20 Ağustos 2022 Cumartesi

BELGE | Zeki Uygun - Parti şehitlerimizi anıyoruz! (Ocak 1986)

SUNUŞ


Önce halkın öğrencisi, sonra öğretmeni olan, yiğit TKP (M-L) (bugünkü TKP/M-L) Partizanı, yılmaz halk savaşçısı, ülkemizde ârî Marksizmin ağır toplarından, önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın en sadık izleyicilerinden, TKP (M-L)'nin yetiştirdiği en değerli komünistlerden Zeki Uygun ("Hoca") yoldaş.

Aşağıda yayınlayacağımız bu yazı, Zeki Uygun yoldaş tarafından İşçi-Köylü Kurtuluşu (İKK) dergisinin 1986 yılındaki Ocak ayı Parti ve Devrim Şehitleri özel sayısı için yazılmıştır.[1] Doğal olarak ilk başta imzasız olarak yayınlanan bu yazının, Zeki Uygun yoldaş tarafından yazıldığı, şehadeti sonrasında yazının sadece ufak bir başlangıç kısmını tekrar yayınlandığı İKK sayısında ifşa edilmiştir. İşçi-Köylü Kurtuluşu imzalı başlıksız ön açıklamada bu konuda şöyle deniyordu:[2]

22 Kasım 1986 tarihinde Dersim'in Ovacık ilçesinin Hürmük mezrasında, dağ evini helikopterler desteğinde kuşatan faşist operasyon birliğine karşı komünist direnme ruhuyla cevap veren, silah elde kahramanca döğüşerek [sic] şehit olan 8 yoldaşımızdan biride [sic] Zeki UYGUN'du. Partimizin değerli üyesi ve kadrolarından olan yoldaş Zeki Uygun'un kavgasını yaşatacağımızı belirtiyor, ölümsüz anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Bu sayımızda onun kendi kalemi ve dilinden parti şehitleri konusundaki bir yazısını yayınlıyoruz.
Bu yazı 1986 Ocak ayında parti şehitleriyle ilgili çıkarılan İşçi-Köylü Kurtuluşu özel sayısında da yer almıştı.
İşçi-Köylü Kurtuluşu

İlgili sayıda iki farklı yazı var.[3] İlkinin Zeki Uygun tarafından yazıldığını kesin olarak biliyoruz, ikincisine ise bir atıf görmedik. İki yazı da ufak olduğu ve dil olarak büyük oranda benzerlik taşıdığı için Zeki Uygun tarafından yakın zamanlarda yazılmış olma ihtimali çok yüksek, yine de kesin bilgimiz olmadığı için ikinciyi ek olarak vereceğiz. Bu ikisinin dışında kalan diğer yazıları almıyoruz.[4]

Zeki Uygun'un olduğunu kesin olarak bildiğimiz yazıda, normalde sayfanın ortasında (iki sütunu [birisinde iki paragraf arasındaki boşluğu, diğerinde direkt bir paragrafı] ortadan ikiye yaracak şekilde) yatay geçen bir Lenin alıntısı var ama metin içinden alıntı olmadığı, konuyla alakalı verildiği için onu yazının sonuna koyacağız. Yazım ve/veya dizgi hatalarına da dokunmadık.

Fazla söze gerek yok, parti şehidini anmayı, önce halkın öğrencisi, sonra öğretmeni olmuş, ülkemizde ârî Marksizmin ve İK yoldaşın öğretilerinin en sadık savunucularından olmuş Zeki Uygun yoldaşa bırakıyoruz.

İbo'dan Demirdağ'a – Tarihimizden Öğreniyoruz
2022.08.18-20.

[1] "Parti şehitlerimizi anıyoruz!". ... [Uygun, Zeki]. İşçi-Köylü Kurtuluşu. Ocak 1986. Özel Sayı. Sayfalar: 2-3.
[2] "Parti şehitlerimizi anıyoruz!". Uygun, Zeki. İşçi-Köylü Kurtuluşu. Aralık 1986. Sayı: 75. Sayfa: 24.
[3] 2. yazı: "Parti Şehitlerini Anmak Onların Uğruna Canbedeli Mücadele Yürüttükleri M-L'i Savunmak; Parti Ve Orduyu Güçlendirmek Demektir!". agy. Sayfalar: 4-5.
Not: Bu yazıda iki sayfada da metin içinden seçilip öne çıkarılarak tekrar edilmiş birer sütun alıntı var, doğal olarak bunları tekrar almayacağız.
[4] Diğer yazılar şunlardır:
- "Parti şehitlerimizi anıyoruz!". agy. Sayfalar: 6-8.
Not: Fotoğrafsız kısa biyografiler şeklinde başlangıçtan Ocak 1986'ya kadarki (kimi eksik isimlerin olduğu gibi, bugün Partizan Şehitleri sitesinde olmayan bazı isimlerin de olduğu, ayrıca bazısı yanlış, geri kalanı araştırılmaya gerek duyan kimi detay farklılıkların da olduğu) şehitler listesi ile ona eşlik eden metin içine gömülü kutucuklarda Muzaffer Oruçoğlu ("Haydar Teber" imzasıyla)'nun şiirlerinden (mesela "Hazır ol!" şiiri) seçme kısımları barındırmaktadır.
- "ENTERNASYONAL PROLETARYANIN OCAK AYI ŞEHİTLERİNİ ANIYORUZ! Enternasyonal Proletarya Ve Ezilen Dünya Halklarının Yüce Önder ve Öğretmeni V. İ. LENİN ÖLÜMSÜZDÜR!". agy. Sayfalar: 9-11.
Not: Stalin'in Amerikan İşçi Delegasyonu ile yaptığı konuşmasından bir alıntı olan bu yazıya, kutucuk içinde imzasız bir de ön açıklama eklenmiştir.
- "Rosa Lüksemburg Ve K. Liebknecht Ölümsüzdür". agy. Sayfa: 11.
Not: Ufak bir anma yazısı, sonrasında ise Muzaffer Oruçoğlu ("Haydar Teber" imzasıyla)'nun "Rosa'nın Anısına" [Şubat 1983] şiiri.
- "Halk İçin Çalış". Mao, Zedung. agy. Sayfa: 12 (arka kapak).

***

PARTİ ŞEHİTLERİMİZİ ANIYORUZ!

Sınıf mücadelesinin önemli ve amansız bir dönemecinden daha geçtik, geçiyoruz.
Yıllardır dört bir yandan ateş altında tutulan ve kesin yenilgiye uğratılmaya çalışılan partimiz üzerinde kümelenen kara bulutlar hızla dağılmaya yüz tutmuştur.
Partimizin ufku giderek daha da genişlemeye, yolu giderek daha da aydınlanmaya başlamıştır.
O günümüz dünyasında istisnai komünist nüvelerden birisi olarak, şimdi hem ülke düzeyinde hem de uluslararası planda akıma karşı yüzmektedir. Ve artık onu tutabilmek, ya da gittiği yoldan geri çevirebilmek, açık-gizli, maskeli-maskesiz hiçbir komünizm düşmanının harcı değildir.
Partimiz geleceğin kendisinin olduğunun bilincindedir ve hala dört bir yandan ateş altında olmasına rağmen, bugün gelinen noktada geleceğe çok daha güvenle bakmaktadır.
Zira, kurucu önderimiz İ. Kaypakkaya yoldaşın üzerine gerdiği teorik zırh sayesinde, bugüne kadar geçen süreç içinde herhangi bir nitelik dönüşümüne uğramadan varlığını koruma başarısı gösteren partimiz, uzun yılların ürünü olarak kan-can pahasına edinilen zengin bir mücadele deney ve tecrübesi zemini üzerinde, zafere açılan kapıyı adım adım aralamaya başlamıştır bile.
Geçmiş zengin mücadele deney ve tecrübesini sağlıklı bir senteze tabi tutma, geçmişin ilkeli ve kapsamlı bir özeleştirisini yapma ve geçmişten çıkarılacak olan doğru dersleri geleceğimiz için güçlü bir silah haline getirme merkezi görevine, diğer sınıf mücadelesi görevlerini de mümkün olduğunca aksatmadan sıkı sıkıya sarılan partimizin, bugün gelinen noktada ileriye doğru büyük bir sıçrama yaparak, bütün gücüyle yeniden sınıf mücadelesinin engin denizine açılması ve zaferden zafere koşması kaçınılmazdır.
Bu, tarihin karşı konulamaz ve durdurulamaz bir akışı olacaktır.
Bu tarihsel akımı durdurmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Açık-gizli, maskeli-maskesiz, dolaylı-dolaysız tüm halk, devrim ve komünizm düşmanları partimizden ne kadar korkarsalar korksunlar, yine de azdır. Partimiz, sadece her türden halk ve devrim düşmanlarının değil, aynı zamanda he türden revizyonizmin ve oportünizmin 'ipini çekmeyi' de boynunun borcu bilmektedir.
Bu yılki Parti Şehitlerini Anma Haftası'nda, halk demokrasisi, bağımsızlık, sosyalizm ve yüce komünizm davası şehitlerimizi, için için kabaran ve bir sel gibi bendinden boşanması kaçınılmaz olan işte böylesine coşkun ve engin bir ruh hali içinde anıyoruz.
Şehitlerimizin ölümsüz anılarını, işte böyle bir ruh hali içinde tazeliyor ve her türden parti, halk, devrim ve komünizm düşmanlarının yüreğine derin korkular salan ve onları bir kez daha derinden yaralayan güçlü ve yenilmez bir manevi silah haline getiriyoruz.
Türkiye devrimi gönderine kızıl bir güneş gibi doğan kurucu önderimiz İ. Kaypakkaya'ya, onun kızıl direniş ruhunu yeniden yaşatan S. Cihan, H. Hakkı Erdoğan, M. Yakar, M. Z. Şerit'leri [sic] ve silah elde toprağa düşen daha nice nice yoldaşlarımızı;
28/29 Ocak 1921 gecesi Kemalist cellatlar tarafından Karadeniz'in karanlık sularında boğdurularak hunharca katledilişlerinin 65. yılında M. Suphi ve 14 yoldaşını;
Ölümünün 62. yıldönümünde enternasyonal proletarya ve ezilen dünya halklarının yüce önder ve öğretmeni V. İ. Lenin'i;
Berlin'de başları dipçik darbeleriyle ezilerek hunharca katledilişlerinin 67. yılında Alman proletaryasının ve 3. Enternasyonal'in yiğit önderlerinden R. Lüksemburg ve K. Liebknecht'i işte bu ruh hali içinde anıyoruz.
Kısaca işte bu ruh hali içinde sınıf kinimizi ve mücadele azmimizi bir kez daha biliyoruz en keskin biçimde emperyalizme, sosyal emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı.
"Devrim ziyafet vermeye, yazı yazmaya, resim yapmaya ya da nakış işlemeye benzemez. Devrim, o kadar zarif, o kadar rahat ve nazik, o kadar ılımlı, müşfik, kibar, ölçülü ve alicenap olamaz. Devrim, bir ayaklanmadır, bir sınıfın başka bir sınıfı devirdiği bir şiddet hareketidir." der Mao Zedung yoldaş.
Bu evrensel geçerliliği olan bir devrim yasasıdır. Diğer ülke devrimleri gibi ülkemiz devrimi de kaçınılmaz biçimde bu yolu izliyor ve izleyecektir de.
Bir başka deyişle devrim yolu dümdüz değildir, engebeli, dolambaçlı ve sarptır. Binbir zorluk ve engellerle doludur. Başarısızlık, kayıplar, yenilgilerle doludur ve ölüm olağandır.
Dolayısıyla, bu yolda ilerlerken karşılaşılan kayıp, başarısızlık, yenilgi ve zorluklardan yılmayanlar ve önlerine dikilen her türlü engeli altetme [sic] azim, cesaret ve kararlılığına sahip olanlar ancak devrimin aydınlık doruklarına tırmanabilir ve sonunda zafer meyvelerini tadabilirler.
Mao Zedung yoldaşın da dediği gibi; "Mücadele olan her yerde fedakarlık vardır ve ölüm olağandır. Halkın çıkarlarını ve büyük çoğunluğunun çektiği acıları yüreğimizde duyduğumuz için, halk için öldüğümüz zaman bu değerli bir ölümdür."
"Her insan bir gün ölür, ama her ölümün önemi aynı değildir... Halk için ölmek Tay Dağı'ndan da yücedir, ama faşistler için çalışmak ve sömürenler ve ezenler için ölmek tüyden de değersizdir."
Hiç şüphesiz ki, İ. Kaypakkaya yoldaşın da berrak bir şekilde vurguladığı gibi; "Emperyalizme ve gericiliğe karşı dövüşürken ölen herkes, saygıya değerdir. Ama bu, bunların içindeki revizyonist ve anarşist unsurlarla komünistler arasında bir çizgi çekmememize asla yol açmamalıdır. Yoksa, daha da saygıya değer olan komünizme, halkın kurtuluşu davasına saygısızlık edilmiş olur."
Bu nedenle biz de, emperyalizme, komprador kapitalizme, feodalizme ve faşizme karşı savaşırken ölen herkesi saygıyla anmalıyız. Ama bu bizim, komünistlerle tüm diğer devrim şehitleri arasında kalın bir ayırım çizgisi çekmemizi engellememelidir. Aksi taktirde çok daha büyük saygıya layık olan halk demokrasisi, bağımsızlık, sosyalizm ve yüce komünizm davası şehitlerimize saygısızlık etmiş oluruz.
Onlarca yoldaşımız partinin, halkın, devrimin ve yüce komünizm davasının menfaatlerini kendi kişisel menfaatlerinin üzerinde tuttukları ve halkın çektiği büyük acıları yüreklerinin derinliklerinde hissettikleri için, halk ve devrim düşmanlarına karşı mücadele içinde seve seve ölümü kucakladılar. Onlar ölüme meydan okuyan bu tavırlarıyla, ancak "bin kılıç darbesiyle param parça olmaktan korkmama" cesaretine ve 'dağları yerinden oynatma' azmine sahip olanların sonunda devrimi zafere ulaştırabilecekleri gerçeğini bize tekrar tekrar hatırlattılar. Yoldaşımızın kızıl kanlarını dökmesine pahasına bize hatırlattıkları bu dersi hiç bir [sic] zaman akıldan çıkarmamalıyız.
Açıktır ki, bütün bu gerçekler, devrimin her anının ya da her döneminin aynı anlam ve önemi taşıdığı, aynı zorlukta olduğu, aynı fedakarlık ruhunu gerektirdiği söylenemez. Tam tersine bütün bu gerçekler, özellikle de zor devrimcilik dönemleri (yenilgi yılları ya da devrimci durgunluk ve geri çekiliş dönemleri) açısından çok daha derin bir anlam ve öneme büründüğü, tartışma götürmez bir gerçektir.
"Devrim patlak verdiği zaman ve var hızıyla gelişirken, ve herkes modaya uymak için, bazen de kariyerinde ilerlemek için devrime katıldığı zaman -der Lenin yoldaş-, devrimci olmak zor bir şey değildir. Bu sahte devrimcilerden 'kurtulmak' için proletarya daha sonraları, zaferden sonra az çekmeyecektir: proletarya bu ikinci kurtuluş uğrunda görülmedik çabalar harcıyacak [sic] acılar çekecektir. Durum doğrudan, açık, gerçekten yığınsal, gerçekten devrimci bir savaşıma henüz elverişli değilken devrimcilik yapmak; devrimci olmayan, giderek gerici olan kurumlarda, devrimci olmayan bir havada, devrimci bir eylem yönteminin gereğini hemen kavramaya olmayan yığınlar arasında devrimin çıkarlarını (propagandayla, ajitasyonla, örgütlenmeyle) savunmayı bilmek çok daha zordur ve çok daha değer taşır."
Çünkü böyle dönemler, devrimci mücadelenin çok daha zorlaştığı ve çok daha büyük fedakarlıklar gerektirdiği, çok daha yüksek bir bilinçliliği ve örgütlülüğü, çok daha yüksek bir cesaret, azim ve kararlılığı zorunlu kıldığı dönemlerdir.
Çünkü böyle dönemler, felsefi idealizme kayışın, 'tanrı' arayıcılığının, yılgınlık, teslimiyet ve dönekliğin kol gezdiği, siyasal-ideolojik ve örgütsel sorunların 'dağ' gibi yayıldığı ve genel bir kaos halini aldığı, kitle bağlarının zayıfladığı ve devrimin geçici 'yol arkadaşları'nın akın akın safları terkettiği [sic] dönemlerdir.
Kısacası böyle dönemler, kendisine ben 'devrimciyim', ben 'komünistim' diyen herkesin, adeta ateş ile çeliğin çemberinden geçercesine amansız bir sınavdan geçtiği, geçici ile kalıcının, çürük ile sağlamın, sahte ile gerçeğin, iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın birbirinden kalın çizgilerle ayrıştığı dönemlerdir.
Böyle dönemler, büyük sorunlar ve zorluklar dönemidir. Dolayısıyla 'normal' zamanlara göre omuzlarımıza çok daha ağır görev ve sorumluluklar yükler, bizden çok daha büyük fedakarlıklar gerektirir, on kat yüz kat daha fazla enerjiyle yorulmak bilmeksizin çalışmamızı, mücadele etmemizi, sorunlarla savaşmamızı zorunlu kılar.
Böyle dönemlerin, adeta 'sırat köprüsü'nden geçme misali karşımıza diktiği ikilem şudur:
Ya hiç zorluk ve engelden yılmadan, hiç bir [sic] görev, sorumluluk ve fedakarlıktan kaçınmadan, mücadeleyi kan-can pahasına amansız biçimde sürdürmek, dolayısıyla partinin, halkın, devrimin menfaatlerine sonuna kadar bağlı kalmak!
Ya da hayatın ortaya koyduğu karmaşık görev ve sorunların ağır yükü altında adeta pestil gibi ezilmek, zorluklar ve engeller karşısında diz çökmek, korku, panik, yılgınlık, döneklik ve teslimiyet yolunu seçerek hızla felsefi idealizme kaymak, 'sihirli değnek' misali sorunları 'bir çırpıda' çözecek bir 'tanrı' arayıcılığına çıkmak ve adım adım devrimci ve komünist kişilikten soyutlanarak süreç içinde can çekişip çürümek.
Zor değil 'kolay' dönemlerin moda 'devrimci' ve 'komünist'leri işte bütün bu zorluk ve engellere başarıyla göğüs geremezler. Böyle dönemlerle karşılaşıldığında süratle pusulayı şaşırmakta gecikmezler. Üzerlerine sanki binlerce ton ağırlığındaki bir karamsarlık havası çöker. Her şeyi karanlık, olumsuz, kötü görmeye başlarlar. Daha düne kadar adeta 'tapındıkları' kutsal değerlere dahi veryansın etmeye başlarlar ve hızla inkarcılığa kayarlar. Artık onların en çok sevdiği renk 'kara' olmuştur. Çünkü aslında onların ruhları 'kararmış'tır ve bu ruh hallerini adeta salgın bir hastalık gibi etrafa yaymaktan da geri kalmazlar. Onlar için artık her şey 'bitmiş'tir ve zafer 'imkansız'dır. Oysa asıl biten kendi 'devrimci enerji'leridir. Ama batağına saptıkları felsefi idealizmin doğal sonucu olarak kendilerini 'dünyanın merkezine' oturttukları için, kendi bitmişliklerini hemen 'dünyanın bitmişliği' olarak ilan ederler...
Açıktır ki, bu tür moda 'devrimci' ve 'komünist'lerin kaçınılmaz biçimde sapacakları yol, ikincisi olacaktır. Yani ideolojik zayıflıkları ve çürümüşlükleri, ister açıkça kendisini ortaya koysun isterse bin bir ideolojik-siyasi-örgütsel 'gerekçe' ile maskelenmeye çalışılsın, bu tür öğelerin kaçınılmaz biçimde partiye, halka, devrime sırt çevirmelerini de birlikte getirecektir. Ve bu bir anlamda doğaldır. Çünkü sınıf mücadelesi yasaları böyle işler ve kendisine ayak uydurma başarısı göteremeyenleri [sic] gözlerinin yaşına bakmadan acımasız bir biçimde ezer geçer.
Oysa zor dönemlerin devrimci ve komünistleri bu tür zorluk ve engellerden asla yılmazlar. Sorunların ağırlığı ve karmaşıklığı karşısında pusulayı şaşırıp acz içine düşmezler. Devrimci ve komünist iyimserliklerini ve geleceğe olan sonsuz inançlarını asla yitirmezler. Önlerine dikilen zorluk ve engellere karşı uzlaşmaz ve amansız bir savaş açarlar. Mücadelelerini en zor şartlarda dahi kesintisiz biçimde sürdürürler. Onların kitabında yılgınlığın, dönekliğin, teslimiyetin, ihanetin yeri yoktur. Böyleleri gerçek devrimci ve komünistlerdir. Onlar zorluklara karşı mücadele içinde sınanırlar, pekişirler, çelikleşirler. Halka ve devrime olan sadakatlerini açık biçimde ispatlarlar. Onlar hiç bir [sic] engel ve zorluk tanımazlar. Onlar açısından devrimci ve komünist irade ve azmin alt edemeyeceği hiçbir zorluk, aşamıyacağı [sic] hiç bir [sic] engel olamaz. Onlar için "başarısızlık başarının anasıdır". Onlar için zafer tohumları ancak yenilgiler içinde çimlenebilir, boy sürebilir, geleceğin heybetli zafer ağaçlarına dönüşebilir. Onlara göre savaşa savaşa savaşılması, yenile yenile yenmesi öğrenilir...
"Şu da unutulmamalı -der Engels- mücadelede her zaman başarıları başarısızlıklar izler. Bu yüzden de, zaman zaman işler biraz kötüleşirse düş kırıklığına uğramamak gerekir."
Keza aynı diyalektik gerçeği bir başka açıdan Mao Zedung yoldaş ise şöyle ifade eder:
"Devrimci mücadelede zaman zaman güçlükler elverişli şartlardan daha ağır basar; bu durumda güçlükler çelişmenin esas yönünü, elverişli şartlar tali yönünü teşkil eder. Ama devrimcilerin gayretleri ile, güçlükler tedricen yenilebilir, yeni elverişli durum yaratılabilir; böylece güç bir durum, yerini elverişli bir duruma bırakır."
İşte 'kolay' değil zor dönemlerin devrimcileri olan gerçek komünistlerin her şart altında rehber aldığı temel kurallar bunlardır.
Halk demokrasisi, bağımsızlık, sosyalizm ve yüce komünizm davası şehitlerimizi işte bu bilinç ve fedakarlık ruhuyla anmalıyız.
Onlar parti, halk ve devrim için hiç bir [sic] zorluk ve engelden yılmadan sonuna kadar mücadele ettiler. Bu uğurda hiç bir [sic] fedakarlıktan kaçınmadılar ve seve seve ölümü kucakladırlar.
Bu Parti Şehitlerini Anma Haftası'nda da onların ölümsüz anıları önünde bir kez daha saygıyla eğilirken, görevimiz, omların bize devrettiği yüce bayrağı daha da yükseklere kaldırmak ve onların kızıl kanlarıyla çizdikleri yolda, hiç bir [sic] zorluk ve engelden yılmadan, sarsılmaz bir cesaret, azim ve kararlılıkla nihayi [sic] zafer burçlarına doğru ilerlemektir!

["Hayat kendini kabul ettirecektir. Bırakın burjuvazi tepinsin, öfkesinden kudursun, boyundan büyük işlere kalkışsın, aptallıklar yapsın, bolşeviklerden peşinen intikam alsın ve dün bolşevik olmuş, yarın bolşevik olacak (Hindistan'da, Macaristan'da, Almanya'da vb.) daha yüzlerce, binlerce, yüzbinlerce [sic] insanı öldürmek için çabalasın. Burjuvazi böyle yapmakla, tarihin yok olmaya mahkum ettiği sınıflar gibi davranıyor. Komünistler, ne olursa olsun, geleceğin kendilerine ait olduğunu bilmelidirler. Bu yüzden, güçlü devrimci mücadele içinde, burjuvazinin çılgınlıklarının en serinkanlı ve uyanık bir değerlendirmesini, en büyük devrimci heyecanla birleştirebiliriz ve birleştirmeliyiz de"

V. İ. LENİN]

***


Parti Şehitlerini Anmak Onların Uğruna Canbedeli [sic] Mücadele Yürüttükleri M-L'i [sic] Savunmak; Parti ve Orduyu Güçlendirmek Demektir!

Parti şehitlerimizi anmak; partimizin M-L asgari ve azami programatik görüşlerini her alanda tavizsiz savunmak demektir.
Sınıf mücadelesinin karmaşık ortamında aydınlık yolda yürümek, pusulayı şaşırmamak hedefe ulaşmak için bu tayinedicidir [sic].
Şehit yoldaşlarımızın her konuda olduğu gibi bu konuda da sergiledikleri örnek komünist tutum yolumuzu aydınlatıyor.
Onlar; özü aynı olan burjuva diktatörlüğünün şu veya bu biçimlisi için mücadele eden her türden oportünizm ve revizyonizmin amansız düşmanıydılar. Faşist diktatörlüğün cunta biçimlisi yerine; parlamenter maskeli olanını ezilen yığınlara kurtuluş alternatifi olarak sunanlarla, yoldaşlarımızın şerefle temsil ettikleri M-L çizgi arasında kalın, niteliksel ayrım çizgisi vardı. Yoldaşlarımız; cuntası, parlamentosuyla faşist diktatörlüğe karşı mücadelede, Demokratik Halk İktidarı, sosyalizm ve komünizm alternatifinin savunucusuydular. Faşizmin yıkılmasına düzen çerçevesinde onun koyduğu sınırlar içinde çözüm arayan ve hakim sınıfların çeşitli kliklerinin temsilcileri olan düzen partileriyle kol kola "Demokrasi" mücadelesi verilmesini, derde deva olarak gösterip, "muazzam" buluşlar yarattıklarını zanneden burjuva kuyrukçularının aksine yoldaşlarımız Faşist Diktatörlüğü yıkmanın ancak Demokratik Halk Devrimini zafere ulaştırmaktan geçtiği gerçeğini dayattılar. Yığınların devrimci potansiyelini sahte kurtuluş alternatifleriyle, hakim sınıfların şu veya bu kesimin potasında eritme siyaseti yapanların suratlarına ağır şamar oldular.
Onlar; Leninist proletarya diktatörlüğü öğretisine karşı Kautsky, Bernstein ve hempalarının cephaneliğinden alınmış çakaralmaz silahlarla sürdürülen saldırı harekâtının mimarlarına karşı durdular. "Taban demokrasisi, yığınların kendi kendini yönetmesi, özgürlük" gibi tumturaklı sözlerle, Leninist devlet öğretisini revizyondan geçirmek isteyen ve kökleri eskilere dayanan "yeni" burjuvaların Kautskici [sic], Prodhoncu [sic], Anarşist, Euro Komünist, Troçkist saldırılarına göğüs gererek komünizm için mücadelede vazgeçilmez bir silah olan proletarya diktatörlüğünün can alıcı önemine işaret ettiler.
ML proletarya diktatörlüğü teorisine; "Bu elit bir tabakının [sic], partinin diktatörlüğüdür" gerekçeleriyle itirazlar yükseltip, "Sivil Toplum" teraneleriyle ortalığı toza-dumana boğarak burjuvaziyle uzlaşma, bütünleşme misyonunun teorik kılıfının hazırlıyan [sic], hazır burjuva devlet mekanizmasının devralınmasını, onun çeşitli kurumlarından kapılacak sandalyelerle "demokratikleştirilmesi" alternatifiyle hareket eden her türden burjuva "liberal" karargâhların aksine yoldaşlarımız; siyasi iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi, yani burjuva devlet cihazının parçalanması ve yerine proletarya diktatörlüğünün özgül bir biçimi olan Demokratik Halk İktidarı'nın kurulması meselesinin yani devrim sorununun merkezi konusunu teşkil eden iktidarın silah yoluyla ele geçirilmesi gerektiğini her yönlü örnek mücadeleleriyle bir kez daha gösterdiler.
Acizliklerinden ötürü açıktan ve gerçek kimliklerini ortaya sererek marksizm-leninizme karşı mücadele cüretini gösteremeyen her türden oportünist biçarenin sözümona [sic] "ML'in [sic] doğru yorumlanması" laflarıyla gerek ulusal, gereksede [sic] uluslararası planda sürdürdükleri haçlı seferleri karşısında Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao Ze Dung yoldaşların kızıl sancağını dalgalandıran şehit yoldaşlarımızın ölümsüz anısı en büyük ilham kaynağımızdır.
Şehit yoldaşlarımız; Yüce komünizm için mücadelede, proletaryanın en tayin edici silahı olan proletarya partisinin önemini, örgütsüz proletaryanın bir hiç olacağı gerçeğini; enternasyonal proletaryanın bir parçası olan ülkemiz proletaryasının en deneyimli, en fedâkar, en ileri unsurlarının ML siyasi, ideolojik, örgütsel bir zemin üzerinde gönüllü, bilinçli irade ve eylem birliğini ifade eden şanlı partimiz TKP/ML'e [sic] olan bilimsel inanç be sonsuz güvenleriyle berrak bir şekilde ispatladılar.
Onlar; "kolar" günlerde lafta mücadele şampiyonu kesilen küçük burjuva velvelecilerinin "zor" günlerde köşelerine çekilerek, miskin, dökülmüş vaziyetlerini maskelemek için bin dereden getirilen sularla örgütsüzlüğün, karamsarlığın, inançsızlığın, inkarcılığın, felsefi idealizmin, ahlâki çöküşün, ideolojik çöküntünün meşrulaştırılmasıiçin [sic] oluşturulan zırva teorileri yürüttükleri şanlı mücadele ile yırttılar. Önderimiz İ. Kaypakkaya'nın ölümsüz ML fikirlerine söz ve pratikleriyle sahip çıktılar. Komünizmin ruhunun engel tanımazlık, zorluklara boyun eğmezlik, olağanüstü fedakârlık, zor olanın başarılması, komünist dayanıklılık, bilinç, örgüt ruhu, davaya sarsılmaz bağlılık, cesaret, karmaşık ortamda yolunu çıkarabilmek, paniğe yer vermemek vb. olduğunu ölümsüz anılarıyla ortaya koydular.
Darbeler, yenilgiler karşısında çökenlere, herşeyin [sic] bittiğini zannedenlere, bıktırıcı yakınmaların şampiyonu olanlara karşı yoldaşlarımız; "Bugünü geçmişten çıkaracağız, yarını ise bugünden kuracağız" şiarını prensip ederek her gelişmeyi diyalektik ve tarihi materyalist bakış açısıyla inkarcılığa, tasfiyeciliğe yer vermeden, hata ve eksikliklerimizin kökünde yatan siyasi ve ideolojik sebeplerin ortaya konularak halkımıza her şeyin hesabının verilebileceğini, sınıf mücadelesinin dümdüz bir asfaltta yürümeye benzemediğini, her engelin, problemin, darbenin, yenilginin ML'in [sic] teorisiyle silahlandığında, onun yol göstericiliğinde yüründüğünde aşılabileceğini, sergiledikleri örnek tutumlarıyla gösterdiler.
Şehit yoldaşlarımız; ülkemizde "genel ayaklanma" çığırtkanlığıyla sağcı özlerini küllemeye çalışan ancak 12 Eylül sonrası, pratiğinde bir kez daha tuz, buz ettiği her türden oportünistin alternatifine karşı Halk Savaşı mücadelesinin halkımızın tek kurtuluş yolu olduğu gerçeğini bugüne kadar olduğu gibi yine ispatladılar.
Onlar "Halkın ordusu yoksa hiçbir şeyi yoktur" gerçeğini berrak olarak bir daha gösterdiler. Legal, kof, hantal örgütlenmelerle bir yere gidilmeyeceğine bir kez daha parmak bastılar.
Onlar "yığınlara dayanma" adına kitleler seviyesinde siyaset yapan, onların önünde değil ardında yürüyen veya en çok onların seviyesinde hareket eden, kendiliğinden kitle hareketleri karşısında secde eden bilcümle ekonomistin aksine yığınlara doğru önderliğin; ancak en ileri teorinin (ML'in [sic]) kılavuzluk ettiği bir partiyle yerine getirilebileceğini, siyasetin tesbitinde [sic] ileri bölgelerin, ileri kitlelerinin temel alınması gerektiğini öğrettiler. Aynı şekilde bir avuç aydının öfkesinin herşeye [sic] kadir olacağını zanneden ve yığınların bağrında taşıdığı büyük devrimci potansiyele, yaratıcılığa insiyatife [sic] güvenmeyen 'sol' kendiliğindencilerinde [sic] sonlarının her zamanki gibi hüsran olacağını öğrettiler.
Onlar; "yasaklar zincirinin kırılması için" burjuva demokratik ha ve özgürlüklerin savunulmasını temel mücadele yolu olarak görüp bunun için "kabul edilebilir" çerçevede Cunta'ya karşı "burjuva muhalefet" ile "uygun bir ortam" yaratmaya, kolay şekilde siyasi faaliyet ve örgütlenme icraa [sic] edebilmeye soyunan her türden oportünist-revizyonistin ham hayellerine [sic] karşı ülkemizde silahlı mücadelenin canalıcı [sic] önemini ve bu yolu tutmayanların devrim laflarının boş bir edadan öteye gidemeyeceğini ortaya koydular.
Teori ile pratik, siyaset ile silah arasında kopmaz diyalektik bir ilişki vardır. Şehitlerimizin mücadelesi ML teorinin hükmettiği pratik ve yine ML siyasi çizginin kumanda ettiği silahlı mücadeledir. Onlar herşeyde [sic] siyasi çizginin tayinedici [sic] olduğu gerçeğini partimizin asgari ve azami programı doğrultusundaki faaliyetleriylede [sic] ispatladılar.
Türk hakim sınıflarının ezilen bağımlı Kürt Ulusu ve diğer azınlık milliyetler üzerindeki azgın ve milli zulmüne "bütün milliyetler için tam hak eşitliği" şiarı temelinde mücadele eden şehit yoldaşlarımız, çeşitli milliyetlerden ezilen halkımızı proletaryanın denenmiş kızıl sancağı altında toplamaya çalıştılar.
Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız şartsız savunan yoldaşlarımız, her türden büyük Türk şovenizminin kara bayrağını yırttılar.
Yoldaşlarımız, Türk komprador burjuvazisi ve toprak ağalarının sınıf hareketi olan ve onların resmi ideolojisini ifade eden Kemalizme çişitli [sic] biçimlerde övgüler düzen, alkışlayan her türden oportünizme karşı durdular.
ML, bilimsel sosyalizm, ekonomi politik, sınıf mücadelesi öğretisini anlamamış ve onunla hiçbir zaman bütünleşememiş olan her türden oportünizmin kendi çıkmazını "ML'in bunalımı" olarak gösterme sahtekârlığına karşı parti şehitlerimiz, yaşayan, canlı, bilimsel bir öğreti olan ML'in, dünyayı doğru bir tarzda yorumlama ve değiştirmede tek alternatif olduğunu mücadeleleriyle gösterdiler.
Yoldaşlarımız, "Reel Sosyalizm" teraneleriyle burjuva demokrasisinin bayraktarlığını yapan, sosyalizmde geriye dönüşü izah edemeyen, oportünizme karşı, kapitalist toplumla komünist toplum arasında, bir geçiş dönemi olan ve bütün bu döneme proletarya diktatörlüğünün tekabül ettiği tüm sosyalizm dönemi boyunca sınıflar ve sınıf mücadelesinin kaçınılmaz olduğunu ortaya koydular. Kapitalizmden komünizme geçişi, sosyalizme geçişe indirgeyen ve böylecede [sic] sınıfların, sınıf mücadelesinin ortadan kalktığını zanneden her türden oportünizmin geriye dönüşler olgusuyla birlikte tökezleyerek kendi acizliklerini "ML'in iflası" olarak göstermelerine karşı yoldaşlarımız; proletarya diktatörlüğü altında sınıf mücadelesinin amansızca devam edeceği, iki yol, iki sınıf arasındaki ölüm kalım mücadelesinde halen kimin kesin olarak kazandığı sorununun nihai olarak çözümlenmemiş olduğunu, devrimin kesintisiz devam ettirilmesi gerektiğini ortaya koydular. Yani Marx, Engels, Lenin ve Stalin'in öğretisini dahada [sic] geliştiren Mao Zedung Yoldaş'ın [sic] canalıcı [sic] katkılarına sahip çıktılar. Buna sahip çıkmayanlar netice burjuvazinin kuyruğuna takıldılar. Euro komünizmin, Troçkinin [sic], her türden modern revizyonizmin zavallı birer oyuncağı haline geldiler.
Parti ve Devrim şehitlerini anmak; Türk hakim sınıflarına ve onların yedeğindeki sol maskeli her türden ihanete, teslimiyetçiliğe karşı, devrimci düşünceyi, örgütlülüğü ve eylemliliği dayatmak, işçi sınıfı ve ezilen halkımızın kurtuluşu için her türden sahte çözümlere karşı Demokratik Halk Devrimini savunmak ve bu uğurda canbedeli [sic] bir mücadele yürütmek demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder