Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin! – Karkerên hemû welaten û gelên bîndest, yekbîn! Emperyalizme, sosyal-emperyalizme, faşizme, sosyal-faşizme, feodalizme, komprador kapitalizme ve her türden gericiliğe karşı. – Li dijî emperyalîzm, sosyal-emperyalîzm, faşîzm, sosyal-faşîzm, feodalîzm, kapîtalîzma tevkariyê û her cure reaksiyonê ye.
18 Haziran 2022 Cumartesi
BELGE | TKP (M-L) - Yiğit halk savaşçısı Ali Yılmaz, komprador patron-ağa devletinin işkencehanelerinde katledildi (15 Aralık 1978)
14 Haziran 2022 Salı
15-16 Haziran Eylemi: Türkiye proletaryasının öncüsünün temelini atan ulusal baş etken
KAHRAMAN İŞÇİ SINIFIMIZIN 15-16 HAZİRAN HAREKETİ, TÜRKİYE'DE KOMÜNİST ÇİZGİYİ DOĞURMUŞTUR
Türkiye proletaryasının öncüsü TKP (M-L) (bugünkü TKP/M-L)'nin oluşumu sürecinde birçok farklı mücadele ve özne etkili olsa da, temeli yaratan iki önemli olay vardır.
Bunlardan uluslararası planda olanı, Büyük Proleter Kültür Devrimi'dir. Büyük Polemik'ten sonra Uluslararası Komünist Hareket'in tarihinde ortaya çıkan en büyük kırılma noktası bu andır ve Büyük Polemik'in doğru Marksist derslerinin geliştirilip yeni bir seviyeye çıkarılmasıdır. Bu büyük eylemin etkisi o kadardır da İK yoldaş, TİİKP içerisindeyken Program Taslağı tartışmaları sürecinde bu yönde getirilen bir arkadaşın eleştirisini aynen kabul etmiştir.
Bunlardan ulusal planda olanı ise, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi'dir. Bu eylem, Türkiye tarihinde nitelik ve nicelik yönünden bir ilk olduğu gibi, benzerinin yokluğundan da halen daha aşılmamış bir eşiktir. Kendiliğinden gelişen 15-16 Haziran eylemi, DİSK-TİP şefleri dahil tüm revizyonist ve oportünist kişi ve odaklara rağmen gelişmiştir. İşçiler, asker ve polisle çatışmış, eylemin yüceliği bazı yerlerde ordu içindeki halk saflarından gelme kişilerin de işçilerle kardeşleşmesine ve barikatları onlar lehinde kaldırmalarına yol açmıştır. Kuşkusuz bu kardeşleşme, işçi sınıfımızın kahraman ve militan eylemi olmasaydı, olmazdı.
TKP (M-L)'nin yaratılmasına giden süreçte kitlelerin ve kadroların zihinlerinde nitel ve nicel atılımlar yaratan nice olaylar olmuştur. Lakin hiçbirisi 15-16 Haziran eylemi ve ardından gelen sıkıyönetim sürecindeki yarı-illegal faaliyet gibi bir etkiye sahip olmamıştır. İK yoldaşın şekillenmesinde ne katıldığı öğrenci hareketleri, ve köylü hareketleri ne de diğer işçi grevleri 15-16 Haziran gibi etkiye sahip olmadı. Bu yüzden biz diyoruz ki 15-16 Haziran, Büyük Proleter Kültür Devrimi ile birlikte, TKP (M-L)'yi var eden iki büyük olaydan birisiydi.
15-16 Haziran eylemini anmak için, kendisi de eyleme katılmış İK yoldaştan ve daha sonradan eylemi değerlendiren proleter hareketten birkaç alıntıyı aşağıya alacağız.
Çeşitli milliyetlerden Türkiye halklarının öncüsü Türkiye Komünist Partisi (Marksist-Leninist), uluslararası planda Büyük Ekim Sosyalist Devrimi'nin, Çin Yeni Demokratik Devrimi'nin ve en başta da Büyük Proleter Kültür Devrimi'nin, ulusal planda ise 15-16 Haziran Büyük İşçi Hareketi'nin bir ürünü olarak doğmuştur.
İşçi sınıfımızın bu kendiliğindenci hareketinin eksiklerini aşıp daha güçlü nice 15-16 Haziranlar yaratmak görevimizdir ve bizler bunu yaratacağız!
- 15-16 Haziranları var eden kahraman işçi sınıfımız, daha nice 15-16 Haziranlar yaratacak ve zaferi elde edecektir.
- Yaşasın 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi!
- Yeni 15-16 Haziranlar yolunda ileri!
İbo'dan Demirdağ'a – Tarihimizden Öğreniyoruz
2022.06.15
***
İK yoldaşın yazılarından 15-16 Haziran'ın Türkiye komünist hareketine etkisi:[1]
"15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, İki Çizgi Arasındaki Mücadelenin Şekillenmesi ve PDA Revizyonizminin Bir Kere Daha Kılık Değiştirmesi
İşçi sınıfımızın kendiliğinden gelme mücadelesi 15-16 Haziran'da doruğuna ulaştı. İşçiler bütün burjuva ve küçük burjuva revizyonist kliklerini tepeleyip geçtiler. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ve arkasından gelen sıkıyönetim, bazı kadroların bilincinde önemli bir sıçrama yarattı. Bu arkadaşlar, işçi hareketinden ve onu izleyen zor mücadele günlerinden önemli dersler çıkardılar.
İşçi hareketi, birinci olarak, devrimin şiddete dayanacağını, bunun zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu gösterdi. Aybar-Aren oportünizmine ve bütün pasifist, parlamentarist görüşlere ağır bir darbe indirdi.
İkinci olarak, işçi hareketi, burjuva devlet teorilerine ağır bir darbe indirdi. Halkın kurtuluşunu hâkim sınıfların ordusundan beklemenin ne derece ahmakça bir hayal olduğunu gözler önüne serdi. Çünkü işçi direnişi tanklarla, süngülerle, sıkıyönetimle bastırılmıştı. Süngülerin gölgesine sığınan patronlar, sıkıyönetim makamlarıyla birlikte yüzlerce işçiyi işten atmışlardı. Yüzlerce devrimci işçi ve aydın, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. Bütün bunlar M. Belli'nin, D. Avcıoğlu'nun ve H. Kıvılcımlı'nın cuntacı hayallerinin ve anti-Marksist-Leninist devlet ve ordu tahlillerinin saçmalığını ortaya çıkardı.
Üçüncüsü, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, gerçek kahramanın kitleler olduğunu bir kere daha gösterdi. Ve bir avuç seçkin aydın grubuna dayanarak devrim yapmayı hayal eden bireyci küçük-burjuva akımlarına ağır bir darbe indirdi.
Dördüncüsü, 15-16 Haziran direnişinin bastırılması, devrimin ilk başlarda şehirlerde başarıya ulaşamayacağını, şehirlerde zaman zaman ortaya çıkacak işçi ayaklanmalarının kırlık bölgelere çekilmediği takdirde bastırılmaya mahkûm olduğunu gösterdi. PDA kliğinin belirsiz bir gelecekte, şehirlerde genel ayaklanma ile iktidarı ele geçirme hayallerine ağır bir darbe indirdi.
Beşincisi, 15-16 Haziran’dan sonra gelen ve üç ay süren sıkıyönetim, en zor şartlarda dahi mücadeleye devam etmenin ancak gerçekten devrimci bir örgütlenmeyle, kanundışı bir temel atarak ve çalışmaları bu temel üzerine inşa ederek mümkün olabileceğini gösterdi. Legaliteye bel bağlamanın, revizyonist örgütlenmenin, şiddetlenen sınıf mücadelesi şartlarında halkımıza zarar vermekten başka bir işe yaramayacağını gösterdi.
Altıncısı, 15-16 Haziran Direnişi, ülkemizde devrimin objektif şartlarının ne kadar olgunlaştığının somut bir delili oldu.
Büyük işçi direnişine katılan, sıkıyönetim şartlarında mücadeleyi devam ettiren, kitleler arasında çalışma pratiği olan bir kısım kadrolar, büyük işçi hareketinden gereken dersi çıkarttılar. Geçmişte izlenen çizginin sağcı ve teslimiyetçi bir çizgi olduğunu, revizyonist bir çizgi olduğunu kavradılar. Fakat bu mücadeleyi uzaktan izleyen, kitleleri tanımayan bir kısım burjuva unsurlar, işçi hareketinden gereken dersi çıkartamadılar. Hatta yanlış dersler çıkarttılar. Kolay başarı umuduna kapıldılar. Böylece PDA saflarında yeni bir çelişme doğdu.
Hareketin tepesine çöreklenmiş olan burjuva unsurlar, geçmiş sağcı çizgiyi tamamen terk ederek doğru bir çizgide hareketi inşa etmek yerine, bazı konularda ufak-tefek değişiklikler yaparak suratlarını yeni bir maske ile gizlemeye çalıştılar.
İki çizgi arasındaki mücadele, önce kendisini geleceğin değerlendirilmesi noktasında ortaya koydu. Burjuva unsurlar, bir süre sonra sıkıyönetimin kalkacağını ve eski "demokratik" (!) ortama dönüleceğini ileri sürdüler. Özellikle A. N. bu görüşün şampiyonluğunu yapıyordu. Marksist-Leninist kadrolar, sıkıyönetim kalksa bile, faşizan baskıların artmakta devam edeceğini; çünkü, iktisadi ve siyasi buhranın ortadan kalkmak bir yana, her geçen gün şiddetini daha da artırdığını, nisbî istikrar dönemleri olsa bile, bunun geçici ve kısa süreli olacağını savundu.
Revizyonistlerin tahlillerinin sonucu şuydu: Sıkıyönetimle biraz sarsılan eski sağcı pratik faaliyeti yeniden restore etmek. Marksist-Leninist kadrolar ise eski faaliyetin tümüyle ve kökten değiştirilmesi, sıkıyönetimin bizi nisbeten içine ittiği kanundışı örgütlenme ve mücadele yolunda yürünmesi gerektiği düşüncesindeydiler.
15-16 Haziran işçi direnişini takip eden sıkıyönetim günlerinde gerçekten de eski dergicilik faaliyetini aşan, az çok kendi kuvvetimize dayanan, az çok ihtilalci ve illegal bir faaliyete girişmiştik; daha doğrusu şartların zorlamasıyla, özellikle İstanbul’da böyle bir faaliyete itilmiştik. Bu faaliyetin de elbette bir yığın zaafı, yanlışı, eksiği vardı. Kadrolar seferber edilmemişti. İllegal çalışmada bir yığın acemilikler yapılıyordu. Örgütlenmede belli bir perspektif yoktu. Mücadele, toprak devrimi mücadelesine tabi değildi vs...
Ama, bütün bu çok önemli zaaflara rağmen ilk defa olarak kanundışı bir örgütlenme ve mücadele yolu tutulmuştu. Bu, her şeye rağmen iyi bir şeydi ve eski yoldan ayrılıp, bütün zaafları da bilinçli bir çabayla altederek, bu yolda ilerlemek gerekirdi. Fakat öyle olmadı. Sıkıyönetimin biraz gevşemesiyle birlikte illegal faaliyet de gevşedi. Gizli çalışan gruplar açığa çıktı. Sonra bunlar İşçi-Köylü büroları şeklinde iyice meşrulaştı. Bütün kadrolar dergiye döndü ve tam bu sırada "Sosyalist Kurultay" şiarı atıldı. Bütün itirazlara rağmen, haftalık derginin yeniden yayınlanması kararı alındı. Oysa, aylık PDA ve onbeş günlük İşçi-Köylü, bütün kadroları yutuyordu. Yine tam bu sırada, "İşçi-Köylü çalışma komiteleri kuralım" şiarı atıldı.
Bunlar, elbette tesadüfî şeyler değildi. Bunlar, burjuva sınıf içgüdüsünün ve burjuva sınıf tavrının, şartları elverişli görür görmez kendini ortaya koymasıydı. Bu şiarlar ve kararlar yanlıştı; çünkü bunlarla, gerçekten de, sıkıyönetimle biraz sarsılan eski çalışmalara yeniden dönülmüştü. Daha uzun müddet "demokratik ortamın" devam edeceği yanlış varsayımına dayanılıyordu.
Bu varsayım doğru olsaydı bile, yukardaki şiar ve kararlar yine yanlış olurdu; çünkü, her dönemde ve her şart altında proletarya kanundışı bir temel atmak, diğer her türlü örgütlenme ve çalışmayı bunun üzerine bina etmek zorundadır. Silahlı mücadele şartlarının iyice olgunlaştığı ve buna paralel olarak hâkim sınıfların faşizan tedbirlerini artırdıkları şartlarda yukarıdaki şiar ve kararlar büsbütün yanlış olurdu.
(…)"
Proleter Hareket, 1978'de 15-16 Haziran'ın önemini şöyle tahlil ediyordu:[2]
"15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, Kitlelerin En İleri Unsurlarının Bilincinde Nitel Sıçramalar Yaratarak Her Türlü Burjuva Düşüncesinden Arınmış Bir Marksist-Leninist Hareketin Doğmasının Yolunu Açtı
15-16 Haziran, birçok ileri devrimcinin bilincinde nitel sıçramalar yarattı. Onların Marksizm-Leninizmin evrensel gerçeğiyle, Türkiye devriminin somut pratiğini birleştirmelerine yardımcı olarak, her türlü orta ve küçük burjuva akımla, kendi aralarına kalın çizgiler çekmelerine hizmet etti. Özellikle PDA saflarında iki çizgi: Marksist-Leninist çizgi ile burjuva çizgi arasındaki mücadelenin şekillenmesini sağladı. İ. Kaypakkaya önderliğindeki Marksist-Leninist kanat, bu mücadeleden de gereken dersleri çıkarmış ve bunları hayata geçirmek için kararlı bir biçimde ileri atılmıştır.
İbrahim Kaypakkaya, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinden çıkardığı tarihi değerdeki dersleri, doğru ve özlü bir biçimde şöyle ifade ediyordu:
«[…, burada bizim yukarıda sıraladığımız alıntıdan daha kısa bir parçası, sadece altı maddesi alıntılanıyor –TÖ]» (Bütün Yazılar, S. 219-229, Tufan Yayınları).
Nitekim daha sonra İbrahim Kaypakkaya önderliğindeki Marksist-Leninist hareket, devrimimizin bir dizi meselelerini ortaya koymuş; revizyonizme, «sol» oportünizme, pasifizme, darbeciliğe, parlementarizme ağır darbeler indirerek, Marksist-Leninist hareketin ideolojik ve siyasi çizgisini sistemleştirmiştir.
İbrahim Kaypakkaya önderliğindeki diğer kadrolar, önce PDA içinde Marksist-Leninist kanadı oluşturmuşlar, Marksist-Leninist çizgiyi PDA'ya hakim kılmak için çalışmışlardır. Ancak daha sonra PDA içinde Marksist-Leninist kanada hayat hakkı kalmayınca, cepheden ideolojik-politik savaş açarak PDA'dan örgütsel ayrılığı da gerçekleştirmişler, halkın üç silahını inşa etmek için ileriye atılmışlardır. Bu dönem, Türkiye devrim tarihine altın harflerle kazınan bir dönüm noktası olmuştur. PDA revizyonistlerinin sahte devrimci çehrelerini en açık biçimde ayrıntılı olarak açığa çıkaran İ. Kaypakkaya önderliğindeki Marksist-Leninist hareket, yoğun bir ideolojik, siyasi ve örgütsel faaliyet içine girmiş, ülkemizin sosyo-ekonomik yapısı, devrimimizin yolu, niteliği, öncü gücü, temel gücü, itici ve yedek güçleri, hedefleri, halk savaşı, kızıl siyasi iktidarlar, birleşik cephe, faşizm, devlet, ordu, parlamento, kemalizm, milli mesele vb. gibi bir dizi temel konulara ilk defa berrak bir şekilde ışık tutmuştur.
İşte Marksist-Leninist hareket, tüm bu sonuçlara 15-16 Haziran'ın açtığı yoldan yürüyerek varmıştır!"
[1] "Şafak revizyonizmi ile aramızdaki ayrılıkların kökeni ve gelişmesi: TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) Revizyonizminin Genel Eleştirisi" (Haziran 1972). … [Kaypakkaya, İbrahim]. içinde: "Bütün Eserleri". Kaypakkaya, İbrahim. Nisan Yayımcılık. 2. Baskı [Nisan'da 1.], Ekim 2016. Sayfalar: 424-427.
[2] "Yaşasın 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi". Partizan Yayınları (No: 1). 1. Baskı, Haziran 1978. Sayfalar: 27-30.
9 Haziran 2022 Perşembe
BELGE | Parti Yolu - Türkiye Proletaryasının önderi İbrahim Kaypakkaya Yoldaş ölümsüzdür (Mayıs 1980)
ÖN AÇIKLAMA
EK
***
Türkiye Proletaryasının önderi İbrahim Kaypakkaya Yoldaş ölümsüzdür
İBRAHİM KAYPAKKAYA YOLDAŞIN SOYLU VE ŞANLI DİRENİŞİNİ KENDİMİZE ÖRNEK ALALIM.
OPORTÜNİZM, İNKARCILIK VE İSTİSMARCILIK YIKILACAK, İBRAHİM YOLDAŞ ÖNDERLİĞİNDEKİ TKP/L'İN [sic] ÇİZGİSİ ZAFER KAZANACAKTIR!..
YOLDAŞLAR[,] EMEKÇİ HALKIMIZ...
BELGE | İrfan Çelik - «Maceracıların eylemleriyle TKP/M-L ve TİKKO'nun ilgisi yoktur» (1978)
ÖN AÇIKLAMA
"(...) Hizipçi kariyeristler tuttukları yolun kaçınılmaz sonu olan yıkımın eşiğine geldiler. Kurdukları hizipler konfederasyonu her gün yeni parçalara bölünmektedir. Bunlar, dağıldıkça maceracılığa daha fazla sarılmakta "sol" keskinliğini arttırarak tekkelerini yaşatmaya çalışmaktadırlar. Dağıldıkça, tecrit oldukça gözü dönen şefler, en son 5 işçiyi katlederek nerelere vardıklarını, kimlere hizmet ettiklerini açıkça sergilediler. İşçilerin katliamı onların maceracı çizgilerinin ürünüydü. Bu çizgiyi tutan, bundan ısrar eden herkes benzeri karşı devrimci eylemlerden kaçınamaz. (...)"
***
«Maceracıların eylemleriyle TKP/M-L ve TİKKO'nun ilgisi yoktur»
BELGE | Garbis Altınoğlu - Yaşasın TKP/M-L Hareketi (1979)
ÖN AÇIKLAMA
"(...) Sorumlu Başgardiyan Sırrı (soyismini anımsamıyorum), "Dom dom kurşunu" adlı türküyü söyleyerek Garbis'i özel olarak jopluyordu. Onlara göre tüm bu işleri yapan[,] Garbis'ti. Bu nedenle özel bir ilgi görüyordu. Yoğun dayak ve işkenceden sonra, bizim davadan ben, Garbis Altınoğlu, Güzel Aslaner ve Hasan Tosun'u 1. Müşahedenin hücrelerine; TİKB davasından Remzi Küçükertan, Hasan Akdoğan ve Necdet Çelik; Partizan davasından Turan Talay'ı 2. müşahedenin hücrelerine koydular. İlk geceyi yataksız geçirdik. Bizi hücrelere koyduktan kısa bir süre sonraydı, Garbis, seslenerek durumumu sordu. "İyi" olduğumu söyledim ve "sen nasılsın Garbis?" dedim. "Biz eski toprağız oğlum, kolay kolay eskitemezler" dedi."
"K. Bayrak gazetesinin "Işık , daha çok ışık!" başlıklı açıklamasına baktığımızda bunu görüyoruz . Bu açıklamada K. Bayrak gazetesi Garbis Altınoğlu'nun "ne kadar eski ve emektar bir devrimci" olmasından başlayarak, devrimcilerin 12 Eylül döneminde "dirençli tutumuyla hatırlayacağını" belirterek gerçekleri bilmeden atıyor, attıkça da coşuyor. Bunların bazıları doğru bazıları ise yanlış. Örneğin Garbis'in işkencedeki tutumu örnek değil. Bilindiği üzere Garbis Altınoğlu, yılların devrimcisi ve aynı zamanda 12 Mart 1971 deneyimini yaşayan bir kişi olarak Aralık 1981'de İstanbul polisince bir operasyon sonucu yakalandığında, o kendisini çok küçümseyip mahkum etmeye çalıştığı İbrahim Kaypakkaya yoldaşın "işkencede ser verip, sır vermeme" geleneğine bağlı kalmayarak işkencede zayıflık göstermiştir. Bu bakımdan Garbis Altınoğlu'nun 12 Eylül sürecinde düşmana karşi direnişinin önemli zaaflar taşıdığını belirtmeliyiz. Yani Garbis Altınoğlu poliste örgütsel statüsünü kabul etmiş ve bu bakımdan da TKP/ML Hareketi'nin geleneğini sürdürmede başarılı olamamıştır. Hatta Garbis'in bu işkencedeki zaaflı tutumunu düşman teyp kasetine alarak bir çok yoldaşa dinletip, onların işkenceli sorgularında morallerini bozarak teslim almada kullandığını da biliyoruz. Bu zaaflı durumun dışında Garbis'in zindanlarda devrimci direnişçi bir çizgide durduğu bir gerçektir."