, 4.
[3] Ali Türker Ertuncay'a internet üzerinden sorduğumuz soruya verdiği cevaptan (19 Mayıs 2019).

***


- Öncelikle merhaba, sorularımıza yanıt vermeyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Belki sorduğumuz soruların bazıları yaraları deşme gibi bir olay yaşatabilir ama lütfen mazur görünüz, niyetimiz sadece o yiğit savaşçılardan geriye belge bırakabilmektir.
Öncelikle akrabalık kısmından başlayayım, babanızın amca oğlu olduğunu söylemiştiniz. Babanızın direkt öz amcası mı yoksa bir akrabayı nitelemek için mi amca dediniz?
— Hüseyin Çaparoğlu'nun babası ile. Hüseyin Çaparoğlu ile babam, kardeş torunları iki erkek kardeş olduğu için birbirine çok yakın bir aile olarak akrabalığını devam ettirmişler. Halen öyledir.   

- İstanbul'a yerleşmesinin sebepleri nedir? O sırada babanız da İstanbul'da mıydı?
— Harunuşağı'ndan İstanbul göç etmelerinin asıl nedeni: Harunuşağı'nın toprakları pek verimli değildi, bunun etkisi olmakla beraber Hüseyin Çaparoğlu'nun ailesi komşularına göre hali vakti yerinde olan bir aileydi. Göçün temel sebebi olarak, kol gücü ve hayvan gücü ile yapılan tarımsal üretimin zorluğu, buna karşılık toprakların verimsizliği ile beraber elde edilen hasadın hiç kimseyi memnun etmemesi, Çaparoğlu ailesini de hoşnut etmemesi, İstanbul'a göçün önemli bir nedenidir. Diğer önemli bir neden de, 1964 yılında olan bir kan davasıdır. 1965 yılında Çaparoğlu'nun kabilesinden Hüseyin Polat adında bir kişi öldürüldü. O zamanki feodal anlayışa göre mutlaka intikamının alınması gerekirdi. Hüseyin Çaparoğlu'nun babası böyle bir kan davasının tarafı olmak istemediği için çocuklarını alarak İstanbula göçmüştür. Babam köyde kalmıştır, İstanbul'a gitmemiştir.

- Eğer babanız o dönem İstanbul'da ise '71 devrimcilerinin mücadelesi babanızı ve Hüseyin'i nasıl etkiledi?
— Bizim köylüler '68 kuşağı ile erken tanıştılar. İbrahim Kaypakkaya, Ali Taşyapan gibi dönemin devrimci liderleri bizim köyü mesken tutmuşlardı. 1972'de H. Çaparoğlu'nun babası öldüğünde, cenazesi köye getirildiğinde Hüseyin'in abisi Ethem, bu solcu gençlerle tanıştı ve konuştular, ben buna şahit oldum. Ali Taşyapan ve Ali Mercan (şimdi Aydınlık hareketinin Avrupa sorumlusu olan dönek) konuşurlarken solcu gençler, Hüseyin'in abisi Ethem'e nerde oturduklarını bildiklerini söylediler. Ethemler'in evinin adresini ve şeklini tarif ettiler. Hüseyin Çaparoğlu, militan düzeyinde değil de sempatizan düzeyinde o zaman Halkın Birliği gazetesi etrafında örgütlenen Kaypakkaya çizgisindeki arkadaşlarla bir ilişkisinin olduğunu bilmekteyim. 

- Hüseyin'in ailesinden bahsedebilir misiniz? Mesela o dönem annesi-babası yaşıyor muydu, ya da (1965'den bahsediyorum) evlenmiş miydi?
— Hüseyin öldürülmeden evvel annesi ve babası, kendisinden bir kaç sene önce ölmüşlerdi. Hüseyin, 1970'li yılların başlarında bir yakın akrabamızla evlendi. Öldüğünde tahminen 3-4 yaşlarında bir erkek çocuğu vardı. Hasan isimli çocuk Paris'te yaşamaktadır. Hüseyin'in ağabeyi ve Ethem Xemgin ismi ile Kürt ve Alevi tarihi üzerinde bir çok eseri bulunan Ethem, Ümraniye'deki gecekondu direnişinde alnını sıyıran bir kurşun nedeniyle yaralanmıştı. O da sonraları Almanya'ya iltica etmiştir. Şimdi Alman vatandaşıdır. Son dönemlerde sağlığının bozulduğunu bilmekteyim. Hüseyin'in büyük ağabeyi Hasan Çaparoğlu, bundan 2 yıl önce vefat etti. Hüseyin'in ayrıca biri üvey olmak üzere 5 ablası bulunmaktadır. Hüseyin, ailenin en küçük çocuğudur.

- Hüseyin devrimci mücadeleye hangi dönemlerde katıldı?
— Hüseyin'in devrimci mücadeleye sempatizan düzeyinde katkı sunduğunu bilmekteyim. Ben o zaman liseyi bitirmiştim. İstanbul'da değildim. Ailemiz köyde yaşamaktaydı, babam Almanya'da işçiydi. Ben haber aldığımda Mersin'deydim. Cenazesine katılmak için ben ve babam İstanbul'a geldik. Cenazesine yetişemedik. Cenazesinde bulunan abim cenazesinin çok kalabalık bir insan grubuyla kaldırıldığını söylemişti. Hüseyin'in cenazesinin kaldırıldığı gün 6 tane daha cenaze vardı. Bunlardan birisi yanılmıyorsam Halkın Yolu grubundan olan Hasan Kızılkaya isimli devrimcinin cenazesi çok kalabalık bir törenle memleketi Antalya'ya gönderilmişti.

- 2 Eylül Direnişi ve şehadetinden bahsedebilir misiniz?
— Hüseyin'i 2 Eylül günü polis saldırısı başladığında onu en son görenler elinde kazma veya bir kürek olduğunu, bunlarla yapılan gecekondularının yıkılmasını engellemek için polise karşı koymaya çalıştığını söylediler. Nasıl öldüğünü gören yok. Olaylar bittikten sonra morgda Hüseyin'in cesedi teşhis edilmiştir. Hüseyin'in boynunda parmak izi olduğunu söylediler. Sağ yakalanıp elleri ile boğazı sıkılarak, kafasına yakın mesafeden ateş edilerek öldürüldüğü tahmin edilmektedir.


- Mezarı nerededir?
— Hüseyin'in mezarı İstanbul'un Maltepe ilçesi, Gülsuyu mezarlığındadır.

- Cevaplarınız için çok teşekkür ederiz, gerçekten çok bilgilendiriciydi. Size uzun ömürler diliyoruz.

1 Ocak 2017, orijinal materyalden marjinal yazım, noktalama ve çeşitli kelime düzeltmeleri-düzenlemeleri yapılmıştır.