28 Mart 2020 Cumartesi

TKP (M-L) öncesi komünizm şehitleri: Bolşevik TKP'nin şehitleri

Gülsüm Karamustafa'nın Mustafa Subhi ve 15'lerin yolculuğunu temsil eden çizimi (1977). SALT Research Archive 190546.

"Her insan bir gün ölür, ama her ölümün önemi aynı değildir. Eski bir Çin yazan olan Zuma Çien, "Bütün insanlar ölümlüdür, ama bazılarının ölümü Tay dağından da yüce, bazılarınınki tüyden de değersiz olabilir" demişti. Halk için ölmek, Tay dağından da yücedir, ama faşistler için çalışmak ve sömürenler ve ezenler için ölmek tüyden de değersizdir. Çang Zu-teh yoldaş halk için öldü, onun ölümü gerçekten de Tay dağından yücedir." -"Halka hizmet et" Mao Zedung

"Biliniz ki proletarya devrimi, mücadelede gözlerini kırpmadan hayatlarını feda edenlerin yerini dolduracak yeni insanlar yaratır. Bu insanlar başlangıçta daha az bilgili ve daha az eğitilmiş olabilirler, ama kitlelerle sıkı bağları vardır ve aramızdan ayrılmış bulunan dâhilerin yerini alacak, onların davasını sürdürecek, onların yolunu izleyecek ve onların başladığı işleri tamamlayacak yeni insan gruplarını yaratabilirler." -Lenin

TKP şehitleri denince kuşkusuz hepimizin aklına 15'ler, en başta da Mustafa Subhi yoldaş gelir. Subhi yoldaş, gerçekten de halkımızın önderlerinden, yiğit bir komünistti ve ölümü onurla karşıladı. Asla korkmadı, asla kaçmadı ve her gerçek komünistin karşılaşması çok olası olan o sonla karşılaştı. Onun anısı bütün Türkiye komünistlerinin yolunu aydınlatmaktadır.

Peki bunlardan başka TKP'nin şehitleri nedir? Kuşkusuz birkaç isim daha sayılabilir ama bunları sayanların sayacağı isimler genelde Menşevik TKP'den isimler olacaktır (burada şunu belirtelim: Menşevik TKP ile revizyonist olmakla birlikte halk saflarından olan TKP'yi (1922-53) anlıyoruz, sonradan kurulan (1962-1987) modern-revizyonist sosyal-faşist TKP'yi değil). Her ne kadar TKP üyesi veya TKP uzantısı bu örgütlerde kimi isimler kahramanca mücadele edip, bir kısmı cidden komünizm idealine olan inancıyla, bir kısmı da demokrat ve yurtsever ideallerle şehit düşse de (mesela gözaltında kaybedilen TKP'li işçi Salih Bozışık, işkencede katledilen ilerici Hasan Basri Alp vb.) ve bunları TDH'nin halk saflarından devrimci şehitleri olarak kabul etsek de, Bolşevik TKP şehitleri olarak kabul etmiyoruz, edemeyiz. "Cereyana göğüs germek Marksist-Leninist bir ilkedir." (MAO) Bu kişiler cereyana göğüs germe, akıma karşı durma cesaretini gösteremediler ya da o bilince ulaşmadılar. Revizyonist kliği mahkum edip Bolşevik esaslar üzerinde kurulu anti-emperyalist, anti-faşist, anti feodal özü toprak devrimi olan Demokratik Halk Devrimi'ni gerçekleştirme yolunda silahı mücadeleyi örgütleyecek bir TKP kuramadılar.

Burada TKP tarihine değinmek görevi karşımıza çıkıyor. Henüz bitirilmemiş bir yazıdan konuyu açıklayacak bir alıntıyla bu konuya kısaca yaklaşımımızı ortaya koymak istiyoruz:

Esasen TKP, Mustafa Subhi yoldaşın ölümü sonrası yenilmiştir ve dağılmıştır. Farklı bölgelerdeki farklı gruplar hemen hemen neredeyse grup yapısını daha Subhi yoldaş dönemindeyken bile korumuşlardır.
(...)
Mustafa Subhi yoldaşın Kemalistlerce katledilmesi sonrası TKP yine birleştiği üç grup temelinde aynı şekilde dağıldı. Bir süre Komintern tarafından tanınan KP niteliğini THİF alsa da (THİF de Bolşevizm ve oportünizmin sarmaş dolaş olduğu, karma bir partiydi), bu parti de 1922'de sindirilince komünist hareket çöktü. Bakû kanadı (TKF Harici Komite) Türk-Rus antlaşması dolayısıyla lağvedilip (çünkü bu antlaşmaya göre iki taraf da kendi sınırları dahilinde karşı ülke aleyhinde faaliyet yürüten örgütlenmeleri dağıtma kararı almıştı ve bu tanıma TKP de uyuyordu) Gürcistan KP'sine bağlandı. Geriye kalan Aydınlık grubu ise ekonomist-Menşevik iğrenç kuyrukçu bir çizgi izlemeye koyuldu. 1925'de dağınık grupları birleştirip (buna Rum örgütlenmeleri ve Ermeni sol-sosyal-demokrat grupları da dahildi) TKP'yi inşa etmekle yükümlü bir kongre örgütlense de nihayetinde bu çaba azınlıkların çok az bireysel katılımını sağlayıp diğer grupların ise Aydınlık grubu altında birleşmeyi kabul etmesiyle ve nihayetinde Aydınlık grubunun TKP Kongresi niteliğinde toplandı.
Burada bir noktaya değinmek gerekir: Bütün bu kongreler (1920 Bakû, 1922 Ankara, 1925 Akaretler) resmi olarak TKP 1. Kongresi olarak adlandırıldı. Bu TKP'nin başlangıç tarihi konusunda sorunlar doğurmaktadır. Subhi yoldaş ve onun çizgisini savunanlar TKP'nin doğuşunu 10-16 Eylül 1920 tarihleri arasında Bakû'da toplanan ve Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden gelen komünist örgüt ve grupların delegeleriyle meşru olarak toplanan Kongre olarak görmektedir. Şefik Hüsnü'cü oportünistler ve devamcıları ise iki ayrı tarih tutmaktadır: Direkt ŞH vb.'leri tarafından savunulan 1925 tarihi (böylece TKP'nin Mustafa Subhi yoldaş liderliğindeki dönemi yok sayılmaktadır, gerçekten de ŞH oportünisti Subhi yoldaştan hiç hazzetmeyen bir oportünistti) veya Aydınlık gibi "miras açı" grupların savunduğu 1919 tarihi (yani TİÇSF'nin kuruluşu). TİÇSF, daha proletarya nedir onun bile tanımını yapamayan oportünist bir gruptu, yani bu grubun Türkiye'de ilk komünist grup olarak tanınması saçmadır. Yoksa bu yola gidilecekse, İ. Bilen (modern-revizyonist TKP'nin önderi) döneminde de ilk grup 1918'de kuruldu sonra dağıldı denilmektedir, o grubu başlangıç saymak gerekir. Lafzı geçmişken, modern-revizyonist sosyal-faşist TKP de TİÇSF'yi komünist ilan etmiştir ama o Bakû kongresini esas almıştır. Bunun esas sebebi İ. Bilen'in ŞH'den nefret etmesi, o dönemi oportünist görmesidir. Ama 1919'da TİÇSF'de Ethem Nejat yoldaş vb. de vardı (yani partiye tümden revizyonist demiyorlardı), bu konuda buldukları formül şuydu: TİÇSF evet Marksist bir partiydi ama sadece İstanbul merkezliydi, esas Tüm-Türkiye partisi olarak tüm grupları birleştirdiğinden TKP kabul edilmelidir. Yani kısaca, TKP'nin başlangıç tarihi meselesi oportünistlerle Marksistlerin konumunu tayin eden bir meseledir. Biz Marksistler bu yüzden TKP'nin kuruluşunu 10-16 Eylül 1920 kongresi olarak kabul ediyoruz.
Bundan sonra TKP esas olarak kongre toplamamıştır. 1926 ve 1932 yıllarında "TKP Aktifi Konferansları"ndan 1932'deki Konferans sonradan İ. Bilen TKP'si dönemi (4.) Kongre kabul edilmiştir. Bu yüzden onlar 12 Eylül sonrası 1983'de düzenledikleri Kongre'ye 5. Kongre demişlerdir. Bir de Pavli Adası'nda sonradan Troçkistlikle suçlanan (gerçekten Troçkist olup olmadıkları meselesi bir yana [zira bu Kongrenin bugüne ulaşan bir belgesi yoktur] bu grup Türkiye'de bir sosyalist devrim yapılmasını istemiş (?), aldığı konumlarla da ŞH kliğinden sözde sol özde sağ daha gerici bir konumda kalmıştır) grubun Kongresi vardır (1929 Haziran). Bu grup bir dönem "Muhalif TKP" diye bilinen bir grup olarak var olmuştur ve Türkiye'de bazı Troçkistler (Devrimci Marksizm) bu kongreyi "Stalinizme karşı ilk devrimci atılım" olarak savunmaktadır. Yine TKP (İşçinin Sesi) grubu da (bu grubun da aslen adı TKP'dir, TBKP kurulduktan sonra isim boşalınca bunlar kendi kongrelerini toplayıp isimlerini TKP yaptılar ama kimse umursamadı) bu Kongre'yi Troçkist değil, tasfiyeciliğe karşı devrimci bir duruş olarak nitelendirmiştir.
TKP'nin tarihi tevkifatlar tarihi olmuştur. İlk tevkifat 1925'de gerçekleşmiştir (önceki dönemin cinayet ve tutuklamalarını saymıyoruz) ama ilk önemli tevkifat 1927'de, 1926 Viyana Konferansı ile ŞH kliğinin Türkiye'deki adamı olarak atanan ama sonradan kavgadan kaçıp polise yoldaşlarını bildiren Vedat Nedim Tör sayesinde gerçekleşmiştir. Sonraki 1929 ve diğer tevkifatlar sürecinde TKP hep çökmüş ve sonra tekrar toparlanmaştır. 1946'da 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası oluşan konsensus sürecinde TKP legale çıkma girişiminde bulunmuş ama klikçilik bu süreçte de baş göstermiş, ilk kurulan Türkiye Sosyalist Partisi ŞH kliğinin önderliğini kabul etmeyince ŞH kliği de Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi'ni kurmuş, aynı yıl ikisine de tutuklamalar başlamıştır. Son önemli tevkifat, 1951'de Nazım Hikmet'in yurt dışında kafadarı İ. Bilen'le başlattığı inisiyatifle birlikte daha çok legal alanlara dönük bir yarı-legal/illegal çaprazı bir örgütlenme sürecine girişilmiş ama Sevim Tarı'nın yakalanmasıyla başlayan tutuklamalar sonrası o dönemin bilinen solcu aydınları ve 1950'de afla salınan 1946 sürecinin tutuklularını da kapsayacak büyük bir TKP tutuklamasıyla sonlanmıştır. Bu tarihten sonra TKP bitmiştir. Dava sürecinde salıverilenlerin bir kısmı soluğu yurt dışında almış, grup kavgasına düşüp kafadalarını toplayıp rakiplerini tasfiye etmiş ve yurt dışında kendisine TKP-Dış Büro ismini vermiş, sonradan da direkt (hakkı olmayan) TKP ismini kullanmaya başlamıştır.
Bu sürecin özü, kısaca TKP tarihi budur.

Bugün Mustafa Subhi yoldaşı savunduğunu iddia eden bir parti hangi şehitleri sahiplenmelidir?


A) Ekim Devrimi'nin müdafaasında can veren Türkiyeliler

Mustafa Subhi yoldaş, Türkiyeli esirlerden teşkil ettiği bir Kızıl Rota ile Beyazlara karşı savaşmış, özellikle Çekler'e karşı mücadelede yer almıştır. Bu mücadelede Sovyet devriminin müdafaasında kızıl rotada şehit düşen bütün isimleri bilinmeyen şehitler, komünizm şehitleri olarak Türkiye ve T. Kürdistanı'nın öncüsü olan Proletarya Partisi'nce "TKP öncesinin komünizm şehitleri" olarak sahiplenilmeli ve onurlandırılmalıdır. Bu uğurda isimleri ve sayıları bilinmeyen bu kızıl orducuların anısı, halk ordusunun saflarında uzun süreli halk savaşının ilk safhası olan köylü gerilla savaşını yürüten savaşçıların mücadele azmini biliyor.

B) TKP'nin kuruluşu sonrası mücadelede can veren TKP ve Kızıl Alay üyeleri

B1) Zangezur şehitleri

Mustafa Subhi yoldaşın Türkiye'ye ilk dönme girişimi esasen Kızıl Alay ile olmuştur lakin bu süreçte Zangezur'da karşı-devrimci Daşnaksütyun kuvvetleriyle çatışmalar yaşanmış ve bu çatışmalarda 11 kızıl alaylı şehit düşmüştür. Bilinir ki, devrim süreçlerinde devrim ordularında bir komünist olmasa da devrime hizmet eden ve orduya girenler olur, bir de komünist olup orduya girenler. Bunlar genelde ordu içinde komünist grup kurar ve ordudaki askerleri sadece komünizme hizmete değil, direkt komünizme kazanmaya çalışırlar. Bunlar devrimci durumlarda safların genişlemesinde görülür (mesela Rusya'da İşçi-Köylü Kızıl Ordusu, mesela Çin'de Çin Halk Kurtuluş Ordusu). Bunların hepsi de direkt olarak komünisttiler diyemeyiz ama devrime ve komünizme hizmet eden askerlerdiler ve bu yüzden "TKP dönemi Kızıl Ordulu komünizm şehitleri" olarak anılmalı ve sahiplenmelidirler.

Bu üstteki iki örneğe dair bu şekildeki perspektif normalde değinilmiş ve hareketin bir yayınında da ifade edilmiştir.[1] Yine de bu konuda henüz yeterince bir sahiplenmede bulunulmadığı belli oluyor. Bu tavır aşılmalıdır.

B2) Yusuf Kemâl

Bu yoldaşın da yaşamına dair pek bir bilgi elimizde yok, Süleyman Nuri'nin anılarında bu yoldaşın, Subhi yoldaşın yolculuğundan önce gönderildiği ama Kars kalesinde Karabekir'in hışmına uğrayıp öldürüldüğünden bahsedilmektedir.[2] Elimizdeki kaynaklar ve bilgimiz doğrultusunda yoldaşa dair elimizde başka bir veri yoktur. Bu kişinin bir an Kürt Maksut'un yol arkadaşı olduğu düşünülebilir ama altta vereceğimiz alıntılarda Maksut yoldaşın yol arkadaşının Bekir Çavuş isimli birisi olduğu ifade edilmektedir. Yine Nedim Âgâh yoldaşın yol arkadaşı olmadığını Kars'ta öldürülüşünden anlıyoruz.

B3) 15'ler

15'ler üzerine çok daha detaylı bir inceleme elbette ki gereklidir (zira bu yoldaşların bir kısmına dair maalesef geniş bilgi yoktur) ama 15'ler zaten yeterince bilindiğinden, dolayısıyla ek olarak zaten "sahiplenilmeli" demeye gerek olmadığından ve bu yazının amacı olmadığından dolayı bunu geçiyoruz.

B4) Maria Subhi

Bu yoldaşın tam olarak doğum, ölüm vb. konularda şu andaki bilgiler tam değildir. Rusya'da Subhi'nin tanıdığı ve katip olarak yanına aldığı, sonradan evlendiği birisidir (dönüşte de konumu sekreterlik olarak geçmektedir).

Bu yoldaşın kimliğine dair farklı kaynaklarda farklı ifadeler geçer. Ahmed Cevad, Yahudi olduğunu söylemektedir.[3] Kimi Azerbaycan'dan ikincil ve üçüncül anlatımlarda Bakû Rusu olduğunu da işittik. Bu yoldaşa dair başka çelişkili bilgiler de vardır. Mesela, Subhi yoldaşı Kırım döneminden tanıyan birisi Bakû'da Vanda isminde Polonyalı bir kadınla evlendiğini söylemiştir.[4] İbrahim Topçuoğlu, Rusya Türkü olduğunu ve isminin Semiramis (ki kendileri ona Semra diye hitap ediyorlarmış) olduğunu yazmıştır,[5] ki bu gerçek değildir. Kendisini Kırım'dan tanıyanların şahitliği belki de Subhi'nin Rusya'da birden fazla kişiyle evlendiği (ve evliğinin bilinmeyen sebepler yüzünden bozulduğu) şeklinde yorumlanabilir (ki bizce bu çok zayıf bir ihtimaldir), ya da bu yoldaşın farklı isimler kullandığı şeklinde de anlaşılabilir. Her halükarda bilinen odur ki, Subhi yoldaşla birlikte son yolculuğuna çıkan kişi Maria'dır. Bu yoldaş, Yahya Kahya'nın adamlarınca el konulmuş, Rizeli kabadayılara satılmış ve defalarca tecavüze uğradıktan sonra ya öldürülmüş, ya da intihar etmiştir. Maria yoldaşın kanları, Kemalistlerin ve tetikçilerinin ellerindedir.

B5) Nedim Âgâh ve yol arkadaşı

Eczacı olan bu yoldaş, Subhi yoldaşın katliyle aynı dönemlerde veya katlinden sonra (tutuklanışını 20 Ocak 1921 tarihli basın veriyor), tıpkı Subhi yoldaşa yapılan örnekteki gibi, güya deniz üzerinden sınır dışı edilme bahanesiyle denize çıkarıldığı haberi yayılmış, lakin katledilip Karadeniz'e atılmıştır. Bu yoldaşın ölümü ilk defa Pavloviç'in Komünist Enternasyonal dergisindeki 1921/17 sayısında Subhiler hakkında yazdığı yazıda son dakika gelen bir haber olarak geçiyor. Pavloviç'in bu yazısında geçen Ahmed Cevad'ın mektubu daha önceden çeşitli kereler çevrilip kullanılmıştı ama Pavloviç'in yazısı tam haliyle ilk defa (derginin Almanca versiyonundan çevrilerek) Aydınlıkçılar tarafından basılmıştı. Lakin burada şöyle bir sorun vardı, orijinal Almanca versiyonunda mı hatalı uyarlanmıştı, yoksa çevirenden kaynaklanan bir sorun muydu bilemeyeceğimiz bir meseleden dolayı "Nadir Agaha" diye isim Türkçeleştirilmiştir.[6] Oysa ki orijinal Rusça yazıda "Nadim Agayha" diye geçmektedir.[7] Bu cinayeti daha sonradan farklı kaynaklar da işlemiştir.

Aslında bu örnek bile, Mustafa Subhi yoldaşın katledilmesi üzerine sonsuz tartışmalar yaratanlara cevap niteliğindedir. Subhi'yi "İttihatçılar'a garezi vardı diye İttihatçılar katletti" diyerek olaydan Kemalistleri aklamaya çalışanlar, buna ne diyor sizce?

Mustafa Subhi'yi İttihatçıların öldürdüğünü savunan Yavuz Aslan, aktardığı bazı yazışmalar ve istihbarat raporlardan Nedim Âgâh'ın öldürülmediğini iddia ediyor. Yazarın karışık verdiği bu yazışmaları sırasıyla burada koymakta yarar vardır.

Ülkeye doğru yola çıktığına ve Giresun'a geldiğine, oradan da Ankara'ya geçmek üzere yola çıktığına dair çekilen telgraf şöyledir:[8]

Müdafaa-i Milliye Vekâleti'ne
Trabzon
26/12/36 [26 Aralık 1920]
1- Dün 25/12/36'da Tuapse'den Giresun'a bir motorla gelen Mustafa Suphi adamlarından eczacı Nedim Agâh'ın Giresun'a çıktığı ve Ankara'ya gitmek üzere Bahr-i Cedit Vapuru'yla İnebolu'ya hareket ettiği Giresun mıntıka kumandanlığından bildirildiği maruzdur. Müdafaa-i Milliye Vekâleti'ne ve Şark Cephesi Kumandanlığı'na arz edilmiştir.
3. Fırka Kumandanı
Nuri

Müdafaa-i Milliye Vekâleti durumu 29 Aralık 1920'de BMM Başkanlığı'na bir tezkere ile bildirmiş ve Mustafa Kemal'e yapılacak muameleyi sormuştur:[9]

BMM Riyâset-i Celile'sine
29/12/36 [29 Aralık 1920]
Tezkere
25/12/36 tarihinde Tuapse'den Giresun'a bir motorla gelen Mustafa Suphi adamlarından eczacı Nedim Agâh'ın Ankara'ya gitmek üzere Giresun'dan Bahr-i Cedit Vapuru'yla İnebolu'ya hareket ettiği Üçüncü Fırka Kumandanlığı'ndan mevcut şifreli telgrafla anlaşılmakla, hususî malumatla ifa-yı muktezası ricasıyla maruzdur.

Mustafa Kemal'in ne cevap verdiğini saptayamamakla birlikte Yavuz Aslan, devamında önce tutuklanıp[10] sonra da "sınır dışı edildiği" bilgisini vermektedir.[11]

Ülkeden çıkarıldığına dair ilk yazışma şudur:[12]

12. Fırka Kumandanlığı'na
Karargâh
1 / 2 / 37 [1 Şubat 1921]
1. Türk komünistlerinden Mustafa Suphi ve onüç refikinin Bakû'da bulundukları esnada, Sibirya ve Türkistan'dan avdet eden Osmanlı üsera-i askeriyesiyle [esir askerleriyle -TÖ], diğer teba-i Osmaniye haklarında suver-i muhtelife [farklı suretler -TÖ] ile şipoyan ve tecavüzatta bulunduğu ve birçok bîgunahların idamıyla üseramızın sefalet ve perişaniyetlerinin temadisine mucip olduğu [sürmesine sebep olduğu -TÖ] hakkında memleket efkârında aleyhlerine hasıl olan kanaatin ve infialin neticesi olarak Mustafa Suphi ve rüfekası Erzurum'da ve güzerahtaki ahalinin heyecanlı tezahüratı karşısında kalmış, aynı nefret ve galeyyan Trabzon'da da toplanan bir cemiyyet tarafından da izhar edilerek hiçbiri şehire sokulmamak ve yolcular memleket halkının bu nefret adem-i kabulü karşısında daha ziyade kalamayarak derhal kiraladıkları bir motora rakiben sahilden açılmışlardır. Hükümetin ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin tedabir-i sayesi ile canları mahfuz kalmıştır.
2. Giresun'a çıkan komünistlerden eczacı Nedim Agâh ve diğer refiki polis tarafından mevkufen Giresun'dan vapurla memleket haricine ihraç edilmiştir.
3. Mustafa Suphi Kafilesi'nden Maçka'da hastalanıp kalan Mehmet Emin ile Süleyman Sami'nin Türkistan'daki hidmet-i mezkûreleri [zikredilen hizmetleri -TÖ] hakkındaki müteaddit zevatın [birçok kişinin -TÖ] şahadetlerine binaen mûmaîleyhüma [adı geçenler -TÖ] halk tarafından serbestiye mazhar olunmuşlardır.
Şark Cephesi Kumandanı
Kâzım Karabekir

Ülkeden çıkarıldığına dair ikinci yazışma şudur:[13]

Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti'ne
Kars
2/3.2.37 [2-3 Şubat 1921]
1. Bakû'da Türk üserası ve diğer Osmanlı tebası haklarında zulm ve tazyikattan ve telkinat-ı muzırrasından dolayı Erzurum'da ahalinin hakaret-i tezyifine uğrayan Mustafa Suphi ve 13 refiki Trabzon'da şehir haricinde toplanmış olan halkın tezahürat-ı şedidesi karşısında şehre girmeyerek, seyahatine de devam edemeyeceğini de anlayarak alelacele isticar ettiği bir motora rakiben Rusya'ya avdet etmek üzere 28/1/37'de sahilden açılmışlardır. Mezkûr kafileden olup Maçka'da hastalanarak kalan Mehmet Emin ve Süleyman Sami'nin Türkistan'daki hidemat-ı milliyelerini bilen ve takdir eden birçok kimselerin telkinatı ile mumaileyhümayı serbestiye mazhar kılmıştır. Keyfiyet Tiflis, Erivan ve Bakû'daki mümessillerimize bera-yı malumat bildirilmiştir. Giresun'a çıkan komünistlerden eczacı Nedim Agâh ile diğer bir refikinin de polis tarafından mevkufen vapurla memleketten ihraç edildiği 3. Fırka Kumandanlığı'nca bildirilmiştir.
2. Büyük Millet Meclisi Riyâseti'ne, Dahiliye, Hariciye, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti'ne, Müdafaa-i Milliye Vekâleti'ne yazılmıştır.
Şark Cephesi Kumandanı
Kâzım Karabekir

Daha geç bir tarihten 13. Fırka Kumandanı'nın Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti'ne çektiği şifre telgrafta Nedim Âgâh'ın Batum'da olduğu ifadesi geçmektedir:[14]

Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti'ne
Trabzon
2 Temmuz 37 [2 Temmuz 1921]
1- Rize şubesinin mevkufen aldığı malumata nazaran Batum'da bulunup, ilk fırsatta kayık ve motorla Türkiye'ye geçmek isteyen komünistlerin isimleri: Batum Grubu Reisi Süleyman Nuri'dir. Evvelce mülâzım-ı evvel rütbesinde bulunan mumaileyh katib-i umumîdir. Âzâları Selahattin Batum'da Münteşir İştirak gazetesi Sermuharriri, Ali Rıza Muavini, Nurettin, Trabzonlu Hafız Mehmetoğlu Faik, Selanikli Feyzullah, İzmirli Ahmet Mithat, İsmail, Kadir, Lütfü, Naci, Salih Zeki, Mehmet Ali, İaşe Komiseri Şevki, Artvinli Ahmet Çakır, Nedim Agâh'tır.
2- Bakû'dan hareketle Tiflis'e gelen üç kişilik diğer grubun reisi Abdullah, katib-i umumisi Mesut Zeki'dir. Diğerlerinin esamesi grubun Batum'a musavallatında öğrenilecektir. Bunlardan maada Bakû'da Şark Şûrâları tarafından bir buçuk aylık müddet-i tahsiliyeyi bir komünist kursu açılmıştır. İlk yetiştirilmiş Üsera-i Osmaniye'den doksan beş kişi Anadolu'ya sevk olunmak üzeredir.
13. Fırka Kumandanı

Oysa ki böyle bir raporda isminin geçmesi demek, illa ki bu bilgi doğrudur demek değildir. Kaldı ki, istihbaratın nasıl alındığı belirtilmiyor ve "mevkufen aldığı malumat" diyor. Bu birinci elden bir tanıklık mıdır? Duyum mudur? Buna karşılık o dönem Batum'da olan Ahmed Cevad, bilindiği üzere anılarına ek olarak yazdığı ve ölümünden sonra yayınlanan yazıda "eczacı" dediği Nedim Âgâh'ın "hastalandığını""hava değişimi için Batum'dan Trabzon'a geçtiğini" ama "burada süngülenip denize atıldığını" yazmıştır.[15] Yine üstteki telgrafta "Batum Grubu Reisi" denilen Süleyman Nuri de, anılarında 3 yerde Nedim Agah'ın öldürüldüğünü yazmıştır.[16] İki kişi de (hele ki birisi sonradan Kemalistlerin safına dönen Ahmed Cevad), yıllar sonra niye bu konuda yalan desinler? Dahası, ölmeyip de Batum'a dönseydi, bu kişiden bu şekilde bahsetmelerinin imkanı var mıdır?

Aksi yönde kesin bir belge ortaya çıkmadıkça Nedim Âgâh üzerinde gereksiz tartışmalara girmek anlamsızdır. Nedim Âgâh yoldaşı Kemalistler alçakça katletmiştir ve onun ölümüyle Subhi yoldaşın ölümünün bu kadar benzerliği bile, Subhi yoldaşın cinayetine ışık tutmaktadır.

Maalesef ki, Nedim Âgâh yoldaşın "refiki" denen yol arkadaşına ne olduğunu bilmiyoruz, ismi de geçmediğinden dolayı kesin bir çıkarımda bulunamıyoruz. Nedim yoldaşın akıbetinden yola çıkarak, bu yoldaşın da ya aynen öldürüldüğünü, ya da bir sebeple Nedim yoldaşla aynı kaderi paylaşmadığını tahmin edebiliriz ama ikinci ihtimal, telgraflarda da birlikte "sınır dışı edildiklerinden" söz edildiği için bizce daha zayıftır.

B6) Osman Topçuoğlu

Osman Topçuoğlu

Bu yoldaşı Mustafa Subhi yoldaşın ölümünden sonraki süreçte Stravropol'da tifodan yattığı hastanede kaybettik.[17] Kardeşi İbrahim Topçuoğlu'nun yazdığı Neden İki Sosyalist Partisi isimli 3 ciltlik kitabın ilk cildinde kendisine var olmayan konumlar biçiliyor. Bu kitap birçok hata içermektedir ve bunların önemli bir kısmı hatalı bilgi, çarpıtma ve yalandır. Araştırmacı Mete Tunçay, bu kitaptaki birçok yanlışlığı da ortaya koymuştur. Yani kendisinin böyle bir konumda olmadığı açıktır. Yine de, Subhi yoldaşın grubuyla ilişkili olduğu da yayınlanan başka yayınlardan da anlaşılmaktadır. Bu yüzden yine şehit olarak kabul edilmesi doğru olandır.

B7) Kürt Maksut

İsmail Bilen dönemi TKP'sinde ismi hatalı olarak Mesut[18] diye zikredilen bu yoldaş, Subhi yoldaştan sonra şehit düşmüştür. Başka bir partili ile ülkeye parti işi için gönderilen yoldaş, üzerinde ele geçen komünist beyannameler ve talimatnameler yüzünden Kazım Karabekir tarafından idama yollanmıştır. Kendisini idam edenlere karşı yoldaşın tutumu, katillere "Toprağa dökülen kanlarımdan kızıl inkılap çiçekleri açacaktır" diyerek darağacına çıkmak ve darağacında "Yaşasın Türkiye Komünist Fırkası!"[19] diye son sözlerini söyleyerek onu idam edenlerin yüzüne partisine olan bağlılığını ilan etmek olmuştur. Yoldaşın hakkında pek bilgi olmadığından, hakkında iki anlatıyı buraya koyacağız.

İlki şöyledir:[20]

(...)
KAHRAMAN MAKSUT YOLDAŞ
Aslen Muş taraflarından harbi umumi zamanlarında jandarma karakof kumandanlığında bulunmuş ve bilâhere esir düşmüştür. Maksut yoldaş esaret zamanında Subhi ile beraber çalışmış Parti tarafından kızıl alaya teşkilâtçı olarak gönderilmiş ve orada parti teşkilâtının başında çalışmış bir arkadaştır.
Parti Maksut yoldaşın yetişkenliğini, faallik ve kabiliyetini, inkilâba ve partiye tam merbutiyetini göz önüne alarak teşkilât yapmak üzere kendisini şark vilayetlerine gönderdi. Bekir çavuş isminde bir yoldaşta onunla birlikle ve ona yardımcı olarak gönderilmiş idi. Fakat daha faaliyet yapma imkânını bulamadan, her ikiside, Karstan türk burjuvazisinin kanlı pençesine düştüler. Türkiye amele sınıfının ve emekçi kütlelerinin kurtuluşu uğrunda seve seve canlarını veren ölümü hakıkî bir inkilâpçiye yakışır bir tarzda karşılayan kahramanlarımızdan Maksut yoldaşın büyük şahsiyetinde görüyoruz. O, kendisini ve arkadaşlarını bekleyen akibeti evvelceden sezmiş gibi pençesinden kurtulamayacakları, ölümden hiç değilse kendi kavga ve mefküre yoldaşını kurtarma, amele sınıfının kavga saflarında hiç değilse arkadaşının yer almasını temin etmek için kendisini feda eden bir kahramandır.
Daha yolda iken üzerlerinde yakalandığı takdirde onların idam sehpasına sürükleye bilecek tekmil vesikaları kendisi alıyor; yoldaş Bekire yakalandıkları takdirde kendisini evvelce tanımadığını, ancak yolda rastladığını söylemesini tenbih ediyor. Yakalanınca da tahammül edilemez iskecelere rağmen arkadaşını ele vermiyor sabunlu ipe seve seve boynunu vermek suretile arkadaşını kurtarıyor. Burjuvazi cellatları karşısında, idam sehpasına götürülürken ve sabunlu ip boynuna geçirilirken Maksut yoldaş gösterdiği cesaret, mefküreye ve partiye tam bağlılık onu bu sıralarda görmüş ve buna şahit olmuş binlerce emekçi kalbini teshir etmiş ve onlara sınıfımızın kahramanlarını tanıtmıştır.
Onbeş kahraman ve Maksut ayni partinin, ayni sınıfın evlâtları olarak ayni sınıf ve mefküre için, ayni kahramanlıkla can verdiler.
Kara Denizin kara sularına gömülü onbeş kurbanın ve Karsın bir çukuruna atılmış Maksudun mezarı bizim sınıfımızın ve memleketimizin yoksulluk içinde azap çeken emekçilerinin kalplerindedir.
Bu inkılâp kahramanlarının ölümü şüphesiz sınıfımızın acıklı bir ziyaıdır. Fakat onlar geride kalan Türk komünistlerine inkilâba giden yolu sarsılmaz bir tarzda göstermiş bulunuyorlar. Biz bu yolda onların yollarından ve onlar gibi yüzbinlerce can vermiş olanların yolundan cesaret ve imanla yürüyoruz ve yürüyeceğiz.

İkincisi de şöyledir:[21]

(...)
Subhi yoldaş kendisi Türkiyeye gitmezden evvel şark vilayetlerine de Kürt Maksut isminde bir ajitatör göndermişti. Onu dahi Subhi hadisesinden sonra idam etmişler (iyi hatırlamıyorum galiba Erzurumda). Bu yoldaş öldürülürken: "toprağa dökülecek kanlarından kızıl inkılâp çiçekleri açacağını" söylemişti... Aradan tam on beş sene geçti. Ulu ölülerimizin yalnız "toprağa dökülen kanlarından değil", fakat Kara denizin kara dalgalarına karışan kanlarından kızıl çiçekler yetiştiğini memnuniyetle görüyoruz.
Yoldaşlarımızın öldürülmeleri hadisesi, o vakit dahi bizi ağlatmamış, ancak gayiz ve intikam duygularımızı şiddetlendirmişti. Şimdi de bu satırları şikâyet için yazmıyoruz, yalnız onların kıymettar hatıralarını takdis bahanesi ile nefret ve lânetimizi katillerin ve cihan burjuvazisinin yüzüne bir defa daha tükürmek için yazıyoruz. Bunlar bizim için çok büyük ziya olmakla beraber yeni nesil bundan ürkmemeli, belki ders almalı ve zamanı gelince de düşmanlarla o kadar katiyet ve azimle hesaplaşmalıdır.

Sonuç


Mustafa Subhi yoldaş ve onun Bolşevik TKP'sine proletarya hareketi her daim sahip çıkmıştır. Mesela, İbrahim yoldaş şöyle demiştir:[22]

"[Aydınlık'ın revizyonist tezlerinden bir dizi alıntı yapılıp devamla:]
TKP hakkında, Program Taslağı'nda söylenen şeyler bunlar. Bu görüşlere birkaç bakımdan katılmıyoruz.
Bir kere Taslakta, TKP hakkında ileri sürülen görüşler, akıl almaz çelişkilerle doludur. Yuvarlak ve demagojik ifadeler bir yana bırakılırsa, TKP hakkında söylenen olumlu şeyler, onun "mükemmel bir komünist hareket" ilân edilmesine yeter de artar bile. "Leninist bir örgüt" olmak, "Marksizm-Leninizme bağlı kalmak", "proleter enternasyonalizmine daima bağlı kalmak", "oportünizm ve Troçkizm gibi ihanet akımlarıyla durmadan mücadele etmek", son derece mükemmel bir komünist hareketin nitelikleridir.
Fakat, yine Program Taslağı'na göre, TKP'ni oportünist ve revizyonist bir parti ilân etmemek mümkün değildir. "Marksizm-Leninizmi yurdumuz şartlarıyla yaratıcı bir şekilde kaynaştıramamak", "yığınlar içinde kök salmayı başaramamak", otuz küsur yıllık legal ve illegal faaliyet dönemi boyunca "yığınları silahlı mücadele yolunda seferber edememek ve halkın silahlı gücünü yaratamamak", "Leninist örgütlenme esaslarını uygulamamak" ve bütün bunlardan dolayı da "çökertilmek", su katılmamış bir revizyonist hareketin nitelikleridir.
Bir parti, bir yandan revizyonizmin ve oportünizmin bütün hastalıklarıyla sakatlanmış olacak, öte yandan, bu parti "Marksizm-Leninizme bağlı kalmış" olacak, "oportünizmle mücadele etmiş" olacak, "Leninist parti" olmakta devam edecek. Bu, en hafif deyimi ile, Marksizm-Leninizm'in ne olduğunu, oportünizmin ne olduğunu, Leninist partinin ne olduğunu anlamamaktır. "Ülke şartlarıyla kaynaşmayan", ondan kopuk bir "Marksizm-Leninizm"! "Yığınlar içinde kök salmayı başaramayan", "Leninist örgütlenme esaslarını uygulamayan", "teori ve pratiği kaynaştıramayan" bir "Leninist parti"!
Çoğu zaman halkın silahlı mücadelesi için şartların son derece elverişli olduğu otuz küsur yıllık mücadele döneminde, "yığınları silahlı mücadele için seferber edememek ve halkın silahlı gücünü yaratamamak", "teori ile pratiği kaynaştıramamak", "yığınlar içinde kök salamamak", "Leninist örgütlenme esaslarını uygulamamak", "burjuva iktidarların ağır baskı ve takibini altedememek" ve "çökertilmek"; buna rağmen "oportünizmden" azade olmak, üstelik "oportünizmle durmadan mücadele etmiş" olmak! Bunlar aklın alacağı şey değildir. Miras hesaplarıyla bu denli vahim çelişkilere düşmek, bir komünist harekete asla yakışmaz!
TKP hakkında, şahsi görüşlerim şunlardır: TKP, M. Suphi yoldaşın önderliği altındayken Leninist bir partiydi. M. Suphi yoldaşın Kemalistler tarafından hunharca katledilmesinden sonra, partinin önderliği revizyonistlerin eline geçmiştir. Şefik Hüsnü, otuz yıllık önderliği boyunca, revizyonist bir çizgi izlemiştir. Şefik Hüsnü’nün önderliğindeki TKP, bir müddet, Türkiye’de devrimi “sosyalist devrim” olarak tespit etmiş ve bunu da Kemalist iktidardan beklemiştir.
Daha sonra "sosyalist devrim" şiarından vazgeçmiş, fakat bu kez de aynen Menşeviklerin mantığıyla, Kemalist iktidarın demokratik devrimin görevlerini tamamlamasını ve sosyalist devrim için yolu düzlemesini beklemeye koyulmuştur. TKP, köylülerin devrimci rolünü reddetmiştir. İşçi sınıfı önderliğinde, köylülere dayanarak demokratik halk devrimini başarmayı ve durmadan sosyalizme geçmeyi, yani Marksist-Leninist kesintisiz ve aşamalı devrim teorisini reddetmiştir. Ülkemizin somut gerçeği ile Marksizm-Leninizm'in teorisini birleştirememiştir.
İşçi-köylü ittifakı yerine, sürekli olarak burjuvaziyle ittifakı ön plâna çıkarmıştır. Silahlı mücadele yolunu reddetmiştir. Kemalist iktidara kölece bir bağlılık göstermiştir. Refik Saydam hükümetini destekleyecek kadar Marksizm-Leninizm'den uzaklaşmıştır. Kemalist iktidarın, bütün azınlık milliyetlere, özellikle Kürt milletine uyguladığı amansız milli baskıyı, hatta kitle katliamlarını tasviple karşılamıştır. Mustafa Suphi yoldaşın ölümünden sonraki otuz yıllık dönemde TKP, bir reform partisi olmaktan ileri gidememiştir. Şefik Hüsnü'nün yazıları, Marksizm-Leninizm'in alfabesi sayılacak en ilkel gerçekleri bile çiğnemektedir (Bak: Seçme Yazılar, Ş. Hüsnü, Aydınlık Yayınları).
TKP'nin çökertilmesi, revizyonist çizgisinin kaçınılmaz sonucudur [bunu daha sonradan Aydınlık revizyonistleri "TKP devrim yapamadı bu yüzden revizyonisttir diyorlar" şeklinde tahrif etti –BN]. Yakup Demir, Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı gibi kaşarlanmış revizyonistlerle Mustafa Suphi yoldaşın ölümünden sonra TKP'nin izlediği çizgi arasında hiçbir fark yoktur. Gerek ideoloji ve politikası itibarıyla, gerekse örgütsel olarak TKP, Y. Demir, M. Belli, H. Kıvılcımlı revizyonistlerinde devam etmektedir. Yakup Demir kliği, Mustafa Suphi yoldaşın önderliğindeki TKP'nin çizgisine gerçekten ihanet etmiştir, ama TKP'nin daha sonraki çizgisini olduğu gibi devam ettirmektedir.
TKP mirasçılığı havada bir iddiadır. Bir komünist hareket, M. Suphi yoldaşın önderliğindeki TKP'nin mirasçısı olur, TKP saflarındaki militan işçi-köylü-aydın üyelerin kafalarında ve yüreklerinde taşıdıkları komünizm davasına derin inancın mirasçısı olur ama, TKP önderliğinin revizyonist çizgisinin mirasçısı olamaz.
Program Taslağı, "ne şiş yansın, ne kebap" mantığıyla kaleme alınmıştır."

Yine:[23]

"Şafak revizyonistleri TKP'nin, M. Belli'ye, H. Kıvılcımlı'ya ve Yakup Demir'e layık revizyonist geçmişinin mirasçılığını da kimseye bırakmıyor. TKP konusundaki görüşlerimizi de ayrı bir broşürde ele aldığımız için burada üzerinde durmuyoruz. Kısaca belirtelim ki, TKP, Mustafa Suphi yoldaşın ölümünden sonra, kesin sağcı ve revizyonist bir çizgi izlemiştir. Partinin önderliğini ele geçiren Şefik Hüsnü, Kemalistlerden sosyalist devrim yapmalarını bekleyecek kadar Marksizm-Leninizm’den uzaklaşmıştır.
Şefik Hüsnü önderliğindeki TKP, köylülerin devrimci rolünü asla kavramamıştır; işçi-köylü ittifakını asla kavramamıştır; daima burjuvaziyle ittifak kurmaya çalışmış ve daima da bunun cezasını çekmiştir, ama bu cezayı işçi sınıfımıza ve yoksul köylülerimize de çektirmiştir; Şefik Hüsnü önderliğindeki TKP, Kemalist iktidara sonsuz bir sadakat beslemiştir; silahlı mücadele yolunu reddetmiştir; önce Kemalist iktidarın tedrici devletleştirmeler yoluyla sosyalizme (!) varmalarını beklemiş, sonra da hayal kırıklığına uğrayarak Kemalistlerin sosyalist devrim için şartları olgunlaştırmasını beklemeye koyulmuştur; Kemalist iktidarın azınlık milliyetlere yönelen zulüm ve baskılarını alkışlamıştır.
Bu miras, bizim aç gözlü miras düşkünü bezirgânlara pek yakışıyor. TKP mirasında, kendi revizyonist tezlerini destekleyecek pek çok şey bulacaklarına eminiz. Fakat, komünizm davasına gerçekten bağlı bir hareket böyle bir mirası reddeder. Biz Mustafa Suphi yoldaşın ve onun önderliğindeki TKP’nin mirasçısıyız. Komünizm davasına, devrimci yürekten bağlı, ama revizyonist önderlik yüzünden inançları ve enerjileri yanlış yollara kanalize edilmiş işçi, köylü ve aydın kadroların, subjektif olarak kafalarında ve yüreklerinde taşıdıkları "devrim" ve "komünizm" ateşinin sarsılmaz inancının mirasçılarıyız."

Evet, Mustafa Subhi yoldaş ve TKP'si sahiplenmiştir ama bugüne kadar diğer yoldaşların sahiplenilmesinde atıl kalınmıştır. Sadece 15'ler değil, Rus devriminin müdafaasında enternasyonalist mücadelede şehit düşenler, Zangezur'da 11 şehit, Yusuf Kemâl, Maria, Nedim Âgâh ve yol arkadaşı, Osman Topçuoğlu, Kürt Maksut da sahiplenilmelidir. Bolşevik TKP'nin sadece sayısı bilinen asgari 31, ihtimaldir ki 32 şehidi vardır. Bolşevik TKP'nin bize mirası budur.

Komünizm şehitlerimiz kavgamızın kızıl bayraklarıdırlar. Onlar, bizim herkesin gözü önünde yükseklere çektiğimiz proletaryanın ihtilalci kızıl bayrağına rengini kanlarıyla verdiler. Bu zamana kadar proletarya hareketi, komünizm şehitlerinin bir kısmına dair layığıyla bir eğilim göster(e)medi. Bu bir eksikliktir, herkesin gözü önünde göndere çektiğimiz kızıl bayrağın üstünde birkaç ufak lekedir. Onun kızıllığını bozan bu lekeleri ciddi ve titiz bir çalışmayla söküp atmalıyız. Bundan sonra komünizm şehitlerine, Bolşevik TKP'nin ihtilalci şehitlerine gereken önemi göstermeliyiz. Göğsümüzün kafesinden yüreğimizi çıkarıp güneşten düşen ateşe fırlatalım, yüreklerimizi Bolşevik TKP'nin şehitlerinin yürekleriyle yan yana koyalım.

Türkiye ve T. Kürdistanı halklarının bağımsızlık, halk demokrasisi, sosyalizm ve yüce komünizm ideali uğrunda anti-emperyalist, anti-faşist, anti-feodal, özü toprak devrimi olan Demokratik Halk Devrimi'ni zafere ulaştırmada tek bilimsel yol olan Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi'nin köylü gerilla savaşı evresindeki gerilla savaşında yürüdüğü yolu aydınlatan kızıl fenerlerimiz, Bolşevik TKP'nin şehitlerinin anıları hiç sönmeyen kıpkızıl bir meşaledir parlayan!

[1] "Parti ve Devrim şehitleri Anma Haftası vesilesiyle, Türkiye komünistlerinin ilk şehitleri üzerine…". Özgür Gelecek Yolunda İşçi-Köylü. 12-25 Ocak 2007. Yıl: 4. Sayı: 65. Sayfalar: 16-19 [18, 19].
[2] "Çanakkale siperlerinden TKP yönetimine: Uyanan Esirler". Nuri, Süleyman. TÜSTAV. 1. Baskı, Haziran 2002. Sayfa: 366., öldürüldüğüne dair diğer ifadeler için bkz: age. Sayfalar: 360, 385-386., not: Bu kronolojik sıralama aynı şekilde Maksut yoldaş için de denmiştir ama Maksut yoldaş hakkında gerek S. Yılmaz'ın, gerek Salih Zeki'nin anlatımları bunun Subhi olayından sonra gerçekleştiği intibası uyandırdığından dolayı 2'ye karşı 1 durum göz önüne alınarak S. Yılmaz ve Salih Zeki'nin anlattığına paralel olan kronolojik sıralamayı esas aldık.
[3] Orijinalde: "1920 Moskova'sında Türk komünistleri [#1]". EMRE, Ahmet Cevad. Tarih Dünyası. 1 Aralık 1964. Yıl: 1. Sayı: 1.; bu yazı dizisi sonradan şurada aynen sıralı basılmıştır: "1920 Moskovasında Türk komünistler". EMRE, Ahmet Cevat. içinde: "Milli Azadlık Savaşı Anıları". Hikmet, Affan., Emre, Ahmed Cevat., Nevşirvanova, Cemile Selim., Nevşirvenov, Ziynetullah., Akbulut, Erden (der.). TÜSTAV. 1. Baskı, Mart 2006. Sayfalar: 45-76 [ilgili kısım 54., ayrıca bkz.: 62.]. 
[4] "Destanlaşan bir devrimci: Mustafa Suphi". Ozeraner, M.. içinde: "Ölümsüz Savaşçı Mustafa Suphi". Sağlam, Önder (der.). Ürün Yayınları. Sayfalar: 71-97 [ilgili kısım: 92-93, 95-96.].
[5] "Neden 2 Sosyalist Partisi - 1946: T.K.P. Kuruluşu ve Mücadelesinin Tarihi 1914-1960 I.". Topçuoğlu, İbrahim. Yayıncı yok, kendi yayını. 1. Baskı, Şubat 1976. Sayfa: 62.; ayrıca Semiramis (Semra) hakkında kitapta geçen diğer bahisler için bkz. Sayfalar: 64-65, 72, 81, 84-86.
[6] "Türk komünistlerinin ölümü". Pavloviç, Mihayl. içinde: "Türkiye Komünist ve İşçi Hareketi". Aydınlık Yayınları (No.: 62 [Komintern Belgelerinde Türkiye Dizisi-4]). 1. Baskı, Mart 1979. Sayfalar: 52-58 [58].
[7] "ГИБЕЛЬ ТУРЕЦКИХ КОММУНИСТОВ.". Павлович, Мих.. Коммунистический Интернационал. 1921. №.: 17. Sayfalar: 4427-4430.
[8] Orijinalde: ATASE, A.1./4283, Kl.549, D.17/7, F.68-1.'den naklen: "Türkiye Komünist Fırkasının Kuruluşu ve Mustafa Suphi: Türkiye komünistlerinin Rusya'da teşkilâtlanması (1918-1921)". Aslan, Yrd. Doç. Dr. Yavuz. Türk Tarih Kurumu Basımevi. 1. Baskı, 1997. Ankara. ISBN: 975-16-0939-9. Sayfa: 329.
[9] Orijinalde: ATASE, A.1/4283, Kl.549, D.17/7, F.68.'den naklen: age. Sayfa: 329.
[10] Orijinalde: İstikbâl. 20 Kânûn-i Sânî 1337 [20 Ocak 1921].'den haberin ilgili kısmını naklen: age. Sayfa: 330.
[11] Orijinalde: ATASE, A.1/4282, Kl.590, D.123/37, F.41-3; ATASE, A.6/3152, Kl.887, D.28/31, F.30-1; ATASE, A.7/3178, Kl.935, D.6/1-A, F.25.'e atıfla: age. Sayfa: 330.
[12] Orijinalde: ATASE, A.6/3152, Kl.887, D.28/31, F.30-1.'den naklen: age. Sayfalar: 321-322.
[13] Orijinalde: ATASE, A.1/4282, Kl.590, D.123/37, F.41-3.'den naklen: age. Sayfa: 321.
[14] Orijinalde: ATASE, A.1/4282, Kl.1040, D.130/85, F.5-1.'den naklen: age. Sayfalar: 369-370.
[15] "1920 Moskovasında Türk komünistler [#2]". Ahmet Cevat Emre. Tarih Dünyası. 1 Ocak 1965. Sayı: 2. Sayfa: 151.; ayrıca şurada: "1920 Moskovasında Türk komünistler". EMRE, Ahmet Cevat. içinde: "Milli Azadlık Savaşı Anıları". Hikmet, Affan., Emre, Ahmed Cevat., Nevşirvanova, Cemile Selim., Nevşirvenov, Ziynetullah., Akbulut, Erden (der.). TÜSTAV. 1. Baskı, Mart 2006. Sayfalar: 45-76 [62-63.].
[16] "Çanakkale siperlerinden TKP yönetimine: Uyanan Esirler". Nuri, Süleyman. TÜSTAV. 1. Baskı, Haziran 2002. Sayfalar: 366, 385-386.
[17] "Neden 2 Sosyalist Partisi - 1946: T.K.P. Kuruluşu ve Mücadelesinin Tarihi 1914-1960 I.". Topçuoğlu, İbrahim. Yayıncı yok, kendi yayını. 1. Baskı, Şubat 1976. Sayfalar: 9, 88.
[18] Mesela "... idam sehpasında “Yaşasın TKP” diye haykıran Mesut Yoldaş için, ..." şeklindeki bir ifade için bkz: "İSMAİL BİLEN’İN 5. KONGRE AÇIŞ KONUŞMASI" (1983). TÜSTAV.
[19] Aynı yer
[20] Orijinalde: "Bir kızıl Askerin Hatırası" (16 Aralık 1935). Yılmaz, S.. içinde: "15'LER HATIRASI: TKP'nin Canavarca Öldürülen Önderi MS arkadaşlarına ithaf 1921-1936" (TKP yayını, 1936). Sayfalar: 75-78.; Transkripsiyon metin: a) "Türkiye'de Sol Akımlar - 1925-1936 (Cilt: 2)". Tunçay, Mete. İletişim Yayınları. 2. Baskı (İletişim'de 1.), 2009. Sayfalar: 634-635., b) "Bir kızıl Askerin Hatırası" (16 Aralık 1935). Yılmaz, S.. içinde: "15'LER HATIRASI". Tunçay, Mete. [3. Baskı, Sosyal Tarih Yayınları'nda 1.,] Mart 2020. İstanbul. Sayfalar: 74-76.; not: Yazım hataları aynen orijinaldeki gibi geçirilmiştir.
[21] Orijinalde: "Subhinin Değerli Arkadaşlarından Bazılarına dair Birkaç Söz" (15'ler Hatırası için yazılan yayınlanmamış daktilo metin, 20 Ocak 1936). S.Z. [Kuşarkov, Salih Zeki.]. Sayfalar: 98-99.; Transkripsiyon metin: a) "Subhinin Değerli Arkadaşlarından Bazılarına dair Birkaç Söz" (15'ler Hatırası için yazılan yayınlanmamış daktilo metin, 20 Ocak 1936). S.Z. [Kuşarkov, Salih Zeki.]. Sayfalar: 98-99. içinde: "Karanlıkta kalmış bir eylemci: İttihatçi komünist Salih Zeki (Kuşarkov)". Avagyan, Arsen. Sosyal Tarih Yayınları. [1. Baskı,] Ocak 2020. İstanbul. Sayfalar: 112-113., b) "Subhinin Değerli Arkadaşlarından Bazılarına dair Birkaç Söz". (20 Ocak 1936). S.Z. [Kuşarkov, Salih Zeki.]. içinde: "15'LER HATIRASI". Tunçay, Mete. [3. Baskı,] Mart 2020. İstanbul. Sayfalar: 92-94.; not: Yazım hataları aynen orijinaldeki gibi geçirilmiştir.
[22] "TİİKP Program Taslağı Eleştirisi" (Ocak 1972). … [Kaypakkaya, İbrahim]. içinde: "Bütün Eserleri". Kaypakkaya, İbrahim. Nisan Yayımcılık. 2. Baskı [Nisan'da 1.], Ekim 2016. Sayfalar: 316-318.; not: abç.
[23] "Şafak revizyonizmi ile ayrıldığımız başlıca noktalar" (Haziran 1972). … [Kaypakkaya, İbrahim]. içinde: "Bütün Eserleri". Kaypakkaya, İbrahim. Nisan Yayımcılık. 2. Baskı [Nisan'da 1.], Ekim 2016. Sayfalar: 543-544.; not: abç.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder