18 Mart 2020 Çarşamba

"Halk Savaşı'nda solmaz bir ÇİÇEK": Ahmet Muharrem Çiçek


"Halk Savaşı'nda solmaz bir Çiçek"
Ahmet Muharrem Çiçek

"Onun otomatik tüfeği yoktu, çelik yeleği yoktu ama hakim sınıflar karşısında boyun eğmeyecek çelikten bir yüreği vardı."

 Kravatından aşağıya daha geniş bir görüntü veren versiyonu, Tercüman.

 Sağ (bakana göre sol) omzundan daha geniş görüntü veren daha kaliteli bir baskısı, Milliyet.

 Sol (bakana göre sağ) omzundan daha geniş bir görüntü veren kalitesiz bir baskı, Hürriyet (1. versiyon baskı)
 Farklı bir versiyon, Yeni İstanbul

 Farklı bir versiyon, Cumhuriyet

Farklı bir versiyon, Hürriyet (2. versiyon baskı)

1950 (nüfusta 1952) yılında Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde doğdu Ahmet Muharrem yoldaş. Şafii İslamcı bir ailenin çocuğuydu. Ailesi Çiçek Otel’in sahibiydi. Elazığ Lisesi’nde okurken devrimci düşüncelerle tanıştı. Başarılı ve çalışkan bir öğrenci olan Ahmet Muharrem yoldaş, 1970 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı.

İstanbul’da dönemin atmosferinden etkilenip öğrencilerin akademik demokratik mücadelesinde yer aldı. Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimiyle donandıkça ve Marksist Eserleri okudukça yıllar yılı kendisini saran gerici duvar kırıldı ve “kitlelerin afyonu” olan dini ardında bırakıp Yeni Özgür İnsan olma yolunda adım attı. Kızıl Güneş’in doğumundan önceki en ileri mevzi olan TİİKP'nin gençlik örgütü İhtilalci Gençlik Birliği içerisinde örgütlendi. Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın önderlik ettiği M-L muhalefetin safında yer aldı. Nihayetinde, revizyonist oportünist önderlikle mücadele yolları tıkanıp yapacak hiçbir şey kalmayınca 24 Nisan 1972’de doğan Kızıl Güneş TKP (M-L) saflarında tereddüt etmeden yer aldı. O artık yeni bir isimle doğmuştu: "Abdullah".

Önceleri gençlik içerisinde faaliyetlerde yer alan Ahmet Muharrem, daha sonra ise işçi sınıfı içerisindeki faaliyetlerde yer aldı ve bu dönemlerde yürüttüğü faaliyetler sırasında çalışkanlığı, ağırbaşlılığı, alçakgönüllülüğü ve kitlelere onların kavrayacağı türden yaptığı propaganda-ajitasyon ile işçiler arasında olumlu izler bıraktı. Daha sonraları ise okul arkadaşları Meral Yakar, Kutsiye Bozoklar, Ali Şenci ile birlikte o zamanlar İstanbul İl Komitesi’ne bağlı olan Türkiye Marksist-Leninist Gençlik Birliği’nin inşacılarından oldu. Aynı zamanda Mehmet Zeki Şerit, Feryal Sarıoğulları gibi dönemin kadroları da TMLGB’nin inşası faaliyetlerinde yer aldı. Aynı zamanda İstanbul Bölge Komitesi üyesi olan Ahmet Muharrem yoldaş, bölgedeki TİKKO komutanlarından en yetkinlerindendi ve bölge komitesi adına gerilla eylemlerini yönetmek ve denetlemekle görevli olan kendisiydi. Katledilmeseydi, İbrahim yoldaşın el yazısından Parti İstanbul İl Komitesi şemasına göre ileride kurulacak olan Parti Askeri Bürosu'nun ve ona bağlı olan Halk Kurtuluş Silahlı Kuvvetleri İstanbul İl Komutanlığı'nın başı olacaktı.

1972'de temeli atılan bu yapı, yokluklar, fedakarlıklar üzerine inşa edilmişti. Yiyecek yemek, hatta barınacak evi tutmaya para bile yoktu. En temel ihtiyaçların başında hep parti ihtiyaçları oldu, en önce maddi olanaklar bir tabanca edinmeye, bir bomba yapacak malzemeye gitti. Türkiye komünistlerinin ilk önderi Mustafa Suphi'nin "Proletarya için hayat ve şeref azm ile birliktedir, ölüm ve mezellet [alçalma, alçaklaşma] miskinlik ve perişanlıktır." sözünü bu azim, bu kararlılık ve bu inanç kanıtlamıyor muydu?

Ama kolektif temeller üzerinde yükselmişti bu yapı. En fedakar, her alanda her işi yüklenebilme isteğiyle dolu kadrolardı bu temeli atan. Ahmet Muharrem de, komünist ideolojiden beslenen Yeni Demokratik Kültür'le kendisini aşarak kolektif yaşama dahil olmuştu. Mesela o, arkadaşlarının ihtiyaçlarını bile (onca imkansızlık içerisinde) karşılamakla yükümlü hissetmişti kendisini. Kendisini değil, yoldaşlarını ve kolektif yaşamı düşünmek… Ahmet Muharrem'in bugün her komünist için örnek olan erdemlerinden sadece birisiydi bu. Nitekim, hep birlikte sımsıcak yoldaşlık atmosferinde yenen yemekler sonrası tabakları yıkayan, yıkamak için gönüllü olan kişi Ahmet Muharrem'di. O, feodal kültüre karşı olan Yeni Demokratik Kültür'den gıdasını alan öfkesini, toplumsal cinsiyet rollerini de aşağılayarak aslında yine örnek bir davranış sergiliyordu. Ahmet Muharrem'in eski ve çürümüş olan feodal kültürü kendi koşullarınca deviren bu hareketiyle, Çin'de bütün eski ve yozlaşmış olanı Marksizmin devrimci balyozuyla kırıp parçalayan Kızıl Muhafız'ın ortak ideolojik özü, evrensel gerçek olan Marksizm değil miydi?

Kasım 1972 sıralarında Parti’ye yapılmaya başlayan operasyonlar 24 Ocak 1973 tarihinde ağır bir kayıp verdirdi. TKP (M-L)’nin kurucusu ve kuramcısı Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya ile birlikte Koordinasyon Komitesi üyesi Muzaffer Oruçoğlu, Parti üyeleri Hüseyin Bozkurt-Süleyman Yeşil ve halkımızın kızıl gülü TİKKO Komutanı Ali Haydar Yıldız; faşist teğmen Fehmi Altınbilek komutasındaki cinayet şebekesi tarafından Vartinik-Mirik mezrasındaki bir kömde basıldı. TİKKO’nun ilk komutanlarından Ali Haydar Yıldız yoldaş, işte burada milyon milyon doğmak üzere düştü toprağa, önder İbrahim Kaypakkaya ise yaralı kaçıp dağlarda 5 gün saklandıktan sonra bir ihbar sonucu tutsak düştü. Yine önemli bir kayıp ise Meral Yakar yoldaşın kazaen vurulması ve onu hastaneye getiren KK üyesi Arslan Kılıç’ın yakalanmasıyla oldu.

Meral Yakar (Kinem), kaynak: Demokrat. 22 Ocak 1980. Sayfa: 7.

Arslan Kılıç yakalandıktan sonra, kaynak: Beyaz Kitap.

Bu ve diğer operasyonlar sonucu geride kalanlar, daha fazla sorumluluk yüklenmek zorunda kaldı. İşte onlardan biri de Ahmet Muharrem’di.

Görevler artıp olanaklar azalınca kimileri gibi kavgadan kaçmadı, görevlerin çokluğundan dert yanmadı. Aksine, görevlerine sıkı sıkıya sarıldı ve TKP (M-L)’nin faşist diktatörlüğe, emperyalizme, feodalizme ve komprador kapitalizme karşı kırdan kente gerçekleşecek bir Uzun Süreli Halk Savaşı sürecinde, başta devrimci hareketin en yoğunlaştığı bölgelerde Kızıl Siyasi İktidarlar'ın yaratılması ve KSİ'lerin yaygınlaştırılarak iktidarın parça parça zaptı yoluyla bizimki gibi ülkelerde tek geçer yol olan özü toprak devrimi olan Demokratik Halk Devrimi'ni gerçekleştirme davasına olan sarsılmaz inancıyla çevresindekiler için örnek bir kadro oldu. Çünkü o, komünizm davasına yürekten inanmış bir Marksist-Leninist-Maoist’ti.

Parti'ye yönelik darbelerin yoğunlaştığı bu sıralarda Diyarbakır’daki mevcut durumu incelemesi için Adnan Köle isimli birisi bölgeye gönderilir. Köle hiçbir ilişki sağlayamayıp kayda değer bir inceleme yapamadığı gibi, şüpheli tavırları yüzünden ihbar edilir ve yakalanır. Orhan Turan, Hikmet Anık, Turan Çetiner ve Yılmaz Karakoç isimli 4 TKP (M-L) sempatizanın kaldığı Mukaddes isimli bir öğretmenden kiralanan İstanbul, Şehremini, Denizabdal Mahallesi, Kızılelma Caddesi, Kaşgarlı Mahmut Sokak’taki 16 No’lu Tek Kaplan Apartmanı bodrum katındaki kapısında "Garibanlar Yurdu" yazılı evi sorguda çözülerek ele verir. Uçakla İstanbul’a getirilen Köle polislere evi gösterir, 4 öğrenci gözaltına alınır, polis ise eve karakol kurar.

Tüm bunlardan habersiz ertesi gün Ahmet Muharrem, Ali Şenci, Feryal Sarıoğulları ve Kutsiye Bozoklar; dağınıklığı engellemek ve yeni görev paylaşımı yapmak için yapılacak olan bir toplantıyı düzenlemek amacıyla Tek Kaplan Apartmanı’na gitmektedirler.

Kutsiye Bozoklar

Feryal Sarıoğulları

Ali Şenci

Tarih 19 Mart 1973’tür.

Çetin bir kış sonrası İstanbul’da karlar yeni yeni erimektedir. Dolmuş durağında 4 öğrenci beklemektedir. Ahmet Muharrem Tıp Fakültesi 3. Sınıf, Kutsiye Eczacılık Fakültesi 4. Sınıf, Ali Hukuk Fakültesi 3. Sınıf ve Feryal Kimya Fakültesi 3. Sınıf’tır. Özgür bir dünya için kavgaya atılmış 4 öğrenci, onları hafızalardan silinmeyecek o ana götürecek dolmuşu beklemektedir. Birden bire, hiçbir sebebi yokken Ahmet Muharrem, Kutsiye’ye “Biliyor musun be kız, daha bi’ 30 yıl yaşamak isterim.” der. Kutsiye, Muharrem’in bu bir anlık parlamalarına alışkındır, “Neden?” diye sorar. İnanç dolu gözleriyle gülümser ve cevap verir arkadaşlarının güler yüzlü “Apo”’su: “Eh, devrimin tamamlanışını görmeden ölmek istemem de ondan.”

Söz verirler birbirlerine, daha bir 30 yıl yaşayacaklardır.

Yıllar sonra Kutsiye o mücadele, geçim sıkıntısı ve açlık dolu günleri şöyle anımsayacaktı: "’Mutluluk’ gibi anımsıyorum o günleri.”

Tarih, 19 Mart 1973’tür.

Yapılacak toplantı için Tek Kaplan Apartmanı’na varırlar. Toplantının yapılacağı daire apartmanın bodrum katındadır. Kutsiye cama vurur ama cevap veren olmaz. Bir gerginlik oluşur. “Girelim, bu toplantıyı yapmalıyız” der Apo. Kutsiye’nin tabiriyle “güneşi yukarıda bırakıp aşağıya inerler”. Kapıya vurduklarında otomatik tüfekli iki cellat karşılar onları. Cellatların isimleri Muammer Kırdiş ve Sezai Öner’dir. Silahları göğüslerine dayayıp “Buyurun” derler. Buyururlar. Kutsiye ve Feryal ayrı duvara dayanıp ellerinden kravatla birbirlerine bağlanır; Ahmet Muharrem ve Ali’yi birbirine kelepçeleyip farklı duvarlara dayarlar. Ortam çok gergindir. Bu gerginlikten olsa gerek, üzerlerini ararlarken Ahmet Muharrem’in belindeki iki tabancadan sadece birini bulabilirler. Herhalde “iki silah taşımaz” diye düşünmüşlerdir. Cellatlardan biri diğer cellatları aramak için dışarı çıkar. Dörde karşı bir kişi içeride kalmıştır. Bunu fırsat bilen savaşçılar yalnız kalan celladı oyalamaya başlar; amaçları Muharrem’e fırsat yaratmaktır. Önce Muharrem “Öff beklemekten çok sıkıldık, verin şunları da bari biraz vakit geçirelim” diyerek sehpanın üstündeki kartları işaret eder, Kutsiye de “Sıkılıyoruz, çözün şu ellerimi hem çok sıktı. Bakın, morardı, ne çıkar, biraz oyun oynayalım” diye ekler. Konuşmalar sürdükçe ortam daha da gerginleşir, faşist cellat bir an önce diğer ekipler gelse de gitsek havasına girer. Her konuşma daha çok gerginlik yaratır. En son cellat Kutsiye’ye “ne bu ayaklarınızdaki çamur hanımefendi, uzaklardan mı geldiniz” der, Kutsiye ise “sana ne” gibi ters cevaplar verir. Bunun üzerine cellat doğrulup “sana neyi göstereceğim” diyerek Kutsiye’nin üzerine yürür.

Tam sırasıdır.
Boşluktan fırsat bulan Apo, serbest olan eliyle direkt belindeki silahına davranır ve silahı çektiği gibi ateş açar.

Can korkusuna düşen cellat kendini zor dışarı atar. Kaçarken ise elindeki tomsonla yoldaşları tarar, yoldaşlar kendilerini divana atarak kurtulurlar. Faşist köpekler, iyi belleyin bunu: Bizim tek bir Ahmet Muharrem'imiz, sizin değil bir, binlerce tomsonlu, makineli tüfekli celladınızın yüreklerine korku saçar!

Polis dışarı kaçınca Ahmet Muharrem, kendisini ve yoldaşlarını kelepçelerine ateş açarak özgürleştirir. Bu sırada seken kurşun Ali Şenci’nin sol bileğine çarpar.
Hemen üzerilerindeki belgelerin bir kısmını yakarlar. Kalanlarını Ali Şenci yanına alır.

Bodrum katında olan dairenin Hacı Zihni Efendi Sokağı’na bakan arka penceresinden bir kat yukarı tırmanılırsa üst balkonun bitişiğindeki ağaçtan arka sokağa geçilebilecek şekildedir. Buradan tırmanıp kaçılacaktır. Ahmet Muharrem ise, yoldaşlarını korumak için sokağı gören pencereye siper almış bekliyordu.

Kaşgarlı Mahmut Sokak

Kaşgarlı Mahmut Sokak

Tek Kaplan Apartmanı, fotoğraf üzerinde işaretli olan yoldaşların o dönem karakol üzerine düştükleri daire.

Tek Kaplan Apartmanı'nın girişi.

Tek Kaplan Apartmanı'nın girişi.

Ali kaçar, Feryal kaçar ama Kutsiye kaçamaz, onu çekemezler. İşte tam bu esnada içeriye ateş açılır, Kutsiye vurulup yere düşer.

Ahmet Muharrem orada kaçıp gidebilirdi ama biliyordu ki 12 Mart’ın faşist cellatları Kutsiye’ye en iyi ihtimalle o yaralı haliyle en insanlık dışı işkenceleri yapacaklardı. Belki de Kutsiye bu işkencelerde ölecekti, yada onarılması imkansız zararlar görecekti (ki, gördü de).

İşte Ahmet Muharrem, burada, bir Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu fedaisine yakışanı yapar ve yaralı yoldaşını geride bırakmaz.

Bu hareket, aslında proletaryanın çelik disiplinin de sonucuydu. TKP (M-L) iddianamesine de geçen TİKKO'nun Ceza Yasaları isimli belgede şöyle deniyordu:

" 4. Aşağıdaki ceza yasaları TİKKO'nun bütün mensuplarına uygulanır. 
Ceza yasaları: 
Madde 1 — a) Teşkilat içinde düşman hesabına gizli ajanlık yapanlar. 
b) Düşmanla çarpışma halinde (genel bozgun halleri hariç) silah arkadaşını bırakarak kaçanlar, [abç] 
c) Halkının ve arkadaşının namusuna tecavüz edenler, 
d) Özel meselelerinden dolayı silah arkadaşını vuranlar. 
ÖLÜMLE CEZALANDIRILIRLAR:"

Evet! Yoldaş olmak, kavgada omuzdaş olmak böyle değerli ve kıymetlidir onların kitabında. Mertlik, yiğitlik, gövdede, cinsiyette değil; yoldaşına karşı görevini yerine getirmektedir. Ahmet Muharrem, yoldaşını ardında bırakmayarak onu faşist işkencecilere teslim etmemiştir.

Faşist cellatlar Ahmet Muharrem’e “teslim ol” derler, "teslim ol". İyi ve güzel olan her şeyin mirasçısı proletaryanın yiğit savaşçıları, tarihin en geri, en alçak, en lanetle anılan faşist köpeklerine teslim olur mu? Bilimsel olan, bilim ve insanlık dışı olana teslim olur mu? Toprak kara faşist postallara boyun eğer de, en narin ama dimdik duruşlarıyla ÇİÇEKler artık açmaz mı? Nitekim Ahmet Muharrem, sadece kurşunlarıyla değil, sloganlarıyla da gereken cevabı verir faşist canilere ve haykırır: “Teslim olmayacağım, kahrolsun faşizm!” “Yaşasın TKP (M-L)!”

“Apo”, belki de sayısı yüzü bulan otomatik tüfekli faşist cellatlara karşı sadece bir tabancayla direnmektedir. Çatışma bir süre devam eder, silahların durulduğu kısa bir anda Ahmet Muharrem Kutsiye’nin yanına koşar. Yoldaşına “nasılsın” diye sorar. Arkadaşı ağır yaralıdır ama buna rağmen yoldaşına moral olsun diye “İyiyim” der. Apo, “İlhan yoldaş, galiba ben burada öleceğim, işkencecilerin karşısında sıkı dur” der ve devamla “Hakkını helal et.” diye ekler. Helalleşirler. Bu dini bir ritüel midir? Ahmet Muharrem “ahiret” inancıyla gidip helallik mi istemiştir? Hayır, bu bir vedadır. Geçirilen kavga dolu sımsıcak günlerin bir vefasıdır. Yoldaşına o anda söyleyebileceği son sözdür. Nitekim Kutsiye’nin de dediği gibi “öyle konuşmasını da sevmezdi” Ahmet Muharrem; en samimiyetle ve o an içinden geldiği şekliyle vedalaşır arkadaşıyla.

Bu sırada kaçabilen Ali ve Feryal, Ali’nin yarasını pansuman etmek için bir eve sığınırlar. Kadriye Gül isimli 20 yaşında bir kadın kapıyı açar. Feryal “Yaralımız var, bileğini saracak bir şey ver” der. Kadın başındaki kırmızı tülbenti Feryal’a verir ve Ali’nin yarasını sararlar. Evde ateş yakarlar, Ali’nin üzerindeki belgeler ateşe atılır. Bu sırada ev çoktan sarılmıştır. Bir fırsatını bulan kadın evden kaçar ve komşusuna sığınır. İhbar edilme korkusuyla kapıdan tek tek çıkmaya çalışırlar ve böylece Ali’yle Feryal yakalanır. Üstüne üstlük ev sahibi belgeleri ateşten çıkarıp cellatlara verir.

Ali ve Feryal’ı alıp Tek Kaplan Apartmanı’na döner cellatlar. Ali’yi kendilerine kalkan yaparlar. Ali ve Ahmet Muharrem eski arkadaştırlar. Ali, “Ahmet ateş etme beni vuracaksın” diye bağırınca haykırarak karşılık verir Apo: “Aliiii, devrimci onuruna uygun davran.”

Bir direniş destanı yazıyordu Ahmet Muharrem yoldaş. Yaralıydı, çok kan kaybetmişti ama teslim olmak bir an bile aklının ucundan geçmedi. En sonunda mermisi bitmişti. Düşündü bir an, çağıracaklardı satılmış kalemşörleri. çekeceklerdi boy boy fotoğraflarını. Yanlarında “kahraman”, “vazife için hayatını hiçe sayan” cellatlar dizilecekti. Röportajlar yapılacaktı cellatlarla bu “harekâttaki” kahramanca uğraşları hakkında. Cellatlar, kan damlayan silahlarıyla poz verip “bakın, bununla öldürdüm anarşistleri, böyle vurdum” diyecekti. 25 kurşun yarasıyla alçakça katledilen Hüseyin Cevahir arkadaşımızın katilleri ardından böyle gururla demeçler vermemiş miydi Sıkıyönetim Basın ve Halkla İlişkiler Bürosu'nun maşalarına!

Tüm bunları düşündü bir an ve o yaralı haliyle, son eylemini, son mirasını bıraktı bizlere “Apo”.

O yaralı haliyle düşmana Parti’nin malı, daha da önemlisi Parti’nin değerleri geçmesin diye silahını kırdı.

Sonra bayıldı. Faşist cellatlar ancak o zaman içeri girebildi. Kutsiye duvarın dibinde, Apo ise bir başka bir duvarın dibinde. Ancak öyle “yakalarlar” onları.

Feryal arabaya götürülürken. O dönem basında bu katiller yüzleri sansürlü çıksa da, sonradan Feryal'ın ismi İzmir TKP (M-L) operasyonları (1976) ile geçmeye başlayınca basında bu yüzleri sansürsüz hali de çıkmıştır. 

Ali götürülürken.

Kutsiye sürüklenerek taşınırken.

Kutsiye arabaya konurken.

Ahmet Muharrem yoldaş sürüklenirken.

Ahmet Muharrem yoldaş sürüklenirken, üst cepheden çekilmiş hali. 

Aynı fotoğraf daha kalitesiz bir baskı ama daha geniş bir görüntü.

Ahmet Muharrem Çiçek'in cansız sedyede çekilen bir fotoğrafı, kimi kurşun izleri seçilebilmekte.

Emrah Cilasun’un “Kırmızı Gül Buz İçinde” belgeselinde de (tamamını) kullandığı Reuters tarafından çekilmiş görüntülerde barbarca muamele çok iyi görülebilir. Feryal’ın dövüle dövüle arabaya bindirilişi, Apo’nun sanki çuval taşınırmışçasına bir kolundan bir ceketinden tutulması ve Kutsiye’nin Apo gibi çuval taşınırmışçasına arabanın içinde konuşu... 12 Mart’çı faşist barbarları ciltlerce kitaplarla anlatmaya gerek yok. Bu yaşanan olay bütün o 2 yıllık sürecin çok iyi bir özetidir.

Reuters tarafından çekilen bahsi geçen görüntüler. Belgeselde sadece başlangıçta olsa da üstünde yazı yazan bu görüntülerin yazısız orijinal dijital versiyonunu (biraz düşükçe bir çözünürlükle olsa da) sunuyoruz.

Evet, her şeye rağmen Apo sağ ele geçmiş, ölmemiştir. Ve faşist cellatlar da çok iyi bilmektedir ki, böylesi bir komünist yaşamamalıdır.

Yaşatmayacaklardır da.

İşte böylece Ahmet Muharrem Çiçek yoldaşı, Parti'nin Abdullah'ını, yoldaşlarının sevgili Apo’sunu kafasına iki kurşun sıkarak katleder faşist katiller.

Her şey bittiğinde delik deşik olmuş dairede bir büyük boy Yılmaz Güney posteri, birkaç Mao hakkında kitap ve parti eşyaları kalmıştır geriye.

Çatışma sonrası evin içi.

Ele geçenler masası.

Aynı fotoğrafın kenarlardan daha çok görüntü veren daha kalitesiz bir baskısı.

İşte proletaryanın azmi! İşte TKP (M-L) Partizanlarının savaşçı çizgisinin örneği: Polisin bile "öyle kırılması imkansız" diyerek şaşırdığı sıkılan kurşunlarla parçalanan kelepçe.

Ahmet Muharrem'i katleden faşist köpekler, tüm bunların nihayetinde "Babayiğit bir çocukmuş, aslan gibiymiş, güçlü kuvvetli çocukmuş" diyorlardı onun için. Hey faşist katiller, siz proletaryanın savaşçılarını ne sandınız? Komünistler sizler gibi en çürümüş ve yozlaşmış emperyalizmin gönüllü fedaileri değil; bugünü kuran, yarını da en güzel şekilde yaratacak olanların savaşçılarıdır. Nice zulümlere göğüs gerip, nice acılarda dövülerek çelikleşen halkımız, göğü fethetme inancında kahraman işçi sınıfımız daha yüz binlerce Ahmet Muharrem Çiçek'ler var edecektir; işte o zaman karşınızda "babayiğit" "aslan gibi" "güçlü kuvvetli" binlerce erden müteşekkil bir Halk Kurtuluş Ordusu bulduğunuzda acaba hangi deliğe girmenin peşinde olacaksınız!

Bu alçak cinayet, Ahmet Muharrem yoldaşın cansız bedeni üstünde 20 Mart’ta yapılan otopsi sonucu hazırlanan Morg Müdürü Dr. Mehmet Aytaç ve Dr. Cahide Müdüroğlu’nun imzaladıkları 21 Mart 1973 tarihli ve 236/2683 sayılı Adli Tıp Raporu’nun ikinci sayfasında açıkça ortaya konmuştur. Vücudunun 14 ayrı yerinde mermi giriş ve çıkış deliği saptayan adli tıp raporu, devamında şöyle diyordu:

“(...) Bu durumda kafatasına aynı nahiyeden, yani sağ parti-etaldeki bitişik atış yerinden birbiri peşi iki merminin girmesi mümkündür. 
(...) ... beyin harabiyeti ve kanaması ... iç kanama tesirinde ölmüş olduğunu, kafatası sağ kısmında bulunan mermi giriş deliği hususiyetlerinin bitişik atış vasfını gösterdiğini, aynı yerden iki merminin kafatasına girdiği ve çıktığı... (...)”

Faşist sıkıyönetim bu cinayetin ardından 100 no.'lu şu açıklamayı yayınlar:

“1. Aranan şahıslardan ikisi kadın ikisi erkek dört anarşist, bugün 11:30 sıralarında Şehremini semtinde bir sokakta güvenlik kuvvetlerinin ikazına ve ihtarına riayet etmeyerek aniden ateş açmışlardır. Yapılan çatışmada bu anarşistlerden birisi ölü, ikisi hafif yaralı ve birisi de sağ olarak ele geçirilmiştir. İsim ve kimlikleri şimdilik saklı tutulması gereken bu şahısların üzerinde iki tabanca, çokça mermi ve mermi kovanı ile tahrip araçları ele geçirilmiştir. 
2. Daha önce yayınlanan bildiri ve açıklamalarla aranan şahıslara güvenlik kuvvetlerinin bu gibi arama ve ihtarlarına kati olarak riayet etmeleri tarafsız Türk adaletine teslim olmaları bildirilmişti. Buna rağmen ikazlara riayet etmeyenlerin kendilerine kötü sonuçlar hazırladıkları bu vesile ile bir defa daha görülmüş bulunmaktadır. Bu durumda olanlara kanun ve nizamlara riayet ile Türk adaletine sığınmaları bir defa daha duyurulur.”
Yine Nisan 1973 tarihli bir sıkıyönetim açıklamasında bu olay hakkında şöyle denmiştir:

“(…) 
Şehrimizdeki operasyonda ölü ele geçirilen Muharrem Çiçek ve Fikirtepe'de barındıkları evi yakan Zeki Şerit, Yalçın Büyükdağlı, Nezihe Bahar'ın, partilerinin kararnamesi adını taktıkları yasalarının 3. maddesindeki "TİKKO'nun savaşçıları, düşman kuvvetleri tarafından sarıldığı zaman, çemberi yarmak veya düşmanla çatışmak disiplinine bağlı, silahını ve canını düşmana ucuza teslim etmeyen savaşçılar olmalıdır." esasına uyarak hareket ettikleri, bu nedenle güvenlik kuvvetlerine ateş açtıkları anlaşılmıştır. 
(…)”

Elbette ki faşist sıkıyönetimin açıklamalarına karşılık en doğru bilgiyi 5 Nisan 1973’de Halk Ordusu TİKKO’nun yayınladığı şu bildiri veriyor:

“Halkımıza bildiririz! 
Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu bir savaşçısını daha kaybetti. 19 Mart günü faşizmin polis gücü savaşçılarımızın kaldığı yeri kuşattılar. Çelik yelekli, otomatik tüfekli yüzlerce faşist, evi kurşun yağmuruna tuttu. Silah arkadaşlarımız bir buçuk saat kahramanca direndi ve aziz yoldaşımız Ahmet Muharrem Çiçek şehit öldü, yakın omuzdaşı ise ağır yaralandı, faşistler zafer havası içinde içeri girdiler. 
Muharrem, kan revan içerisinde yerde yatıyordu. Otomatik tüfeği yoktu, çelik yeleği yoktu ama çelik gibi bir yüreği vardı. Onun yüreği sefalet içinde sömürülen halkın davası için çarpıyordu. 
O, canını halkının kurtuluş davasına fedakârca bağışladı. 
O, devrim içinde çarpışarak şehit olanların çizdiği kanlı yolda canını verdi. 
Bu çarpışmadan sonra faşist Sıkıyönetim'in paşası sanki büyük bir zafer kazanmış gibi savaşçıları tehdit ederek teslim ol çağrısında bulundu.  
Biz, Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu'nun bütün fedaileri adına şunu tekrar beyan ederiz ki, kanımızın son damlasına kadar çarpışacağız ve hiçbir zaman faşizme teslim olmayacağız. 
Bizim savaşımız halkın kurtuluşunun savaşıdır. 
Şunu iyi bilin ki: 
Silahlarımız emperyalistlerin ve faşistlerin zalim saltanatını yıkıncaya kadar susmayacaktır. 
Bütün devrimcileri birliğe ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu'nu aktifçe desteklemeye çağırıyoruz. 
Yaşasın devrim!”
—Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu İstanbul Bölge Komutanlığı

TKP (M-L) Davası sanıkları ağır koşullar altında partinin ve devrimin sesini duyurmak için mahkemeleri bir araç olarak kullanmaya özen göstermişlerdi. Birçok faşist cinayet gibi bu alçak cinayet de mutlaka mahkeme tutanaklarına geçirilmeli ve bu cinayet tarih nezdinde mahkum edilmeliydi. Bu amaçla çatışmada yakalanan Feryal Sarıoğulları işkence altındaki sorgusunu reddedip mahkemede verdiği yeni sorgusunda Ahmet Muharrem yoldaşın katline de değinmiş ve bu cinayeti resmi evraklara kaydettirerek 12 Martçılar’ın cinayetleri hakkında tarihe bir vesika bırakmıştır. Mahkemedeki sorgusunda ilgili kısım şöyleydi:

"(...) Ahmet kendisinin bir devrimci olduğunu ve son kurşununa kadar çarpışacağını ve asla teslim olmayacağını söylüyordu. Daha sonraki çağrılara da devrimci marşlar ve sloganlarla cevap verdi. Polisler uzun süre içeri girmeğe cesaret edemediler. Ancak 2. Şube'den gelen çelik yelekli, otomatik silahlı polisler içeri girebildiler. Çatışma kısa sürdü. Çatışma sırasında Ahmet'in yine devrimci sloganları tekrarladığı duyuluyordu. Daha sonra Kutsiye ile Ahmet'i orada toplanan halka ve bize gözdağı vermek için yerlerde sürükleyerek dışarı çıkardılar. Orada toplananlara da 'işte görün bize karşı gelenlerin sonu budur' diyorlardı. Eve ilk giren ve muhtemelen Ahmet'i öldüren polis diğer polisler tarafından omuzlar üstünde taşındı. Ahmet Muharrem Çiçek sizlerin de çok iyi bildiği gibi çatışma sırasında değil yakalandıktan sonra başına kurşun sıkılarak alçakça katledilmiştir. Dosyanızdaki otopsi raporlarında da Ahmet'in başındaki yaraların bitişik atış sonucu olduğu açıkça ifade edilmiştir. (...)"

Durum buydu, Ahmet Muharrem yoldaşın canlı ele geçirildikten sonra katledilmesi gerek Adli Tıp Raporu’nda, gerek tanıklıklarla kanıtlanınca davanın sanıkları savcılık makamını işgal eden Sıkıyönetim Savcısı Hakim Kıdemli Yüzbaşı Yaşar Değerli’ye Ahmet Muharrem Çiçek’in ölümü hakkında niçin soruşturma yürütmediğini sorunca Yaşar Değerli “mevcut evraklara üstün körü baktığını” söyleyip devamla şunu eklemiştir:

“Ahmet Muharrem Çiçek polise teslim olmamakla, direnmekle bu sonucu göze almıştır; durumdan kendisi sorumludur.”

Elbette Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katillerinden Yaşar Değerli gibi faşist bir alçağın yaptığı bu açıklama şaşırtıcı değildir. Aksine, tam da kendine yakışanı yapmıştır.

Peki Yaşar Değerli hiç pişman olmuş mudur bu tavrından?

Hayır.

Ömrünü başta komünistler olmak üzere devrimcilere karşı mücadeleye adamış bu halk düşmanı işkenceci köpek 21 Aralık 1975 tarihli “T.K.P.M.L. Esas Hakkında Mütalaa”sını yazarken bile bu faşist cinayetleri savunmuştur.

12 Mart’ın üzerinden 2 yıl geçip 12 Martçılar’ın faşist işkence ve cinayetleri artık adları gibi iyi bilinirken bile Yaşar Değerli bu cinayeti şu şekilde savunmuştur (orijinalde yazan hali [yazım hatalarıyla birlikte] aynen geçirilmiştir):

“(…) 
TKPML’nin özellikle onun taktik kuruluşu olan TİKKO’nun faaliyet merkezi haline getirilen Şehremini Deniz Abdal Mahalle Kaşkarlı Mahmut Sokak No. 16 daki dairede güvenlik kuvvetleri ile sanıklar Ahmet Muharrem ÇİÇEK, Ali ŞENCİ, Kutsiye BOZOKLAR ve Feryal SARIOĞULLARI arasında geçen silahlı karşı koymak hareketini yansıtan olayla ilgili gelişmeyi 13 No.lu klâsörün 26-71 arasındaki belgeler ortaya koymaktadır. Buna ilaveten operasyona katılan ve silahlı tecavüze maruz kalan polis görevlileri Muammer KIRDİŞ (D. Tut. 417) ve Sezai ÖNER (D. Tut. 516) olayın ayrıntılarını huzurda anlatmışlardır. Bu olayda otopsi raporundaki bir tespit dayanarak Ahmet Muharrem ÇİÇEK’in kasten öldürüldüğü öne sürülmek suretiyle yersiz bir taarruz girişilmiştir. Duruşmada da ifade ettiğimiz gibi otopsi raporundaki Ahmet Muharrem ÇİÇEK’in başına rastlayan kurşun yaralarından bir tanesinin bitişik atış özelliğinde olması ve böyle ifade edilmesi mutlaka atışın bitişik yapılmadığı anlamını taşıdığı gibi bu atışın diğer yaraların muvacehesindeki anı ve ölümü intaçtaki etkisini tesbit imkânsızlığı ortadadır. Bitişik atış ile bitişike yakın, yakın mesafe atışları çoğu kez ayni nitelikte bir görünüm yarattıkları görülmüştür. Böyle bir iddia ayrı bir prosüdür olarak şayet buna inanılıyorsa her zaman sürülebilir. Bunun görülmekte olan dava ile yer irtibatı yoktur. Ahmet Muharrem ÇİÇEK ve arkadaşlarının görevli polislerce enterne edilip kelepçelendikten sonra yaylım ateşini kimin açtığı ve ondan sonraki gelişmelerin aşama ve ayrıntısı ile Ahmet Muharrem ÇİÇEK’in vurulmasına kadar olan safhanın değerlendirilmesinde yalnız otopsi raporundaki tesbite göre birtakım iddialar öne sürmek nakıstır. Özellikle yapılan olay yeri tesbiti ve gelişmeleri yansıtan anlatımlar ile diğer delil ve beyanlar bütünlüğü içerisinde gerçek olay oluşum kazanır. Biz huzurda dinlenilen tanık beyanları ile görevli polislerin uğradığı tecavüz ve gelinen durum hakkında gerekli aydınlığın doğduğuna kani bulunuyoruz. 
(…)”

Ve TKP (M-L) savaşçıları bu faşist köpeğe karşı proletaryanın intikamını yerine getirmeye çalıştıklarında, kıl payı kurtulduğu bombalı eylem ardından karşı-devrimin maşası Aydınlık karşı-devrimcileri "suikastteki karanlık meseleleri" aklınca sıralıyordu. Bu "karanlık" eylemi yapan "karanlık" adam Ali Yılmaz yoldaş ise, işkencehanede önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaştan devraldığı sancağı yükselterek ser verip sır vermeyerek şehit düşmüştür. Devrim ve karşı-devrim cepheleri bu kadar netti aslında.

Proletaryanın ihtilalci çelikten eri Ali Yılmaz (Üçgen) yoldaş.

Bugün Ahmet Muharrem Çiçek yoldaştan alınması gereken dersler çoktur. Onun kolektif yaşama muazzam uyumu, komünist direnme geleneği, Parti değerlerine sahip çıkması ve yoldaşını geride bırakmaması hepimizce kavranması ve uygulanması gereken ilkelerdir. Onun, sayısı yüzleri bulan faşist çetelere karşı proletaryanın hayatını ve şerefini temsil ettiğini asla unutmamalı ve bir gün sıra bize gelirse onun ihtilâlci çizgisini sürdürebilme azminde olmalıyız.

Ahmet Muharrem zayi ölmemiştir, o bugün halkımızın yolunu aydınlatan TKP (M-L)'nin temellerini gerek sağlığında, gerekse ölümüyle döşeyenlerden olmuştur. O gerçek bir proleter savaşçısı olarak kendisine yaraşan şekilde savaşmış, bu Halk Savaşı uzmanı yiğit komünist maalesef çok erken, en ihtiyaç duyulan dönemlerden birinde aramızdan koparılmıştır. Lakin bu kaybımız asla yıkıntı değildir zira Ahmet Muharrem'in attığı tohumu, toprakta filizlenmiştir. Lenin şöyle diyor:

"Biliniz ki proletarya devrimi, mücadelede gözlerini kırpmadan hayatlarını feda edenlerin yerini dolduracak yeni insanlar yaratır. Bu insanlar başlangıçta daha az bilgili ve daha az eğitilmiş olabilirler, ama kitlelerle sıkı bağları vardır ve aramızdan ayrılmış bulunan dâhilerin yerini alacak, onların davasını sürdürecek, onların yolunu izleyecek ve onların başladığı işleri tamamlayacak yeni insan gruplarını yaratabilirler."

İşte tüm bu gerçekler ışığında bizler şunu çok iyi bilmekteyiz ki; Ahmet Muharrem Çiçek’ten bize miras kalan direniş geleneği Muharrem Horoz’la, Muharrem Yiğitsoy ve daha niceleri ile birlikte birçok kez daha pekiştirilmiştir ve pekiştirilmektedir. Bu engellenemez bir gerçekliktir, çünkü Ahmet Muharrem proletaryanın savaşçısıydı. Burjuvazinin mezar kazıcısı proletarya var oldukça, yani sınıflar var oldukça sınıf savaşı da sürecektir ve Ahmet Muharrem'in bıraktığı proletaryaya ait bütün değerler, onun ardıllarında daha da katlanarak yükselecek, emperyalizmin, feodalizmin, komprador kapitalizmin ve faşizmin üstüne kahredici bir dalga olarak çökecektir.

Bu yüzden biz, O’nun ardından şu gerçeği haykırarak söylemekteyiz:

AHMET MUHARREM, Halk Savaşı’nda solmaz bir ÇİÇEK’tir!

------

Kaynaklar:

- Belgeler:
* T.K.P.M.L. Esas Hakkında Mütalaa

- Kitaplar:
* "28-29 Ocak 1921'i Unutma! – Mustafa Suphi ve Yoldaşları". Info-Türk Ajansı / Tarihsel Belgeler Dizisi: 2. 1. Baskı, Ocak 1975. Sayfa: 49.
* TKP/ML Hareketi Şehitler Albümü
* “Aylardan Mart'tı ve Havada İsyan Kokusu Vardı” Bozoklar, Kutsiye. “Hep Aynı İnatla”. Mayıs 2000. 1. Baskı. Ceylan Yayınları. ISBN: 975-8426-19-2.
* "Umut 30 Yaşında - Parti ve Devrim Şehitleri Albümü 1972-2002 - Partizan". Göksu, Yıldız. / Deniz, Tuncay (derleyen). Umut Yayımcılık. 1. Baskı, Aralık 2002. ISBN: 975-7919-23-3.
* "Bizim Çakır - Bir Devrim Hamalı". Erdoğdu Çelik, Mukaddes. Ceylan Yayınları. Birleştirilmiş 2. Baskı, Temmuz 2006.
* "Duvarın İki Yakası - Anı 3". Taşyapan, Ali. El Yayınları. 2. Baskı [El Yay.'da 1.], Nisan 2009. ISBN: 978-975-8674-28-2. (kitaptan kişiler bölümü alıntısı için bkz: Ali Taşyapan – TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ (MARKSİST LENİNİST)’İN BİREY ÇEŞİDİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME (Anılarla Geçmişe Yolculuk-2 DUVARIN İKİ YAKASI eserinden alıntı). Bizdenbize.)
* “İbo – İhtilalin Fidanı”. Feyizoğlu, Turhan. Alfa Basım Dağıtım. 1. Baskı (Alfa'da), Ekim 2011. ISBN: 978-605-106-394-2.
* "Kutsiye Bozoklar – Kelepçeye İnat Hayat". Erdoğdu-Çelik, Mukaddes. Ceylan Yayınları.1. Baskı, Kasım 2014.
* “Muzaffer Oruçoğlu Anlatıyor – Zavot'tan Vartinik'e”. Ekinci, İbrahim (Söyleşi: Oruçoğlu, Muzaffer). Ayrıntı Yayınları. 1. Baskı, Ekim 2016. ISBN: 978-605-314-132-7.

- Broşürler:
* “Partizan Yayınları No: 10 – Marksizm-Leninizmin Amansız Düşmanı Troçkizm / Kemalist Hareket ve Kurtuluş Savaşı'nın Değerlendirilmesi (4)”. Partizan Yayınları. 1979/80 (?).

- Dergiler:
* “FAŞİST ZULME SÜNGER ÇEKİLEMEZ - Adli Tıp Raporu Açıkça Belirtiyor: Ahmet Muharrem Çiçek polis tarafından yakalandıktan sonra öldürüldü”. Aydınlık. 17 Şubat 1975. Sayı: 54. Sayfa: 5.
* “Ahmet Muharrem Çiçek Yoldaşı Anıyoruz – SİYASİ CİNAYETLER CEZASIZ KALMAYACAK”. Halkın Birliği. 15 Mart 1977. Sayı: 4. Sayfa: 14.
* “Tasfiyeciliğin Mirası: Başıbozuk Çete İdeolojisi”. Aydınlık. Temmuz 1977. Sayı: 77. Sayfa: 33-34.
* “AHMET MUHARREM ÇİÇEK YOLDAŞI ANIYORUZ – Onun hakim sınıflar önünde boyun eğmeyen çelikten bir yüreği vardı”. Halkın Birliği. 14 Mart 1978. Sayı: 30. Sayfa: 14.
* “Yöntemde Yeni PDA'cılığını Sistemleştiren Parti Bayrağı, İBRAHİM KAYPAKKAYA'nın Marksist-Leninist Görüşlerine Saldırarak Kendi Aşırı Sağcı Özünü Sergiliyor!”. Partizan. Aralık 1978. Sayı: 4. Sayfa: 23.
* “Kutsiye Bozoklar ile Röportaj”. Kadınların Kurtuluşu. Eylül-Ekim 1988. Sayı: 1. Sayfalar: 15, 16, 17, 18, 19, 20.
* “Kutsiye Bozoklar İle Söyleşi”. Yeni Demokrasi. Haziran 1989. Sayı: 22. Sayfalar: 35, 36, 37, 38.
* “Ahmet Muharrem Çiçek”. Yeni Demokrasi. Mart 1992. Sayı: 4. Sayfa: 65.
* “A.Muharrem Çiçek”. Partizan Gençlik. Mart 1996. Sayı: 14. Sayfa: 18.
* “Ahmet Muharrem solmaz bir ÇİÇEK'tir”. Özgür Gelecek. 16-31 Mart 1994. Sayı: 24. Sayfa: 20.
* “Ahmet Muharrem Çiçek”. Devrimci Demokrasi. 16-31 Mart 2001. Sayı: 3. Sayfa: 15.
* “Solmayan bir Çiçek”. (Bağımsızlık Yolunda) Devrimci Demokrasi. 16-31 Mart 2002. Sayı: 27. Sayfa: 14.
* “Muharremce büyütüyoruz umudumuzu”. (Özgür Gelecek Yolunda) İşçi-Köylü. 9-22 Mart 2007. Sayı: 69. Sayfa: 26.

- Gazeteler:
* “Şehremini’nde polisle çatışma oldu bir kişi öldü”. Milliyet. 20 Mart 1973. Sayfalar: 1, 9
* “Çatışma: Bir anarşist öldürüldü”. Tercüman. 20 Mart 1973. Sayfalar: 1, 7.
* “İkisi kız dört anarşist Çapada polisle çarpıştı”. Yeni İstanbul. 20 Mart 1973. Sayfa: 1.
* “Güvenlik Kuvvetleri ile çatışan 4 öğrencinin kimlikleri açıklandı”. Cumhuriyet. 21 Mart 1973. Sayfa: 1.
* “Yakalanan dört anarşistin « T G K P » mensubu oldukları açıklandı”. Dünya. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 7.
* “Ele geçen dört anarşist Gizli Komünist Partisi üyesi”. Hürriyet [1. versiyon]. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 11.
* “Şehremini baskınından sonra 11 kişi daha gözaltında”. Hürriyet [2. versiyon]. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 7-8.
* “Şehremini Operasyonuyla ilgili 11 kişi gözaltına alındı” Milliyet. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 9.
* “Biri ölü, üçü sağ ele geçirilen Üniversiteli anarşistler gizli bir komünist teşkilâtına mensup”. Tercüman. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 7.
* “Anarşistlerin adı açıklandı”. Yeni İstanbul. 21 Mart 1973. Sayfalar: 1, 7.
* “İstanbul’da Gizli Örgüt Mensubu 61 Kişi Yakalandı”. Milliyet. 30 Nisan 1973. Sayfalar: 1, 11.
* “TİKKO Davasında Muharrem Çiçek'in Şehremini baskınında yakalandıktan sonra başına kurşun sıkılarak öldürüldüğü ileri sürüldü”. Cumhuriyet. 20 Haziran 1974. Sayfa: 7

- Özel:
* Kendisini tanıyan eski bir şehit yakının anlatımları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder