9 Haziran 2022 Perşembe

BELGE | Parti Yolu - Türkiye Proletaryasının önderi İbrahim Kaypakkaya Yoldaş ölümsüzdür (Mayıs 1980)

 ÖN AÇIKLAMA

Bu sunduğumuz belgenin aslı bizde yok, belgeyi bir mezat sitesinde geçmiş bir ilanda bulduk.[1] Burada sunulan görüşler, daha sonradan kendisine TKP (M-L) — Yeniden İnşa Örgütü (TKP (M-L) — YİÖ) diyecek olan, TKP/M-L Hareketi'nin "1 Ağustos Hizbi" dediği,[2] Halkın Birliği-Partinin Yolu tasfiyecilerinin 1980 itibariyle olan görüşleridir. Belge önemlidir zira, 1 Ağustos 1978 (40 No'lu sayı) sonrası yaşanan ayrışmada HB'yi elinde tutan hizip, 1978 sıkıyönetimleri ile çökmüş, 51. sayıdan sonra HB'yi çıkaramamıştır. Yine teorik yayın organları olan Partinin Yolu (HB gibi bu da sahibi Hayrabet Honca vasıtasıyla o da bu tasfiyeci kanadın elinde kalmıştı)[3] dergisi de bildiğimiz kadarıyla Ağustos 1978 No. 2 (3 olmalıydı)[4] sonrası çıkmamıştır. İllegal yayınlarının olup olmadığına dair de bir bilgimiz olmadığından,[5] belgenin hiç yoktan İK'yi, Mao'yu ve devrimin yolunu tahlil anlayışını yansıtmasından kaynaklı önemli olduğunu düşünüyoruz.

Bu hizip nasıl doğdu?

Partimizin gelişip güçlenmesi sonucu HB hareketi her geçen gün daha da erirken, İrfan Çelik'in tutsaklığı dolayısıyla KK Sekreterliği'ne atanan Cemo (müstear ismi) isimli şahıs, başta Parti tezlerinden aşırma bir kritik yaptı, hizip örgütledi. Bu hizip daha sonradan Cemo hapse girip çıktıktan sonra kendileriyle yürümeyince önderinden yoksun şekilde devam etti.

1. Konferans'ımızda seçildiği MK'den sonradan Mayıs 1978'de istifa eden ve R-S Hizbi şeflerinden olan Baki İşçi kaçkınının HB'ye geçişinden sonra bu kaçkın, bu akımın liderlerinden oldu. Bu akım, Partizan'ın Türkiye devrimci hareketinde bir güneş gibi Haziran 1978'de doğmasıyla düşük yaptı ve 1 Ağustos 1978'de HB ortadan ikiye yarıldı: Halkın Birliği ("1 Ağustos Hizbi", "TKP (M-L)-YİÖ") ve Devrimci Halkın Birliği ("İnkarcı tasfiyeciler", "TKP/M-L Hareketi").

HB tasfiyecilerinin hepten TKP (M-L) çizgisini inkarda seviyeler atlamasına karşılık bunlar, (bizzat kendilerinin de öznesi olmasına rağmen) HB'nin geçmişindeki yönelimi de kullanarak "sağcıların İK yoldaşı ve örgüt çizgisini tasfiye" ettiği gibi tezlerle HB'yi topa tutmuş, daha ortodoks ama yine eleştirel pozlarla, Partizan'ın tezlerinden aşırmalarla bir siyaset inşa etmeye çalışmıştır. Hiçbir zaman gelişemeyip sadece gelecekteki DHB'den Partizan'a akışın önünde set olup ara dalga görevi oynayan bu akım sürekli erimiş, 1978 sıkıyönetimleri ile iyice küçülmüştü. Sonradan şeflerinin 12 Eylül'de çözülmesiyle neredeyse bir gecede çökmüş, 12 Eylül sonrası düzgün bir çıkış sağlayamamış (12 Eylül sonrası çıkardıkları dergi Meşale'ydi), sonra da kapağı 1976-8 arasında tutturdukları Proleter Devrimcilerin Birliği türküsünün bir ucuz tekrarına '80'lerin sonunda atarak, nihayetinde 1995'te muradlarına ermiş ve MLKP'nin kuruluşuna katılmışlardır.

İroniktir ki aslında bu hainlerin çizgisi, Mao Zedung ve MZD meselesi hariç, bizim şimdiki tireli hainlerin çizgisine çok benzemektedir. Onlar da TKP (M-L)'nin ve önderi İK'nin imajını istismar için, Nisan 1976'da 3 sayfalık yazıda Türkiye için geri-kapitalist derken, HB'nin çıkış sayısında laf arasında "yarı-feodal" demek zorunda da kalmıştı. Bu HB kliği de, DHB kliğine karşı bunu argüman yapıp, kendilerinin Türkiye'de hakim üretim ilişkisi kapitalisttir tezini asla dillendirmediklerini kanıtlamaya çalışıyorlardı![6] HB ve DHB şefleri, öyle veya böyle nihayetinde ağızlarındaki baklayı çıkardılar, Türkiye'nin yarı-feodal olduğunu reddettiler. Tireli hainlerse henüz ağızlarındaki baklayı çıkarmadılar, merakla o günleri de bekliyoruz.[7]

Bu belge hem 12 Eylül'den neredeyse hemen önce oluşu, hem de hemen hemen her kilit konuda kısaca değindiği için yayınlanmayı hak ediyor. Bazı konulara metin içinde değinmeyeceğiz, mesela İK yoldaşın bizzat kendisi devrimin temel nitelikleri arasında niye millilik olmadığını belirtmesine rağmen bunların ona "MDHD" (ve hatta "MDD"!) dedirttiği gibi veya her kötü şeyi "Mao Zedung Düşüncesi kaynaklı" göstermeleri gibi.[8] Bunları bilinçli okuyucuya bırakıyoruz.

Dileriz okurlarımız, TKP (M-L) tezleri ne kadar aşırılırsa aşırılsın, anti-TKP (M-L) zehrin sonuçta yozlaşmaya ve anti-İK çizgiye vardığı konusunda görüşlerimizin temelini bu yazıyı okuyarak anlarlar.

Dün HB, DHB, BP vb. oportünistler "kendi görüşleri yok, dogmatikçe İK'yi savunuyorlar" diyorlardı, bugün de envai çeşit oportünist akım aynını diyor. Bizim kendi görüşlerimiz olmadığı kuyruklu bir yalandır da, böyle olsa dahi en azından Türkiye devrimine ihanet tezlerini değil, onun yolunu çizenin tezlerini savunuyoruz. Siz yüreğiniz varsa çıkıp O'na anti-Marksist deyin.[9]

Türkiye proletaryasının önderi, Başkan Mao önderliğindeki Uluslararası Komünist Hareket'in çizgisinin sadık savunucusu İbrahim Kaypakkaya yoldaşın ölümsüz anısına sonsuz saygıyla.

İbo'dan Demirdağ'a – Tarihimizden Öğreniyoruz
2022.06.10

[2] Sebebi, Halkın Birliği'nin ayrışma öncesi çıkan ve ayrışmayla birleşen 40. sayısının tarihinin 1 Ağustos 1978 oluşudur.
[3] Genelde Hayrabet Honca'nın çok ileri gelen, çok bilinen, hatta MLKP sitesinde MK üyesi diye geçen bir devrimci oluşu zikredilir. Oysa ki Hayrabet Honca, bunların kendi ayrılıkları öncesinde MK üyesi falan değildir. Zaten derginin sahipliğini MK üyesi birisine vermek saçma bir harekettir, zira bu kişiler zaten derginin yiyeceği kovuşturmaların öznesi olacak, yani "feda edilecek" kişilerdir. Aldığı görev itibariyle ve önderlikle ilişkisi gelişeceğinden hiyerarşide konumu zamanla tabii ki yükselir ama ileri bir kadro oluşu, önder kadro olduğu anlamını doğurmaz. Zaten Hayrabet Honca'ya da teklif, kendisi taraftarken gelmiştir, o da tevazu ile başına gelebilecekleri bilmesine rağmen bu görevi kabul etmiştir. Ayrılık sonrasında kendi grubu içerisinde "MK üyesi" olup olmadığını bilemeyiz ama dediğimiz meseleden dolayı pek olası gözükmüyor. Bir MK üyesi, olsa olsa, derginin örgüt tarafından atanmış yazı kurulundan birisi veya onunla ilişkiyi sağlayan kişi olabilir.
[4] Buradaki yazımın bir baskı hatası mı, yoksa ayrılık sonrası derginin önceki Nisan 1978 tarihli sayısını reddettiği gibi bir anlamı mı taşıdığı sorunu doğurur, bizim bu konuda bir bilgimiz yok.
[5] Bir konuya değineceğiz. Bilindiği gibi bunların legal teorik yayın organı "PARTİNİN YOLU" (merkezin/DHB'ninki ise "PROLETER DEVRİMCİ PARTİNİN YOLU") idi. Partinin Yolu, 12 Eylül sonrası TKP/M-L Hareketi'nce teorik yayın organı olarak illegal çıkartılmaya devam edildi. Lakin burada bildiri, "PARTİ YOLU" imzasıyla yayınlanmıştır. Acaba bundaki gerekçe, basit bir dizgi hatası mıdır, yoksa bunların "PARTİ YOLU" ismiyle bir de illegal dergileri de mi vardı? Biz bunu bilemiyoruz. Lakin dikkat çekmek isteriz ki, bildiride açıkça "TKP/M-L" "örgütümüz" vb. ifadeler vardır ve baskı yeri ibaresi yoktur. Bundan yola çıkarak biz, bunun illegal bir bildiri olabileceği yorumunda bulunuyoruz. Eğer bildiri illegalse, "PARTİ YOLU" ismi de illegal olmalıdır.
[6] "Oportünizm ve inkarcılık yıkılacak, proletarya partisi kurulacak! (6) - Mızrağın ucu çuvala sığmaz". Halkın Birliği. 24 Ekim 1978. Sayı: 47. Sayfa: 7.
Bu tasfiyeci kliğin bir de geçmiş eleştirisi var ki evlere şenlik. Bunlar tipik 1972'de parti kurulmadı, 1974'te hareket düzgün önderlikten yoksundu, 1976'da tam bir ileri atılım eşiğindeyken hizipçiler örgütü böldü teranelerini söylerken, laf arasında o dönemki M-L Muhalefeti de "siz 1974'lerde niye düzgün pratik ortaya konmasını sağlamadınız" diye eleştiriyorlar. Pes doğrusu! Partimiz bunların hattını eleştirirken "kendi yapamadıkları işlerden ve yaptıkları hatalardan utanmadan partiyi sorumlu tuttular" mealli değerlendirmesiyle haklılığını bir kere daha kanıtladı. Lakin bir şeyi doğru ortaya koyuyorlar, "Meselenin özü parti varmıydı [sic], yokmuydu [sic] değil, ideolojik siyasi çizgidir." (sayfa: 7) Eh, mesele sadece bu değildiyse, bir zahmet meş'um Nisan toplantısında partiye nasıl darbe yaptığınızı ve 3 sayfalık yazıda hangi görüşler olduğunu da yazsaydınız keşke, hani hiç savunmadığınız görüşlerin olduğu! Akıllara durgunluk veren bu "eleştiri" için bkz: "Geçmişe kısa bir bakış". Halkın Birliği. 6 Aralık 1978. Sayı: 50. Sayfalar: 6-7, 9.
Dahası yine bir yerde hem İK'ye hiç küçük-burjuva demedikleri, hem de sosyo-ekonomik yapıyı hep yarı-feodal saydıklarını iddia ettikleri en garabet bir yazı için bkz: ""Partizan"dan Güney dergisine "Açık Mektup["] ve bazı iftira ve çarpıtmalar üzerine". Halkın Birliği. 19 Aralık 1978. Sayı: 51. Sayfalar: 6-7, 11.
Buradan kendilerine ilettiğimiz dergileri tarayıp internete koyarak kamuya açan ve tekrar bize iade eden TÜSTAV emekçilerine teşekkür ederiz.
[7] Belki de Türkiye'de devrim mücadelesini biçim olarak dahi tamamen inkar etmiş bu hainler, bu konuda görüşlerini hiç açıklamayacaklar! Gerçi onlar "1. Kongre" dedikleri revizyonist toplantıda bunun temelini sinsice attılar ama kitleleri kandırmak için yalan demek bu bayların çok ar edeceği bir mesele değildir. Yine de biz inanıyoruz ki ama öyle ama böyle, bu baylar da nihayetinde ağızlarındaki baklayı çıkaracaklar ve dün HB, DHB, bugünse MLKP, MKP vb. oportünistlerin yaptıkları gibi İK'yi hep iddia ettikleri aziz derecesine indirme işini yapacaklardır. Zaten aksi imkansızdır, birisini aziz, put, ikon vb. ilan edecek olan onun görüşlerini aktif savunanlar değil, onun görüşlerini reddedip imajından parse toplamaya bakanlardır.
[8] İşin komik yanı ÇKP, İK yoldaşın da etkilenip devşirdiği HKP (M-L)'nin bir veya birden fazla bölgede KSİ kurulmadıkça HBC kurulamaz görüşünü eleştirmiştir. Öyle bir ÇKP ve MZD ki, yanlış fikir olarak görüyor, eleştiriyor ama yine de kaynağı bu! Bayların delüzyonellik seviyesi buradan bile belli oluyor.
[9] En azından BP şefi İsa Güzel, bunu bir yerde ağzından kaçırsa da itiraf edebiliyordu ("Tarihe Not: Akılda Kalanlar (1976-1980)". Ünal, İbrahim. Ayrıntı Yayınları. 1. Baskı, 2020. Sayfa: 161.): "Esasında GKK'ye dogmatik sol demek de doğru değil. Dogmatik sol Marksist görüşleri kitabi olarak savunur, gelişmeleri reddeder vb. Bunlar Marksizm'i savunmadılar ki. Kitabi olarak savundukları[,] 'İbrahim'in 11 İlkesi' idi. Boş ajitasyondu."
GKK hizbinin İK'yi hem teorik hem de pratik olarak ne kadar temsil ettiği bir yana (eğer halen daha sağsa, itirafçı şefimiz Vecdi Tapşın'ın kulakları çınlasın), bayımız ne güzel itiraf ediyor. "İK'nin 11 ilkesi Marksizm değildir, boş ajitasyondur". Dogmatizm, Marksizmin canlı özünü reddeden anti-Marksist bir "Marksizm" maskeli küçük-burjuva akımıdır. Eh, kitabi olarak savunulan Marksizm değil de İK ise, demek ki İK, Marksist değildir. Bütün oportünistler gibi "devlet ve devrim konusunda doğru görüşler savundu" gibi artık ayırt edici olmayan ayrımlar üzerinden yalandan İK savunan baylarımız, İK'yi savunmadıklarını kabul ettiler. Gözümüz aydın.


EK


4. ve 5. dipnotlar ve eksik-hatalı belirtilen bazı hususlara dair düzeltme:
1) 4. dipnotta şöyle demişiz:
"Buradaki yazımın bir baskı hatası mı, yoksa ayrılık sonrası derginin önceki Nisan 1978 tarihli sayısını reddettiği gibi bir anlamı mı taşıdığı sorunu doğurur, bizim bu konuda bir bilgimiz yok."
Bu tasfiyeciler ayrılık sonrası en az iki sayı Partinin Yolu çıkardılar (Sayı: 2. Ağustos 1978.; Sayı: 3. Ocak 1979). 4. dipnotta belirttiğimiz bilgi eksikliğinden doğan ikiliğin doğrusu, baskı hatası değil, önceki sayıyı tanımadıklarıdır.
2) 5. dipnotta şöyle demişiz:
"... bildiri, "PARTİ YOLU" imzasıyla yayınlanmıştır. Acaba bundaki gerekçe, basit bir dizgi hatası mıdır, yoksa bunların "PARTİ YOLU" ismiyle bir de illegal dergileri de mi vardı? Biz bunu bilemiyoruz. ..."
Parti Yolu, HB hizipçilerinin 1979 civarı çıkardıkları legal yayındır. "Örgütümüz" demeleri illegal olduğundan değildir, dergi legaldir. HB 51. sayı sonrası periyodik-numaralı çıkmamış, çeşitli dönemlerde özel sayı çıkmıştır, bundan sonra ise Parti Yolu isimli dergiyle HB, yeni ambalajıyla piyasaya sürülmüştür. Yani bildiri, teorik dergi olan Partinin Yolu adına çıkmamış, HB'nin yerine geçen siyasi dergi Parti Yolu adına çıkmıştır. Baskı hatası yoktur.
Bu bilgileri edinmemizi sağlayan dostumuza teşekkür ederiz.
Bunlardan başka sunuş yazımız ufak düzenlemelerden geçirilmiştir.
 
İbo'dan Demirdağ'a – Tarihimizden Öğreniyoruz
2023.08.26.

***

Bildirinin önlü arkalı yüzü.

Türkiye Proletaryasının önderi İbrahim Kaypakkaya Yoldaş ölümsüzdür

7 yıl evvel (18 Mayıs 1973) günü acısı yüreklerimizi yakan bir haber yayıldı ülkemizin dört bir yanına. Türkiye proletaryasının komünist önderi İbrahim KAYPAKKAYA, 12 Mart'ın faşist cellatları tarafından alçakça katledildi. Eğilmeyen başı, eritilemeyen iradesi, halka, devrime ve komünizm davasına olan sarsılmaz bağlılığı, Marksizm-Leninizme olan inancı, onun savunduğu Marksist-Leninist görüşleri yok etmek istediler faşist cellatlar.

Görülmemiş zulüm ve zorbalıklar sökmedi, ellerini kollarını kestiler, tırnaklarını çekip tarihin tanık olduğu zulüm örneklerinin en barbarcasını uyguladılar 3.5 ay. Ama nafile, bir tek kelime alamadılar ağzından, teslim alamadılar onu, çılgına döndüler, küçüldüler karşısında, diz çöktüler, yalvardılar, fakat sonuç değişmedi. Faşist cellatlar kurşuna dizerek önderimizin kanını kendisinin yükselttiği proletaryanın kızıl bayrağını daha da kızıllaştırmak için döktüler Diyarbakır mapushanelerine.

18 Mayıs 1973'te önderimizin bedenini toprağa, acısını sınıf kinine dönüştürerek, anısını sonsuza kadar kavgamızda yaşatmak üzere kalbimize gömdük ve mücadelesini halkımıza armağan ettik.

Önderimiz, fikirlerini yolumuzu aydınlatmak, silahlarını kavgayı devam ettirmek, soylu direnişini elimizde kızıl bayrak ederek şehit düştü bu kavgada.

Başladı çapada [sic] devrimci kavgaya[,] karşı koydu, faşist zulüm ve zorbalığa, karşı çıktı emperyalist sömürü ve yağmaya. Koştu köylülerin toprak ve özgürlük kavgasına[,] en önde karşı koydu köylüler üzerindeki jandarma zulmüne, karıştı Demir-Döküm, Gıslaved işçilerinin arasına, işçi sınıfımızla beraberdi 15-16 Haziran direnişinde.

İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş halkı devrim için örgütlemek ve seferber etmek için bıkmadan[,] usanmadan mücadele etti. İşçi sınıfının bilimi olan marksizm-leninizmi derinden kavramaya, kavradıkca [sic] da hayata uygulamaya, onu yanlış görüşler karşısında savunmaya çalıştı. Zaman ilerledikçe marksist-leninist teoriyi daha derinden kavradı ve her türden revizyonizme ve oportünizme karşı savunur hale geldi. Bu mücadele nihayet 1972 yılında doruk noktasına ulaştı. İçerisinde yer aldığı TİİKP (bugünkü TİKP) revizyonistlerine karşı marksizm-leninizm bayrağını yükseklere kaldırdı. Türkiye proletaryasının öncü örgütü TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ/MARKSİST-LENİNİST Örgütünü kurarak bütün varlığıyla kendisini bu mücadelenin içine attı. Halkı örgütlemek ve devrime önderlik etmek için faaliyetlerini yürüttüğü bir sırada, 24 Ocak 1973'te yoldaşlarıyla birlikte kaldığı Vartinik komünde, faşist diktatörlüğün askeri güçlerinin saldırısına uğradı. Bu saldırı sırasında Dersim halkının yiğit evladı Ali Haydar Yıldız yoldaşımız şehit düştü. İbrahim Yoldaş'ta [sic] yaralı olarak kaçtı. Ancak 5 gün sonra tekrar faşist güçlerin eline düştü. Fehmi Altınbilek komutasındaki faşist güçler, onu yaralı haliyle yalınayak karlı buzlu yollarda kilometrelerce yürüttüler.

12 Mart'ın askeri faşist diktatörlüğü ona yakalandığı andan alçakça katlettiği 18 Mayıs 1973'e kadar, akıl almaz işkenceler uyguladılar. Bedeninde denemedikleri hiçbir işkence yöntemi kalmamıştı. Üç buçuk aydan fazla süren bu işkenceler yıldırmamıştı Kaypakkaya yoldaşı. O[,] bir komüniste yaraşır soylu bir direniş örneği verdi faşist cellatlar karşısında. Destanlar yarattı.

İbrahim yoldaş[,] faşist cellatlar karşısında şöyle haykırıyordu: «Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiç bir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi, örgüt içinde bizimle birlikte çalışan arkadaşlarımızı ve örgüt içerisinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız. Kişisel sorumluluğum açısından gerekeni zaten söylemiş bulunuyorum. Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım marksist-leninist düşünce uğruna yaptım. Ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Asla pişman değilim. Bir gün sizin elinizden kurtulursam gene aynı şekilde çalışacağım» (21 Nisan 1973, TKP (M-L), TİKKO, TMLGB Dava Dosyası'ndan.)

12 Mart'ın askeri faşist diktatörlüğünün cellatları bu çelikten iradeli komünist karşısında ne yapacaklarını şaşırdılar. Ona boyun eğdirememeleri onları daha çok azgınlaştırdı. Karşısında acizleşmelerini bir türlü sığdıramadılar içlerine, kendisi ve fikirleri hakkında şu değerlendirmeyi: «Türkiye'deki komünist mücadelede şimdiki halde en tehlikeli olan İbrahim KAYPAKKAYA'nın fikirleridir. Onun yazılarında sunduğu görüşler ve öngördüğü mücadele metodları [sic] için hiç çekinmeden ihtilalci komünizmin Türkiye'ye uyarlanması diyebiliriz» (TKP/M-L Dava Dosyasındaki MİT Raporlarından) yapıyorlardı. Kendisine[,] fikirleri faşist diktatörlük için bu denli tehlikeli olan bu yiğit komünisti yok etmek istiyorlardı. Başında Yaşar Değerli adlı faşist cellatın [sic] bulunduğu cellatlar[,] yiğit yoldaşımızı 18 Mayıs 1973 günü kurşuna dizerek alçakça katlettiler.

İBRAHİM KAYPAKKAYA YOLDAŞIN SOYLU VE ŞANLI DİRENİŞİNİ KENDİMİZE ÖRNEK ALALIM.


İbrahim yoldaşı[n] faşist cellatların işkencehanelerinde takıntığı [sic] komünist tavır, başta onun sadık izleyicileri yoldaşlarımız ve tüm devrimciler tarafından örnek alınması gerekir. İbrahim yoldaşın canı pahasına bize bıraktığı bu örnek tavır, her komünist devrimcinin ve devrimcinin işkencede ve mahkemede devam ettirmesi gereken tavırdır. 

Kaypakkaya yoldaşımızın işkencedeki tavrı, onun sınıf niteliğinin, siyasi düşüncelerinin bir devamıdır. Onun işkenceciler karşısındaki tavrı[,] marksist-leninist çizgiyi savunmasından[,] komünist olmasından kaynaklanıyordu. Yoksa birçok oportünist akımın yaptığı gibi sadece bir halk kahramanının yiğit bir direnişi olarak değerlendirmek[,] onun özünü boşaltmaktan başka birşey [sic] değildir.

İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşın bıraktığı bu komünist gelenek, çeşitli Milliyetlerden Türkiye halkı ve devrimcileri üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Mücadelesi derinden halka malolmuş [sic] ve güçlü bir  saygı yaratmıştır.

Önder yoldaşımızı faşist cellatlar karşısında, halkın yüz akı, onurudur, onun haklı davasının[,] halkın bitmez tükenmez ve yenilmez gücünü[,] çelikten bir iradeyi, halk için ölmenin yüceliğini temsil etmiştir.

KAYPAKKAYA yoldaş faşizmin zindanlarında DİMİTROV tavrı takınmıştır.

Başta komünist yoldaşlarımız olmak üzere tüm devrimcilerin uyması gereken bir KAYPAKKAYA tavrı vardır. Bu, ser verip sır vermemek, ölmek ama yenilmemek, teslim olmamak, halkın onurunu, yenilmez gücünü ispatlamak[tır].

KAYPAKKAYA tavrı, ülkemiz devrimcileri içinde kök salmıştır. PİR AHMET Solmaz, M. Zeki ŞERİT, SELAHATTİN DOĞAN, İ. GÖKHAN EDGE adlı devrimciler hep KAYPAKKAYA yoldaşın tavrını kendilerine örnek alarak direnmiş, faşistler karşısında devrimci onurlarını korumuş, sır vermemişlerdir.

Her şart altında uyulması gereken, hele hele faşist zulmün bugün alabildiğine yoğunlaştığı bu dönemde daha da önem kazanan işkencede tutum sorununda, tüm devrimciler kendisine KAYPAKKAYA tavrını örnek almalı, eğitmeli ve uygulamalıdırlar. KAYPAKKAYA tavrı köklü bir gelenek, bir ilke haline getirilerek yaygınlaştırılmalıdır. 

OPORTÜNİZM, İNKARCILIK VE İSTİSMARCILIK YIKILACAK, İBRAHİM YOLDAŞ ÖNDERLİĞİNDEKİ TKP/L'İN [sic] ÇİZGİSİ ZAFER KAZANACAKTIR!..


İbrahim Kaypakkaya yoldaş önderliğindeki TKP/M-L'in [sic] çizgisi, uzun, zorlu mücadelelerle oluşmuştur. Bu TİİKP revizyonizmi başta olmak üzere, TİP, Mihri Belli revizyonizmine, THKO, THKP-C gibi küçük-burjuva maceracı akımlara karşı iki yılı aşkın bir mücadele sürecinde oluştu. Gerek bu oluşum süreci içerisinde, gerekse oluştuktan sonra, oportünist ve revizyonist saldırılar aralıksız devam etti. 

İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşın önderliğindeki TKP/M-L'in [sic] çizgisi, Mustafa SUPHİ önderliğindeki TKP'den sonra Türkiye'de oluşan ikinci Marksist-Leninist çizgiydi. TKP/M-L, Mustafa SUPHİ TKP'sinden sonra ikinci komünist örgüttü. 

İbrahim yoldaş önderliğinde TKP/M-L, Marksizm-Leninizmin en temel sorunlarından olan devlet, devrim, emperyalizm, proletarya diktatörlüğü altında devrimin devam ettirilmesi, Proletarya enternasyonalizmi vb. lerini [sic] doğru tarzda kavradı ve kararlılıkla savundu. 

Marksist-Leninist teoriyi diyalektik ve tarihi materyalist bakış açısıyla kavrayan örgütümüz TKP/M-L, onu ülkemiz somutuyla doğru bir tarzda birleştirdi. 

Örgütümüz ülkemizin emperyalizmin yarı-sömürgesi, feodalizmin tasfiye edilemediği, emperyalizme bağımlı komprador kapitalizmin var olduğu, feodalizm ve komprador kapitalizmin içiçe [sic] geçtiğini doğru bir biçimde ortaya koydu. Bu nedenle ülkemizin Milli Demokratik Halk Devrimi aşamasında olduğunu, devrimimizin hedeflerinin, emperyalizmin, komprador kapitalizm ve feodalizm olduğunu, devrimimizin dostlarının işçi sınıfı, köylülük, şehir ve köy küçük burjuvazisi ve geçici ve şarta bağlı olarak orta burjuvazinin «sol» kanadı olduğunu ortaya koydu. Devrimde proletaryanın önderliğini kayıtsız şartsız savundu.

Devrimimizin üç temel silahı olan Parti, Ordu, Cephe, ilişkisini doğru olarak kavradı. Ancak Cephe'nin kuruluşu konusunda, «bir veya birkaç bölgede kızıl siyasi iktidar kurulmadan birleşik cephe kurulamaz» şeklindeki anti-Marksist, «Mao Zedung düşüncesi»nden kaynaklanan yanlış bir anlayışıda [sic] savundu. Böyle bir yanlış taşımasına rağmen Parti, Ordu, Cephe konularında Marksist-Leninist görüşler savundu.

Ülkemizin sosyo-ekonomik yapısını doğru değerlendirdi. Türkiye'deki kapitalizmin[,] emperyalizmin uzantısı komprador kapitalizm olduğunu, tekelci nitelik taşıdığını, üretici güçlerin gelişmesi önünde engel olduğunu ortaya koydu. Feodalizmin önemli bir güç olarak var olduğunu, komprador kapitalizm ile içiçe [sic] geçtiğini, feodalizmin varlığının ancak özü toprak devrimi olan MDD ile ortadan kaldırılacağı doğru görüşlerini savundu. Feodalizmin gücünü abartan, kapitalizmin gelişim seviyesini küçümseyen yanlış bir değerlendirmede [sic] yaptı.

Ülkemizde faşizmin sınıf muhtevasını, tanımını ve faşizme karşı mücadele sorununda tamamen doğru görüşler ortaya koydu. Kitleleri faşizm karşısında silahsız bırakan ve orduya belbağlayan [sic] tüm oportünist ve revizyonist teorileri yerle bir etti. Faşizme karşı mücadelenin bir iktidar mücadelesi olduğunu savundu ve pratiktede [sic] buna uygun davrandı.

Milli meselede Türkiye devrimci tarihinde en ileri adımı attı. Ulusların kendi kaderlerini kendi tayin hakkını kayıtsız şartsız savundu. Kürt ulusu üzerinde uygulanan yoğun Milli zulme karşı amansız mücadele etti. 50 yıllık hakim ulus şovenizmine ağır darbeler indirdi. Kürt Milli meselesinin gerçek çözümünün proletarya devrimine bağlı olduğunu ortaya koydu. Ancak bunun yanında milli meselenin özünün bir «pazar» meselesi olduğu şeklindeki yanlış anlayışıda [sic] barındırdı.

Türkiye tarihini doğru bir biçimde değerlendirdi. Türkiye devrim tarihini doğru olarak değerlendirdi. Mustafa SUPHİ TKP'sinin Marksist-Leninist olduğunu, M. SUPHİ yoldaşın katledilmesinden sonra partiyi ele geçiren Şefik Hüsnü'nün oportünist bir hat izlediğini, TKP'nin bundan sonra oportünist bir parti haline geldiğini, 1960'daki modern revizyonist ihanetle birlikte TKP'nin sosyal-faşist bir parti haline geldiğini ortaya koydu. M. SUPHİ TKP'sinin mirasçısı olduğunu savundu.

Çelişmeler sorununda genel bir doğru bir kavrayışı olmasına rağmen ülkemiz somutu için yaptığı «dört başlıca çelişme» ve «Feodalizm ile halk yığınları arasındaki çelişkinin baş çelişkidir» tespitleri doğru değildir. Oysa ülkemizde, emperyalizm (S.E. dahil) komprador burjuvazi, toprak ağaları ile çeşitli milliyetlerden Türkiye halkı arasında bir temel çelişme vardır. Baş çelişme ise bugün komprador burjuva toprak ağalarıyla çeşitli milliyetlerden Türkiye halkı arasındaki çelişmedir.

Ülkemizde Sovyet modern revizyonizmine karşı en ilk ve Marksist-Leninist temellerde tavır aldı. Kruşçev - Brejnev modern revizyonistlerinin tezlerinin niteliğini doğru tarzda kavradı ve onun ülkemizdeki temsilcileri olan T'K'P, TİP, Mihri Belli ve bunlarla özde bir farkı olmayan TİİKP revizyonistlerine karşı tavizsizce mücadele yürüttü.

Devrimin kitlelerin eseri olduğunu tavizsizce savunan örgütümüz TKP/M-L[,] devrimin şiddet yoluyla mevcut devlet mekanizmasını halkın [uzun] süreli silahlı savaşı yoluyla parçalayacağını doğru olarak ortaya koymasına rağmen, Mao Zedung'un anti-Marksist «Halk Savaşı» teorisi'nden güçlü bir şekilde etkilendi.

Ülkemizin Somut şartlarına uygun düşen mücadele biçimleri ve taktikler geliştirmek yerine, salt askeri bir bakış açısı olan proletaryanın önderliğine götüren Çin «Halk Savaşı»ndan önemli ölçüde etkilendi ve dogmatikbir tarzda onu ülkemize uygulamaya çalıştı.

Gerek mevcut somut durumun sübjektivist tahlili gerekse anti-Marksist «Mao Zedung Düşüncesi»nden bu etkilenmeler örgütümüzün «sol» taktik bir çizgi, yani «sol» bir kitle çizgisi izlemesine ve sonuçta geçici olarak yenilgiye uğramasına yolaçmıştır [sic].

Örgütümüz, kapitalist Çin'i «Sosyalist», Revizyonist, ÇKP'ni [sic] «Marksist-Leninist», Revizyonist Mao Zedung'u «usta»[,] Revizyonist «MZD»ni [sic] «Marksist-Leninist bir düşünce», ÇKP'ni [sic] «Uluslararası Komünist hareketin önderi»dir şeklinde tamamen yanlış değerlendirmeler yapmıştır.

Örgütümüz TKP/M-L['nin,] bünyesinde taşıdığı küçük burjuva zaaflarından ötürü, subjektif tespitler yapması ve doğmatizmin bir ürünü olarak bazı yanlış tahlilleri benimsemiş olmasına karşın, onun çizgisi Marksist-Leninist bir çizgiydi.

Parti programına tekabül edecek düzeydeydi. Örgütsel planda partinin kuruluş çalışmaları içerisinde olan ancak henüz bütünüyle hazırlıklarını tamamlayamamış olan parti öncesi komünist bir örgütsel yapıya sahipti.

Örgütümüz TKP/M-L[,] ortaya çıktığı günden itibaren bütün Oportünist ve Revizyonistlerin hedefi olmuştur. Bu saldırı dün olduğu gibi bugünde [sic] devam etmektedir. Bu saldırılar hem «içten» (!) hemde [sic] dıştan yapılmıştır ve yapılmaktadır. Sözüm ona onun görüşlerini «Savunduğu»nu iddia eden D. H. Birliği ve Partizan adlı biri oportünist inkarcı diğeri istismarcı iki grup bu anlamda ona «içten» (!) saldırmaktadır. Bu gruplanın ihanetçi ve istismarcı önderleri, tabanlarının TKP/M-L'yi O'nun önderi İ. Kaypakkaya yoldaşa olan saygı ve bağlılıklarını en iğrenç bir biçimde sömürerek, ama en adi bir biçimde saldırarak ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.

Saflarındaki dürüst devrimci kadro ve taraftarların gerçeği görerek TKP/M-L'nin gerçek devam ettiricilerinin saflarında yer almasını engellemek için icat etmedikleri «teori», bir yılan eğrisi gibi çizdikleri zikzaklar, başvurmadıkları sahtekarlık kalmamıştır.

TKP/M-L'te [sic] saldıranlar sadece bu sahte «sahipler» (!) değildir. Başında H. Kurtuluşu ve H. Yolu'nun bulunduğu bilumum oportünist ve Revizyonist cephe vardır.

Revizyonistleri biryana [sic] bırakırsak, geriye kalan kaba inkarcı küçük burjuva oportünist akımları Marksist-Leninst [sic] hareketimize karşı her yola başvurarak saldırmışlardır. Bunların içerisinde H.K. ve H.Y en adi yönntemleri [sic] yeğ tutarak TİKP paraleline düşerek saldırmaktadırlar.

Kaba ve ince, inkarcı ve istismarcı Oportünist Cephenin saldırıları boşuna. TKP/M-L'i [sic][,] onun M-L çizgisini hiç bir [sic] güç yıkamamıştır ve yıkamayacaktır. Gerçekler katı ve inatçıdır[s,] onu yok etmek mümkün değildir. Nasılki [sic] tarihin akışı durdurulamazsa, TKP/M-L onun M-L çizgisinin zafere doğru ilerleyişide [sic] durdurulamayacaktır. Bu şimdiden bellidir.

Her türden Oportünizm, inkarcılık[,] istismarcılık ve revizyonizm yıkılacak, TKP/M-L çizgisinde yeniden inşa mücadelesi mutlaka zafer kazanacaktır.

Ölümsüz önderimiz İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşımızın faşist cellatlar tarafından katledilişinin 7. yılında onu derin bir saygıyla anarken, ülkemizin tüm dürüst devrimcilerine, özel olarak onu «savunduğu[»]'nu [sic] iddia eden gruplar içerisindeki gerçekte[n] TKP/M-L'te [sic] bağlı olan samimi dürüst devrimcilere sesleniyoruz: Arkadaşlar, Oportünist[,] inkarcı ve istismarcılarla bağlarınızı kesin.

Marksist-Leninist hareketin saflarında yıkılmaz bir birlik kuralım!

Önderimizinde [sic] dediği gibi:

«Önümüzde çetin ama şanlı mücadele günleri var , sınıf mücadelesinin denizine bütün varlığımızla atılalım!

Bu mücadelede kahraman işçi sınıfmıza[,] fedakar ve çilekeş köylülerimize, yiğit gençliğimize sonsuz bir güven duyalım![»]

YOLDAŞLAR[,] EMEKÇİ HALKIMIZ...


Yoldaşımızı ona layık bir biçimde, militanca analım. O'nun savaştığı gibi savaşalım! Onun yürüdüğü yoldan güvenle ve korkmadan ilerleyelim!

Yiğit önderimiz[,] sana halkımızın önünde söz veriyoruz[:] 1972'de kaldırdığın kızıl bayrak daha da kızıllaşarak bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelemizde taşınacak, burjuvazinin burçlarına dikilecektir.

Yoldaş hiç kuşkun olmasın, bu yola fedadır başımız[,] kesindir zaferimiz, susmayacak silahlarımız.

İBRAHİM YOLDAŞ ÖLÜMSÜZDÜR !
İŞKENCECİ FAŞİST CELLATLARDAN HESAP SORACAĞIZ!
KAHROLSUN KOMPRADOR PATRON - AGA DEVLETİ!
YAŞASIN BAGIMSIZLIK, DEMOKRASI VE SOSYALİZM MÜCADELEMİZ!

PARTİ YOLU

[üzerine düşülen not: Mayıs 1980[,] Çağlayan/İST[anbul]]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder