3 Temmuz 2022 Pazar

BELGE-RÖPORTAJ | Enver Gökçe ile üç röportaj (1980-1981)

 SUNUŞ


Enver Gökçe


Enver Gökçe ile ikisi Demokrat'ta, birisi de ölümü sonrası Cumhuriyet'te çıkmış üç röportaj sunuyoruz. Enver Gökçe ile ilgili sunduğumuz bu üç röportajın bir kısmı daha önceden çeşitli yerlerde de çıktı.[1] Yine de biz orijinallerinden sunuyoruz. Gördüğümüz kaynaklar içerisinde Tülay Cörüt ile olanı ise işlenmemiştir. Bizim eksikliğimiz de olabilir ama bir ihtimal de çok da bilinmeyen bir röportaj olabileceğidir.


Enver Gökçe kavga şairiydi ve nerede kavga varsa halen daha orada zararlı görülüyor. Örnek mi istiyorsunuz? Yakın geçmişte Yeni Demokrasi, demokratik halk kültürümüzün bu ustasına dair bir biyografiyi yayınlamıştı.[2] Acar savcılarımız da 24 sayfalık sayının 23 sayfasına da soruşturma açıp, soruşturma açılanlara Enver Gökçe'yi de seçmişti.[3] Enver Gökçe gibi demokratik halk kültürümüzün ustalarının hasretini duydukları dünyayı kurmak için savaşanlar, onun şu dizelerini izliyorlar:[4]


"(...)

Bentleri

Yıkar

Su

Kısrağa

Aşar

Aygır

At

Yaşamak

Değişir

Yaşamak

Ölümden

Üstün

Sadece

Unutma

Sen

Şu

Bitmeyen

Kavgayı"


Büyük ustanın anısına sonsuz saygıyla.


İbo'dan Demirdağ'a — Tarihimizden Öğreniyoruz

2022.07.03


[1] Mesela Cumhuriyet röportajı, Nesin Vakfı 1982 Edebiyat Yıllığı'nda çıkmıştı. Mehmet Bayrak da Enver Gökçe'ye dair anılarında yaptığı röportaja atıf yapar.

[2] ""Dost Dost İlle de Kavga"". "Bir Yeni Demokrasi Okuru". Yeni Demokrasi. 28 Kasım-12 Aralık 2019. Yıl: 2. Sayı: 49. Sayfa: 2.

[3] "Enver Gökçe’nin şiiri gazetemizin toplatılmasına “delil” olarak sunuldu". Yeni Demokrasi. 24 Ocak 2020.

[4] "Kısrağa aştı". Gökçe, Enver. içinde: "Enver Gökçe: Yaşamı - Bütün Şiirleri". Gökçe, Enver. Ayko Yayınları. 1. Baskı, Aralık 1981. Sayfa: 107.


***

ENVER GÖKÇE'YLE BİR KONUŞMA

Mehmet Bayrak

Erzincan'ın Çit köyünde başlayıp, şimdilerde Seyranbağları Huzurevi'nde devam eden çileli, acılı, zor ama 'büyük' bir yaşamı var Enver Gökçe'nin. Çileli, acılı, zor ama 'büyük' bir yaşamdır bu. Zaten kendisinden giderek içinden geldiği sınıfın savaşımını şiirleştiriyor Gökçe:

Bir
Elde
Çatal
Bir
Elde
Dehre
Dalar
Dikenlerin
Kengerlerin
Peşinde
Kaderimmiş
Söğerim
Oy
Meri
Kekliğim
Yeter
Çektiğim.

Dut
Kurusu
Süpürge
Tohumu
Yediğimiz
Ve
Bir
Godik
Arpa
İçin
Sivas
Kapılarından
Geri
Çevrildiğimiz
Günleri
Defledik
Meri
Kekliğim
Yeter
Çektiğim

Yol
Parası
Veremedim
Diye
Şu
Dağları
Bana
Açtırdılar
Şu
Yolları
Bana
Hacizlere
Gitti
Suna
Gibi
Keçim
İneğim
Meri
Kekliğim

Kore
Dağlarında
Tabakam
Kaldı
Mapus
Damlarında
Özgürlüğüm
Hey
Meri
Kekliğim
Yeter
Çektiğin.

Kendi payıma söyleyeyim. Enver Gökçe'nin adını ilkin Asım Bezirci'nin 1969'da yayımlanan Dünden Bugüne Türk Şiiri Antolojisi'nde gördüm. Oysa biliyorum ki ilk şiiri "Köylülerime" 1943'te Yurt ve Dünya'da yayımlandı. Adının asıl duyulmasıyla Yansıma, Yeni Adımlar ve Soyut dergilerinde şiirlerinin yayımlanmasıyla ve özellikle 1973'te "Dost Dost İlle Kavga"nın çıkmasıyla gerçekleşti. Dilerseniz ilk şiiri "Köylülerime"yi birlikte okuyalım:

Anamız birdir, aynı memeden emmişiz dostlar.
Kan kardeşiz, sizlere kanım kaynıyor.
Sizlerle beraber herk ettik toprağı.
Beraber yattık hapiste, beraber teskere aldık.
Ve maniler yaktık hasret için;
Gülemediysek de boş verdik beraber...
Halay mı çekmedik kol kola,
Horon mu tepmedik diz dize,
Cepken mi vermedik rüzgara?
Koyun koyuna yattık toprak duvarlarda.
Sıtmayla, sığırla, davarlarla...
Daha da yatarız dostlarım daha da...
Gün gelirse eğer
Halay çeker türkü söyler gibi yan yana
Mavzer mavzere verip de
Düşmana kurşun atarız.
Sizlere kanım kaynıyor, yabancı değilsiniz bana...

S - 1940'larda boy veren toplumcu-gerçekçi şiir hareketi içinde yer alıyorsunuz. Bu hareket içinde yer alan ozanlardan bazı yönlerle ayrılıyorsunuz. Halk söyleşisinden yararlanma ve folklor öğesi sizin şiirinizde belirgin bir özellik olarak ortaya çıkıyor. Daha ilk şiirlerinizden bu yana değişmeyen bir özellik bu.

Şiirinizin bu belirgin özelliğine kanıt olarak, en yeni terimlerle halk söyleşisinin kaynaştırıldığı şiirlerden bir örnek vermek istiyorum. 

Zalım!
Hemi de kötü dinli gâvur,
Nasıl da bağdaş kurmuş toprağıma
Gülümü harmanımı savurur!
Kara gözlerini
Sevdiğim oğlan,
Bize oldu olan
Topla Antep'i, Çukurova'yı
İzmir'i, Urfa'yı, Konya'yı
Haydi ha!
Ne durursun Munzur!
Engini de deli gönül engini
Kutlayalım şol kurtuluş cengini
Hayını,
Kompradoru, pezevengini,
Vur
Kara yiğenim vur!
(Bir Milli Kurtuluş Türküsü)

Bazıları -sözgelimi Attila İlhan- folklorun sanat ürününü ezdiği görüşünde. Dahası bu doğrultuda ürün veren sanatçaların [sic] folklorun ardına saklandıklarını öne sürüyor aynı kişiler. 

Bu konuda neler söylemek istersiniz? Bu arada, kendi sanat anlayışınızı da aktarmanızı istiyorum.

C - Folklorun sanat eserini ezdiği doğru değildir. Sanat eseri, tam tersine halk kültürü ile zenginleşir, güzelleşir ve güç kazanır. Sonra, gerçek sanatçının folklor öğelerinin ardına saklanması söz konusu olamaz. Sanat, sosyal ve estetik yönden bütünlük içinde bir yaratmadır. Hasılı sanatçı ne körü körüne halk hayranlığına kapılmalı, ne de ona tepeden bakmalıdır. Halkın sınıflardan oluştuğu hiç hatırdan çıkmamalı, halka ışık tutacak bir yaratmanın devrimci sınıfların sömürü çarkından kurtaracak bilimsel öğretinin doğru kullanılmasından ve bu uğurda savaş verilmesinden geçtiği unutulmamalıdır. 

S - "Dost Dost İlle Kavga"daki şiirlerinizle "Panzerler Üstümüze Kalkar"daki şiirleriniz arasında kurgu bakımından belirgin bir fark var. Önceki şiirlerinizin çatısını çok sözcüklü dizeler, sonraki şiirlerinizkiniyse tek sözcüklü dizeler oluşturuyor. Daha önce aktardığım "Meri Kekliğim" şiiri ikinci türe giriyordu.

Bu söyleyiş biçimini seçmenizin nedenini öğrenmek istiyorum. Bu arada şiirinizin izlediği gelişim çizgisini anlatmanız yararlı olacaktır.

C - "Panzerler Üstümüze Kalkar"; Keban yöresinin bir destan denemesidir: Ama bu şiir yönünden hiç dizeye yan[sı]mamaktadır. Ve şiiri daha da basitleştirmek için kaleme alınmıştır. Yalnız şiirin vurgusunu ve seslerini iyi kavrayabilmek için dikkatlice okumak gerekmektedir. Bu yüzden Dost Dost İlle Kavga ile Panzerler Üstümüze Kalkar, yüzeysel yönden farklı görünüyorsa da iki eser temelde bir noktada kesişmektedir.

S - Genelde her sosyalist realist sanatçı gibi, sizin de gerçek yaşamdan kaynaklanan bir şiiriniz var. Kendi yaşamınız da doğal olarak kaynaklık ediyor bu şiire. Çocukluk yılları, okul yılları, mapusluk yılları ve 1960 sonrasını izlemek mümkün şiirlerinizde.

Şimdilerde Seyranbağları Huzurevi'nde nasıl geçiyor günleriniz? Neler yapıyor, neler yazıyorsunuz? Edebiyat çalışması olarak ne var elinizde? Bu dönemde ortaya çıkan bir şiiriniz varsa, bir örnek verebilir misiniz?

C - Halen Seyranbağları Huzurevi'nde kalmaktayım. Günlerim Pablo Neruda çevirileriyle geçiyor. Daha önce parçalar çevirdiğim "Uyansın Oduncu" ve "Kaçak" adlı büyük epopesinin tamamını çevirmek istiyorum. Ayrıca yine Pablo Neruda'dan şimdiye dek Türkçemizde bilinmeyen yeni şiirlerini de Türkçemize kazandırmak istiyorum.

Neruda'nın yeni ve bilinmeyen bir şiirini, Şilili devrimci RECABERREN adına yazdığı bir şiirini vermek istiyorum.

Recabarren, Şili'nin oğlu,
Şili'nin babası, babamız,
Gelecek günlerin gücü
Senin yapıtından doğdu.
Senin acılar
Ve topraklar içindeki çizginden.

Halksın, pampasın, vatansın sen;
Kilsin, kumsun, evsin, okulsun,
Ayaklanmasın, saldırısın, yumruksun.
Geçit törenisin, akınsın,
Dirençsin, büyüklüksün, kavgasın, düzensin, buğdaysın.
Senin bakışın altında,
Vatanın kırıklarını sarmaya,
Andolsun Recaberren!

Ve şerefsiz kumlar üzerinde
Çırılçıplak çiçeğini
Özgürlüğün yücelteceğine
Andolsun!

Andolsun
Zafere kadar
Yolunda yürüyeceğimize.

S - Enver ağabey, son sorum şu olacak: Türkiye'nin geleceği konusunda neler söylemek istersiniz?

C - Gerçi çözümlenmesi gereken birçok sorunlar var, birçok çelişkiler var. Yine sayısız güçlükler, darbogazlar [sic] var. Ama ülkemizin geleceğine ilişkin görüşlerim herşeye [sic] karşın olumludur. Ve tüm toplumlar gibi toplumumuzu da aydınlık ve güzel bir geleceğin beklediğine inanıyorum.

Kaynak: "Enver Gökçe'yle bir konuşma". Bayrak, Mehmet. Demokrat. 6 Ocak 1980. Sayfa: 6.


Orijinali.

***

ENVER GÖKÇE İLE BİR KONUŞMA

Tülay Cörüt

"Dost Dost İlle Kavga" ve "Panzerler Üstümüze Kalkar" adlı kitaplarından tanıdığımız devrimci ozan Enver Gökçe ile iki yıldan beri yaşadığı Seyranbağları Huzurevi'ndeki odasında konuştuk. Enver Gökçe buradaki günlerini Pablo Neruda'dan çeviriler yaparak geçiriyor ve önümüzdeki günlerde Neruda'nın daha önce yayınlanmamış şiirlerinden oluşan bir çeviriyi yayınlayacak.

Yakınlarının, sanatçıların ve okurlarının sık sık ziyaret ettiği ve yalnız bırakmadığı Enver Gökçe'den önce kısaca yaşamını anlatmasını istedik.

[-] "1920'de Erzincan'ın Çit köyünde doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite tahsilimi Ankara'da bitirdim. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü mezunuyum. 1940'larda şiir yazmaya başladım. "Köylülerime" ilk şiirimdir. Şiirlerim o sıralarda çıkan Ant, Meydan, Söz, Gün, Yağmur ve Toprak adlı dergilerde yayınlandı. 1948'de ilk kez bir derneğe mensup olmaktan (Türk Gençler Derneği) tutuklandım. 3 ay tutuklu kaldıktan sonra salıverildim. Asıl tutuklanmam 1950'de gizli bir derneğe üye olduğum gerekçesiyle oldu. Bu tutuklamada 7 yıla hüküm giydim. 1958'de tutukluluğum son bulduktan sonra çeşitli işlerde çalıştım. Gazetecilik ve çevirmenlik yaptım. İkinci tutuklanmam sırasında kötü tutukluluk koşulları beni daha çok zorladı. Bu arada iki yıl hücre cezası gördüm. O sırada cezaevi olmadığından İstanbul'da Sansaryan Han'da kaldım. Akut romatizmaya yakalandığım için bir süre hastanede yattım. Çıktıktan sonra 2 yıl 4 ay da Çorum'da sürgünde kaldım."

[-] İlk tutukluğunuzdan 1973'e kadar kitabınız çıkmadığı gibi gazete ve dergilerde de şiirlerinize pek rastlanılmıyor.

HİÇ YALNIZ KALMIYORUM


- "Hapishanedeyken "Yusuf ile Balaban"ı yazmayı sürdürdüm. Ancak çoğu kayboldu. Bu süre içinde şiirlerimi dergilere göndermedim. Tek tük göndermiştim, onların da yayınlanıp yayınlanmadığını hatırlamıyorum. 1973'de dergilerde kalan ve "Yusuf ile Balaban"da bulunanlarla "Dost Dost İlle Kavga"yı yayınladım. Daha sonra da ikinci kitabım "Panzerler Üstümüze Kalkar" çıktı. 

[-] İki yıldan beri bu huzurevinde yaşıyorsunuz, günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?

- "Buradaki yaşamımdan memnunum. Hiç yalnız kalmıyorum. Pablo Neruda'nın şiirlerini çeviriyorum. Kitap okuyorum. Yeni şairleri okuyorum. Bunlar arasında Yaşar Miraç sevdiğim ve yetenekli bir ozan. Erdal Alova ve Nevzat Şimşek de bunlar arasında sevdiğim genç ozanlar.["]


Kaynak: "Enver Gökçe ile bir konuşma". Cörüt, Tülay. Demokrat. 8 Ağustos 1980. Sayfa: 6.

Orijinali.

***

Enver Gökçe ile yapılan son söyleşi: “Günümüz şiirini başarılı sayamayız”

Faruk BİLDİRİCİ - Havva CAN


ENVER GÖKÇE - Halkının buyruğunda şiirler yazdı


ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) — «Ben şairim / Halkların emrinde, kolunda safında / Satırlarım vardır kahraman / Satırlarım vardır cılız, cesur ve sıtmalı / Ahdım var / Terli atlet fanilalı göğüslerden / Püfür püfür geçeceğim»

Bu dizelerin yazarı Enver Gökçe önceki gün 61 yaşında yaşamını yitirdi. Ölümü bir eksiklik doğurdu yaşamın sergilenişinde. Ne var ki yazdıkları çizdikleri de yeterdi aydınlığın anlatımına.

Dayanmıştı Enver Gökçe dizleri çözülene kadar, yazmıştı kalemi, düşündürene dek. Ve Enver Gökçe devam etmişti Seyranbağları Huzurevinde yaşamaya, anlatmaya...

Enver Gökçe'yle, çileli yaşamın durmaksızın yoğurduğu ozan ile son görüşme Seyranbağları Huzurevinde yapıldı. Bir yatak, masa, lavabo, kitaplık. Ufacık odada olanlardı bunlar. Gökçe, yavaş ama yavaş yavaş doğruldu yatağından. Hastalığının gene arttığını söyledi. «Geçmiş olsun» dedik. Ve Gökçe durgunlaştı birden. Aradık çiçekler sunulan ozanı bulamadık ama duyuyorduk onu. Ancak ne yapabiliriz söyleşiye başlamaktan gayrı? Ne var ki ozan Enver Gökçe, sorularımızın yanıtlarını sonradan vereceğini söyledi. Ve soruları bırakmamızı istedi. Onu pencerenin kenarında Seyran tepelerini seyrederken bırakıp gittik.

Sorularımızın yanıtlarını almaya gittiğimizde Gökçe'yi yatağında yatarken bulduk. Gülerek karşıladı bizi. Baktı bize, buğulu gözlerle «Hoşgeldiniz» dedi. Ve soularımızın yanıtlarını yazılı olarak verdi İşte sorduğumuz sorular ve yanıtları.

«— Şiirimizde gelenek olayı ve günümüz şiirinin vardığı nokta nedir?»
— Geleneksel söyleyiş biçiminden yararlanmaya dek gidilmesine karşın başarısızlığa uğranılmıştır. Bu başarısızlık, halkla göbek bağı kurulamamasından ileri gelmiştir. Türkünün ya da ağıtın halk yaşamı içerisindeki işlevini bilmeyen insan gerçek sentezler ortaya koyamaz. Görüşleri ne kadar olumlu olursa olsun bütün çabalar bir özentiden öteye geçmez. Şiirimizde geleneksel folklor özelliklerine rastlanmaktadır. Günümüz şiirini pek başarılı sayamayız. Bir değerlendirme bu sonuçları ortaya çıkaracaktır.»

«— Güncel olanların tutsağı olmak ya da günceldeki evrenseli yakalamayı nasıl yorumluyorsunuz?»
— Evet güncel olanı verirken onun tutsağı olmamak başka bir deyişle günceldeki evrenseli yakalamak sorununu dünya anlayışına bağlayarak ele almak yanlısıyım Güncel olanı verirken evrensel değerlere açılmak gereklidir. Güncelliğin tutsağı olmak bana göre gericiliğin oluşumunda emperyalizmin birinci derecede işlevi olmasındandır. Güncel olanı vermekle evrensel değerlere açılmak bir çelişki değildir. Geri bıraktırılmış toplumlarda ortaya çıkan temalar, genelgeçerliğe sahiptir, evrenseldir. Ama kendi gerçekleriyle bunları yoğurabilen bir sanatçı evrensele ulaşabilir. Tümüyle yeterliliğe varış, gelgeç dönemlerde ortaya çıkan durumlarla sanatçı evreninin sınırlanamaması halinde sağlanabilir. Neden derseniz gelgeç dönem tükendiğinde, dönemin koşullandırdığı ürünlerin anlattıkları da tükenecektir. Söylediklerimin tümünü güncelliğin hayata bakış sorunu olması gerektiği noktasında toplayabiliriz. Yani günceli vermek ama ondaki evrenseli yakalamak, diyalektik öğretiyi bir metod olarak kabullenmektedir.

«— İki kitabınız arasında bir değişim var. Birinde 'Dayan Dizlerim Dayan' ikincisinde ise 'Meri Kekliğim / Yeter Çektiğim' diyorsunuz.» deyince daha bir üzgünleşerek yanıtlıyor sorumuzu. Sanırsınız gözlerinin doluluğu isyan edecek, isyanı yanıtı oldu. Ne beklenirdi evren kadar geniş hücredeki insandan. Işıklar saçan tünemesi mi? Yoksa çekilen çilelerin, kekliğe bile anlatılması istendiğinden mi?

«Size karşı takınılan sessiz tavıra ilişkin olarak söyleyecekleriniz?» sorusunu iki damla yaş noktaladı. Ne söyleyebilirdik artık. Ve anımsayıverdik büyük ozanın «Vatandaş» isimli şiirinde yer alan dizelerini. Şöyle diyordu ozan:
«— İster öv, ister yer, ister sev beni / Güneşin taşlarda mavileştiği / Nehir boylarında söylenir / Sevinç şarkılarım yoksa da / Şimdi, bütün kederli ezgileri / Ümide kurban ediyorum / Satırlarımla olsa da çok mu bir de ben seni / Bizden olan bütün dünya şairleri gibi / Yadediyorum.»

«Kederli ezgileri ümide kurban» eden Gökçe, sürdürüyordu coşku doluluğu:
«Sen ne hakim, ne evliya, ne kul, köle, ne şovalyesin / Sen yirminci yüzyıl insanı / Dost dediğim, yaren dediğim, kardeş dediğim / Ekmeğim benim gülüm, bağım, bostanım benim: Vatandaş».

Kaynak: "Enver Gökçe ile yapılan son söyleşi: “Günümüz şiirini başarılı sayamayız”". Bildirici, Faruk.; Can, Havva. Cumhuriyet. 24 Kasım 1981. Sayfa: 4.

Orijinali.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder